Patronsuz Medya

Düdükleşme!

Necdet Şen - 6 Haziran 2002  


Yıllar var ki gazete mazete okumuyorum. Bundan sonra da okumamakta kararlıyım.

Taa ki gazeteler sahiden gazete olana değin.

Bu gazeteleri okumamakla hiç bir şey kaybettiğimi sanmıyorum; aksine kazancım büyük, güne sinirlenerek başlamama lüksüne sahibim.

Yaklaşık 30 yıl evvel Babıali yokuşunu tırmanmaya başladığımda bu ülkede iyi kötü gazeteye benzer gazeteler vardı. Çoğunluğu işlerine otobüsle gider gelirdi gazetecilerin ve iyi kötü bir sendikaları vardı.

Ama sonra bir şeyler değişmeye başladı. Önce her değerin üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül faşizmi ve ardından basınla iktidar arasında hesaplı bir ensest ilişkisi ortaya çıktı. Nereden ve nasıl zenginleştiği tam olarak anlaşılamayan birtakım müteahhitler, yedek parçacılar, bankacılar, söğüşçüler, hortumcular, vaybabamcılar, nereden buldukları ikna edici bir biçimde açıklanamayan çuval dolusu paraları bastırarak gazetelere sahip olmaya başladılar. Ardından "benim işim patronuma para kazandırmaktır" diyebilen "gazeteciler" peydahlandı ortalıkta.

Hızla zenginleştiler.

Ve onların peçetecileri ile tetikçileri birer ikişer köşe bilmem nesi olmaya ve parayı bastıranın düdüğünü öttürmeye, sınıf atlamayı gazetecilikten üstün gören kuklalar terfi etmeye, kendi kokuşmuş değerleriyle birlikte "yükselmeye" başladılar.

En adisinden ırkçılık, pornografi, siyasî ve ekonomik manipülasyon, çarpıtma, kokuşma, seviyesizleşme, karanlık odaklara angaje olma, kelle koparma, yoksulu hakir görme, sirkatin söyleme, puştluğuyla böbürlenme silsilesi artık gazetelerin manşetlerinden inmez oldu.

"Her şey kötüye gidiyor" diyenlerden değilim. Hiç bir şey ne iyiye ne de kötüye gidiyor. Bizler kendi küçük dünyalarımızda yaşlanıyor ve karamsarlaşıyoruz sadece. Su bazen bulanıyor bazen duruluyor, ama akış berdevam. Bugünlerde konuya medya özelinde bakacak olursak, suyun balçıklaştığı ve kokuşmanın en üst noktasına doğru gittiğini görmemek için kör olmak gerekiyor.

Ama bu sular tekrar berraklaşacak. Suya bulaşmış dışkılar temizlendikten sonra.

Farkındayım, bunları bilmeyen yok gibi. Aynı bayat tespitleri tekrarlamak için açmadım bilgisayarı. Az önce uyandım ve eve yanlışlıkla girmiş bir günlük gazetenin ana sayfasındaki bir başlığı görünce nevrim döndü, daha kahvaltı sofrasına oturmadan klavyenin karşısında aldım soluğu.

Bugün benim delirme, nişadırsız kalaylama günüm! Kusuruma bakma!

* * *

Düdük sensin efendi!

Kendisi orta büyüklükteki bir ülkenin trilyoner peçetecisi olmuş ya, yoksul Afrikalı'yı aşağılamaya hakkı var sanıyor. En aşağılığından bir ırkçılık gazetenin sayfalarından sızıyor. Bu gazete bunu hep yapıyor maalesef. Vaktiyle de karnını doyurabilmek için bin bir meşakkate katlanarak bu kente sığınan Afrikalıya "Defol pis yamyam!" diyebilen bir gazete yönetimi bu!

O zavallıları -belki de kendi efendilerinin kara paralarını akladığı- uyuşturucu mafyasının ta kendisiymiş gibi gösterme iğrençliğini de esirgememişlerdi bir zamanlar ve o zaman da almışlardı hak ettikleri yanıtı.

Neymiş, bizim milli takımın maçına futboldan bîhaber Benin'li bir hakem tayin edilmiş, "Kim bu düdük?" diye başlık atıyor. Peki ya sen kimsin düdük oğlu düdük? Ben de sana soruyorum! Bu ülkede doğmayı ve beyaz tenli olmayı kendin mi seçtin? Hangi sınavı kazandın da hayata Afrikalı olarak atılmaktan kurtuldun? Nasıl bu kadar habersiz olabilirsin insanı insan yapan temel değerlerden ve nasıl bir gazetenin ana sayfasına başlık atabilecek imtiyazlı konuma gelebilirsin?

Sakın işin sırrı "banka hortumcusunun kulluğunu içine sindirebilen kusmuklaşmış herif işinin başında kalır, sindiremeyen ise işsiz kalır" gerçeği olmasın?

Tam beş buçuk yıldır gazetelerden uzaktayım ve aldığım her solukta "Allahım sana şükürler olsun, beni bu çürümenin bir parçası olmama neden olacak sağduyusuzluk illetinden koruduğun için" diyorum.

Mutluyum çocuklar, bu düdükleşmeden uzakta olduğum için. Yoksulluğumu bir taç gibi taşıyorum.

Kuşları, kedileri, Haziran'ın kokusunu, yağmuru, karıncanın yürüyüşünü, her seferinde bir kez daha şaşırışımı, Asyalıları, Afrikalıları seviyorum.

Ama bu çürümüş leşleşmiş matbuat midemi bulandırıyor.

Bu paçavraları hâlâ para verip gazete diye satın alanlardansan, sana da "yazıklar olsun" diyorum, başka bir şey demiyorum.

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

97
Derkenar'da     Google'da   ARA