Patronsuz Medya

Negatif Dil toplumu çürütüyor

Necdet Şen - 31 Temmuz 2008  


Türkiye'de matbuatın dilinin oluşmasında bir zamanlar her ikisinde de çalıştığım Cumhuriyet gazetesiyle Gırgır dergisinin öncü rolü olduğunu düşünüyorum.

Son otuz yılın haber ve yorum dilini bu iki ana damar belirledi.

Bugünün medya muktedirleri bu iki yayını okuyarak büyüdüler.

* * *

Bu dil, meselelere hep olumsuz tarafından yaklaşan, muarız, iğneleyici, aşağılayıcı, umutsuz, güvensizlik ve çaresizlik yayan bir dil.

Bu dil, "her şeyin kötüye gittiği ve iktidara kim gelirse gelsin daha da kötüye gideceği" konusunda sarsılmaz bir imanla dünyaya bakmanın hem sonucu hem müsebbibi.

Bu Negatif Dil kanser gibi; bizi içten içe çürütüyor.

Korku hep başrolde. Korkacak sahici bir şey yoksa medya mutlaka bir şeyler bulup sokuyor gözümüze.

Biz korktukça birilerinin kasalarına dolarlar yağıyor.

* * *

Hava güneşli. Dallarda serçeler bıcır bıcır. Sokakta yürüyorum.

Karşıdan bir genç kız geliyor bir bebek arabasını ite ite. Bir de yanında yürüyen üç yaşlarında kız çocuğu. Şeker mi şeker, maviş, atkuyruklu, bıdık.

Kedi miyavlamasını andıran tatlı mı tatlı bir sesle ablasına soru soruyor:

"Şimdi burda bi bomba patlasa biz ölürüz di mi?"

Kötü oluyorum.

Serçeler susuyor. Kedileri görmüyorum. Kaldırım taşları ve çöp kutuları düşman artık.

* * *

Ey medya muktedirleri, Allah rızası için soruyorum:

Üç yaşındaki bir çocuğun gündemi bu mu olmalı?

Bu mu olmalı tonton yanaklı maviş bebenin kafasındaki soru?

Neden?

* * *

Neden bizim sorumluluk duygusu bu kadar dumura uğramış bir medyamız var?

Biraz daha reyting ya da tiraj uğruna daha da beterini yapmaya hazır bu medyadan memnun muyuz?

Kanlar içinde yerlerde yatan parçalanmış cesetler ekranlarda, gazete manşetlerinde, bebeklerin bile göz hizalarında.

Kıran kırana bir öd koparma ve öne geçme yarışı.

Daha üç yaşındayken ruhen sakatlanıyor çocuklarımız.

Polyanna masalları, barbi bebekler ve renkli sinemaskop rüyalar çağındaki yavrularımızı terörün asıl amacı olan dehşet duygusuna maruz bırakan bir medya var bu ülkede.

Ve en temel içgüdüsünü herhalde hipermarket reyonlarında kaybetmiş, minicik bebesini televizyonun ve matbuatın zararlarından korumayı akıl edemeyen tüketim toplumu insanları.

Hepsi çok meşgul. Hepsinin kulağında cep telefonu. Hepsi "nasıl daha fazla kazansam ve daha başka nerelere para harcasam" diye düşünmekten serseme dönmüş anababalar…

Bir toplum ki böyle incelikleri irdeleyecek zihinsel berraklıktan uzağa düşmüş.

* * *

Televizyonları Allah ıslah etsin, müstehakını versin, boylarını poslarını antenlerini devirsin inşallah! Pis televizyonlar! Tüh!

Peki ama şu matbuata ne oluyor?

Yahu kardeşim, sen insanları korku manyağı yapma yarışında televizyonla rekabet edebilir misin? Niye bu çirkinliğin kuyruk suyuna takıldın? Delirdin mi?

Ne zaman bıkacak bu medya insanları dünyanın battığına inandırmaya çalışmaktan?

Ne zaman oturup düşüneceğiz kullandığımız negatif dilin bizi nasıl kirlettiğini?

Ne zaman kafamıza dank edecek bu saçmalığın artık daha fazla sürdürülebilir olmaktan gitgide uzaklaştığı gerçeği?

Şu gazete kalabalığının içinden neden bir tane küçük kara balık çıkıp "ben bu çirkinliği sürdürmek istemiyorum, ben insanların dehşet duygularına karşı daha duyarlı davranacağım, daha pozitif bir yayın politikası izleyeceğim, korku çığırtkanlığı yapmayacağım" deyip kolları sıvamıyor?

Bağırmayan, öd koparmayan, kâbus gördürmeyen bir gazetenin de pekalâ tiraj kazanabileceğini ilk önce acaba hangi holding yöneticisi kavrayacak?

Yorumlar

İnsanı tetikleyen en güçlü duygu "korku" olduğu için beşikten mezara kimi el altında tutmak istiyorsa korkunun dilini kullanıyor insanoğlu ve kızı. Güzel bir şeyler de konuşmalı, yazmalı evet. Hatırlatmalı ara sıra böyle. Kendi adıma bu gün benim için pozitif bir dile yaklaşmaya çalışacağım gün olacak. Sıcak ama güzel bir gün. Teşekkür ederim.

* * *

Hayvanlarla ilgili konularda medyanın gücüne ihtiyacımız olduğu zamanlar oluyor sıkça. Aradığımızda ve olayı bildirdiğimizde "haber değeri" olması için gereken kriterler söyleniyor.

Şaka gibi.

Kan ve işkence devam ediyorsa, ortalık birbirine girmişse haber değeri oluyor.

Yani toplum kan ve şiddet istiyormuş! Yoksa okumuyorlarmış. Yumurta mı tavuktan sorusu gibi bir durum.
Topluma güzel şeyler verebilen, kan fışkırmadan da meramını anlatabilen herkese haksızlık ede ede.

Hülya - 14 Haziran 2012 (14:45)

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

266
Derkenar'da     Google'da   ARA