Patronsuz Medya

Suat Gönülay (1)

Necdet Şen - 3 Temmuz 2001  


Onun çizgi romanlarını ilk ne zaman fark ettim hatırlayamıyorum. Ama benim o dergilerde olduğum zamanlar o yoktu (ya da vardı da bilmiyordum; zaten uzun yıllar önce bırakmıştım çizgi roman okumayı).

Bu konulardan sıtkımın sıyrılmaya başladığı yıllarda, var olanların hepsi birbirine benziyordu; birkaç sıkı çizer dışında hemen neredeyse tamamı aynı bıktırıcı ve aptal klişeleri tekrarlayıp duruyorlardı. Kaytan bıyıklı "Abi" onlara patates burunlu, kocaman elli-ayaklı, omuzsuz, konuşmaya hep "ulan!" diye başlayan, kadın görünce "ohş!" diyen adamlar çizmesini ve asla bu klişelerden (hakeza, arka planlara konan sarı zemin renginden) vazgeçmemelerini, yoksa dergilerinin satmayacağını "öğretmiş" ve ortaya salmıştı kendi sayısız tıpkı-basımlarını.

Bu çocuk (benden 10 yaş küçük, o yüzden çocuk; ben yetmişime gelince o 60 olacak ve tabii yine "çocuk" diyeceğim) diğerlerinden farklılaşmıştı. Üzerine epey kafa yorduğum ama kendi çizgi romanımda (üşendiğimdendir her halde ya da belki yersizlikten) es geçtiğim ayrıntılı mekân betimlemelerini, eski Gırgır ciltlerinden değil, hakiki dünyadan alınmış tiplemeleri, hikâye kurgusunu, sahne düzenlemesini, plan, açı, sekans, gibi sinematografik açılımları, ışık ve gölgeyi, kadraj (çerçeveleme) yapmayı, doğru kamera açılarını, tiplerin sahneye giriş ve çıkışlarını, genel planlarla yakın planların art arda dizilişini, hatta konuşma balonlarının kare içinde doğru yerleştirilmesini biliyor ("tabii ki bilecek" demeyin, bunu bilmeyen çook "üstad" tanıyorum), dahası, tüm karelerdeki iç gerilimi ve kendine özgü bir çizgi roman dili kurup, kendi dilinin tutarlılığını istikrarlı kılmayı da beceriyordu.

Demek ki isteyince oluyor.

Şimdi efendim, şu taraftan buyurun, galerimize geçelim, üstadın vaktiyle çizdiği KAYNANA NOKTASI öyküsünden 3 adet kareyi masaya yatıralım, pertavsızla şey edelim… Analiz edelim… Hakkında ahkâm keselim yani…

İlk resim altta.

RESİM 1: Kaynana cankurtaranla hastaneye götürülüyor…

Bu kadar becerikli ve teferruatlı mekân betimlemelerini nasıl yapar, pes valla.

Üst geçitin merdiveninin bel vermesinden, sokak lâmbasının aynen evimizin önündekine benzemesine kadar, bu kadar çok sayıda ayrıntıyı görüp, belleğine yazıp, gerektiği yerde çıkarıp, tam da olması icap eden yerlere yerleştirilmesi, it sürüsü kadar çizerin ve akademi mezununun olduğu bir ülkede sadece neden onun tarafından bu kadar kıvrak ve yerli yerinde yapılır, şaşırıp duruyorum.

Devam →

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

566
Derkenar'da     Google'da   ARA