Ne zaman dile getirsem "uçuk" tezler gibi algılanan bazı tespitlerim var.
Diyorum ki, "mizahın ezilenlerden yana olduğu iddiası palavradır" .
Diyorum ki, "mizahın özünde çoğu zaman düşmanca duygular yatar" .
Diyorum ki, "mizah, aslında bir eşitsizliğin ve bundan duyulan rahatsızlığın dışavurumudur; ama bu eşitsizlik bazen bizzat hicvedenin lehine olan bir eşitsizlik de olabilir" .
Diyorum ki, "hicveden taraf, her zaman haklı olan taraf değildir; zalim de hicvedebilir; hatta hiciv, aslında zalimliktir; bilgece olan tavır hicvetmek değil, şefkat duyabilmektir" .
Diyorum ki, "alay etmek için ille de zekâ gerekmez; aptal da alay edebilir; hatta aptallar alay etme konusunda zekilerden daha da pervasız davranırlar" .
Diyorum ki, "mizah ille de kaba saba ve incitici olmak zorunda değildir ama ana eğilim her zaman kabalığa prim verir; o nedenle de popülarite iddiasındaki mizah, ister istemez kaba, düşmansı ve kötü niyetli bir rota üzerinde yürür."
Ve biliyorum ki, bu tezleri doğru dürüst açabilmek için bu sınırlı alan bana dar gelir.
O nedenle, fırsat buldukça taksit taksit anlatabilmeyi umarak, Orhan Oğuz'un Dönersen Islık Çal adlı filminin giriş sahnesinden yapacağım alıntıyla özetleyeyim.
* * *
Beyoğlu'nun arka sokaklarında birkaç sarhoş, tesadüfen oradan geçmekte olan bir cüceyi yakalamış ve karpuz gibi birbirlerine fırlatıyor.
Hem fırlatıyor hem de kahkahalarla gülüyorlar.
Derken içlerinden biri bu muzipliği daha da ileri götürmek istiyor ve kendisine fırlatılan cüceyi tutmak yerine yana kaçılıyor.
Küt diye kafa üstü yere çarpan cüce sendeleyerek yerden kalkıyor, eğlenceye doymuş şen adamların arasından geçerek düşe kalka evine gidiyor.
Ve orada travesti komşusunun kollarında beyin kanamasından sessiz sedasız ölüp gidiyor.
* * *
Al sana kara mizah.
Bazılarına korkunç gelse de ülkemizde bu tarz esprilere yırtılırcasına gülen "genç" bir okur kitlesi var.
Onların daha olgunları da sivil siyasetçileri itin arkasına sokup çıkaran ve darbeci generallerle aynı idealleri paylaşan daha "sosyal" karikatürlere gülüyor.
Mizahın ezilenlerden yana olduğu, yok efendim, beyinde kıvılcımlanan bir zekâ parlaması olduğu, her zaman solcu ve muhalif olduğu, cart olduğu, curt olduğu, her derde deva olduğu ve benzeri yaldızlı lâflar, aslında mizahçıların kendi kendilerini pazarlamak için ortaya attığı içi boş süslü lâflardan ibarettir.
Ve ezberci memleket entelijansiyası bu palavraları hazırlop yumurta gibi kapıp yutmuştur.
Her tüketici için farklı boy ve renkte bir tanımı varsa da gündelik kullanım açısından Mizah, mantığa -bir anlamda- kısa devre yaptırmaktır. Buna senkoplu (aksak) mantık da denebilir.
Yani alışılagelmiş mantık silsilesini bir yerinden bozar da araya onunla uyumsuz bir parça eklersen, muhtemelen buna birileri güler. Ya da en azından "muzipçe" bulur.
Hatta hiç bir komik unsur taşımayan rastgele bir cümleyi patates burunlu eciş bücüş tipler çizip de onlara söyletirsen, sırf çizgiler acemice diye buna "karikatür" diyebilecek yığınla boş kafalı dantellektüel çıkabilir.
Böyle söyleyerek "karikatür önemsiz bir şeydir" mi demek istiyorum?
Hayır. Tam tersine, karikatür (ve mizah) çok önemlidir. Özellikle de akıl sağlığımız açısından.
Ama diğer tüm estetik süreçler gibi onu da anlamak için zihinsel anlamda bir parça yontulmuş olmak gerekir.
Bizim ülkemizde hemen her gazetede bir sinema eleştirmeni, edebiyat bilirkişisi, yemek yazarı, diyet uzmanı, intaniye mütehassısı, sismolog, astrolog, vantrilog olduğu halde, mizah ve karikatür konusunda kuram oluşturan hiç bir elemana rastlanmaz.
Dahası, "bu konunun da teorisi mi olurmuş?" diyebilecek bir tabur doçent profesör ordinaryüs çıkabilir ortaya.
Çoğunluk için "karikatür, sayfalarca yazıyla anlatılamayanı birkaç çizgiyle anlatmaktır" ya da"mizah, ezilenlerin ezenlere karşı yaptığı naniktir" gibi reklam spotu kıvamında üç beş kalıp cümle yeterlidir.
Mizahın aslında ne olduğuna dair pek kafa yorulmayan bir ülkede doğal olarak en popüler karikatüristler en çok aşağılayanlar arasından çıkar.
Ve cuntacı koalisyonun sözcülüğüne soyunmuş siyasetçi ve gazeteci güruhun buram buram yüzsüzlük akan kaba alayları da pekalâ "mizah" kontenjanından alıcı bulur.
Siyaset duayeni Deniz Baykal'a aslında utancından yerin dibine girmesi gereken bir konumdayken bile pişkin bir rahatlıkla alay edebilme cesaretini veren de budur işte: Ülkedeki mürekkep yalamış kitlenin kaba alayla ince yergiyi birbirinden ayırma konusundaki kofluğu.
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.