Yaklaşık bir aydır Türkiye'nin içine sürüklendiği anaforu içimden atamadığım müzmin bir sıkıntıyla izliyorum.
Hem izliyor hem de "deli misin" diyorum kendi kendime, "kuytu köşeciğinde, kış ortasında hüküm süren baharda, iki adımlık mesafedeki rengârenk açmış anemonlar ve orkidelerin arasında gezinmek varken, bilgisayar başında mıhlanıp madde bağımlısı gibi haber okuyor, gitgide kararan bir gündemin içinde pertavsızla umut arayıp duruyorsun."
Elimde değil, emeklilik günlerini televizyon kanallarını zaplaya zaplaya haber izleyerek geçiren eniştemi bile solladım geçtim geçen hazirandan bu yana.
Benim için zor olan yazmak değil, dilimin ucuna gelen cümleleri karnımda tutup yazmamak. Kendimi frenlemesem her gün yazacağım. Hele bu aralar günde iki-üç tane yazacak şişkinlikteyim. Ama gene de sıkıntımı etrafa bulaştırmayayım diye, cenabetken namaza durmayan mümin hesabı, yazıya oturmuyorum.
Fakat az önce gözüme ilişen birkaç cümleyle öyle doldum ki, suskunluk orucumu bugünlük bozacağım.
* * *
Önce konuyla ilgili bir anı:
Beş buçuk sene önce Star gazetesinde sadece iki ay sürdürebildiğim bir köşe yazarlığı tecrübem olmuştu. (Bana birkaç yıl kadar uzun gelen o iki ayda yazdıklarım sayfanın en altındaki listede, 2008 tarihli sekmede.) İkinci ay dolarken, hikmetinden sual olunamaz Recep Tayyip Han'ın tavır ve üslubundaki hırçınlığı eleştiren bir yazı kaleme alınca, gazetenin yönetimiyle aramızda alttan alta gelişen uyumsuzluk da yüzeye çıkmış oldu.
Genel yayın müdürü telefonla arayıp, asabî bir tonda "biz insanların özel hayatlarıyla uğraşmıyoruz" diyerek yazımı eleştirmiş ve rahatsız olduğu kısmı yazıdan çıkarmamı istemişti.
O kısım şuydu:
"Bu akıllara ziyan cümleyi sarf eden kişi Camialtı Spor'da futbol oynayan bir yeni yetme değil, bu ülkenin başbakanı olan muhterem." (Yazı burada → "Madem Başbakan'ım ağzıma geleni söylerim")
Bugün bakıyorum da, sahiden "çok özel" bir konuymuş:
"Camialtı Spor'da futbol oynayan…"
Vay ki vay! Kavgada bile söylenmez! Hele yandaş gazetede, asla!
O gün dilimin ucuna gelip de "değmez" diye genel yayın memuruna söylemediğim sözü -yeri geldi- şimdi söyleyeyim:
- "Bu nasıl bir çifte standart kardeşim?"
Beni çalıştığım gazeteden buz gibi soğutan o konuşmadan çok değil birkaç gün önce, gazetenin Ankara büro şefi olan Şamil Tayyar'a ait köşede, Ergenekon davası kapsamında yargılanmakta olan gazeteci bir kadın ile milletvekili bir erkek arasında geçen özel bir telefon konuşması yayınlanmıştı. Gizlice kaydedilip şamiline sızdırılarak topluma ifşa edilen konuşma, aralarındaki samimiyetin düzeyi ne bizi ne de mahkemeyi ilgilendiren o iki kişi arasında geçen havadan sudan bir sohbetti. Ama o günün siyasî ortamında köşeye sıkıştırılmak istenen kişileri muhafazakâr kitlenin gözünde "hafifmeşrep" diye damgalatacak imalar barındırıyordu. Bu da yeterdi Şamil'in "haber" kaynaklarına.
Niyet, düşman diye damgalanıp hayatı karartılmak istenen kişileri didiklemek, toplum nazarında itibarsızlaştırmak olunca, her türlü atış -öteki tarafa yapılmak kaydıyla- mübahtı.
Şamil Tayyar "kelle avcısı" gazeteciliğin gereğini hep yaptı, hâlâ yapıyor. Ödülünü de aldı, AKP'den milletvekili olarak meclise girdi. Ama belli ki yükselme hırsı henüz tatmin olmamış, Melih Gökçek'i bile sollayan bir efor ve acarlıkla efendisinin mülkünü koruyor.
Cengâver Şamil, yukarıda bahsettiğim sızdırma haberinden dolayı yargılandı ve hüküm giydi. Ne acıklı ki, kişilerin özel hayatlarını ifşa ederek toplum önünde onların haysiyetleriyle oynadığı için değil, gizli bir belgeyi yayınladığı için.
Ve şimdi aynı kullanışlı kişi, her halde toplumun hafızasızlığına ve getirisi yüksek saray yazıcılığının imkânlarına güvenerek, şu cümleleri sarf edebiliyor:
"Bunu Ergenekon ve Balyoz sürecinde de yaşadık. Meselâ bir sanığın, Ergenekon'a üye olduğu ifade ediliyor. Ama aynı anda, çalışma ofisinde bir takım porno CD'ler de bulunuyor. İki ayrı şey bu. Eğer porno CD bulundurmak, Türk Ceza Kanunu'nda suç ise, onunla ilgili ayrı bir dosya hazırlar ve onu yargılarsınız. Yasadaki karşılığı neyse yaparsınız. Değilse, diğer dosyanın içine sokmazsınız. Çünkü sokarsanız şu çıkar: "Ergenekon, porno işiyle uğraşıyor ve buradan da gelir elde ediyor!" Bu da, doğru bir bakış olmaz. Demek istediğim şu, bu son olaylarda, sapla saman karıştırıldı. Ve bu bilinçli bir şekilde yapıldı!"
Bu ifadeleri okuduğumda ağzımdan bir anda çıkıveren lâkırdının tamamını buraya yazamam. Sadece "bu tür saptırmaları bilinçli bir şekilde yapan ne kadar maşa varsa, suratına tüküreyim" demekle yetinip, daha sakin ve terbiyeli bir analizle bitireyim.
Tarihin gün be gün, saat be saat yazıldığı, "akla karanın seçildiği" ilginç zamanlar yaşıyoruz.
Suyun başını kim tuttuysa ona yamanıp kendisinin bile inanmakta zorlandığı tezviratı evire çevire insanlara yutturmaya çalışmak da galiba bir zanaat. Dünyevî getirisi epeyce yüksek olmalı, ama gene de feci bir iş.
İbretle izliyor, sağlam bir mide diliyorum hepsine.
Namazın orucum yok ama dindarım. Kul hakkından ödüm kopuyor. Kul hakkı yeme tanımım çok katı mesela. Küçük 1 örnek: Trafikte birini kızdırmaktan bile korkarım, bana kızmışlığı ile 5km ilerde kaza yaparsa o da bana sorulur diye inanırım.
Tek bir yaşam amacım var: İnancıma göre çük gibi 1 başıma hesap vereceğim. Orada 'Allah'ım hep sana layık, iyi ahlâklı, güvenilir, temiz biri olarak yaşamaya çalıştım, hak yememeye, âdil olmaya çalıştım' diyebilmeyi istiyorum. Malum elim ayağım dilim de şahit olacaklar.
Medyada gördüğüm sözde dindarlardan tiksindim artık. "İyi" insana rastlarım diye her gün vaktim elverdiğince bakıyorum bütün medyaya. Yok be usta, harbiden alem ğt olmuş, her gün kendime kızıyorum, bakma artık bu b*k kütlesine, takip etme diyorum, tıp bu konuda da çaresiz sanırım, kendimi hep "büyük ve güzel şeyler adına" iyi insan ararken buluyorum. Alternatifsizleştirilmiş hissediyorum.
İçime Kafka kaçtı, artık bir Boyalı Kuş'um, ölüp gideceğim sırtüstü, küskün, gındaklanmış.
Ar Ve Şah damArını Önemseyen Adam - 15 Ocak 2014 (09:20)
Yazınız çarpıcı bir çelişkiye işaret ediyor, haklısınız. Ama 2008 yılında yazdığınız "mademki başbakanım…" yazınızı daha da şaşkınlıkla okudum. Bugün olan biten bir çok şeyi daha o günlerde yazmışsınız. Siz falcı mısınız?
Öznur Seçkin - 15 Ocak 2014 (17:46)
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.