Bir buçuk yıl önce, hakkında hiç bir bilgiye sahip olmadığım, kullanıcısı bile olmadığım internet ortamına bodoslamadan dalarken, ne aklımda Derkenar gibi günlük yayın yapan bir web dergisi vardı, ne de o an hiç bilmediğim web konusunda bir buçuk yıl sonra profesyonel tasarımcı olarak ortaya çıkacağıma dair en ufak bir önsezi.
Sadece kolum kanadım kırılmış, kalemim elimden alınmış gibi hissediyordum; dahası, bu ülkede bir outsider olduğumu, ekmeğimi bundan sonra artık sadece Türkiye dışında kazanabileceğimi düşünüyor, yeni bir şeyler çizebilecek moral ve isteğe sahip olmadığım için de, onca yıllık Hızlı Gazeteci külliyatımı dünyanın başka bir yerindeki muhtemel okuruna ulaştırma ve hayatımı öyle idame ettirebilme düşünü kuruyordum.
Ne yalan söyleyeyim, bugün bile şu Derkenar'dan vakit bulup ülke dışında tanıtabilsem, Hızlı Gazeteci'nin belki de bir yerlerde kendine has bir okur kitlesi edinebileceği umudu içindeyim. Ne var ki, bu siteyi her gün bıkmadan ziyaret eden birkaç yüz kişinin var olduğunu bilmek, Derkenar'ı günbegün güncelleme ve o hayalimi (hayatta kalma refleksimi) hep daha sonraki günlere aylara ertelememe neden oluyor.
Gölgeden seyretmeyi tercih eden suskun dostlarıma bazen kızıyor, bazen kalayı basıyor, ama gene de vazgeçemiyorum; işin özeti bu.
İnternete gelirken niyetim o olmasa da, artık bu sanal dünyanın bir üyesiyim ve kendimi bu cemaate karşı sorumlu hissediyorum.
Biliyorum ki, bilgisayar başında sabahlayan şunca insan, hep birlikte uğraşıp didinip yoktan var ettiğimiz bu web dergilerini bugün olduğundan daha iyi yerlere getirmek isteriz. Ama bunun yolu, birbirimizin gözünü oymaktan geçmiyor.
İnterneti çirkinleştirmemek, kirletmemek zorundayız. Ya hep birlikte yükseleceğiz, ya da hep birlikte silinip gideceğiz.
Oysa görüyorum ki, internet, hepsi de aynı hızla kirlenen renklerden beyaza en yakın olanı.
Ne yazık ki, yanlış işlere taşeronluk yapan yanlış kişilerin denetimine geçmiş olan gazete ve televizyonlardan geçici olarak umut kesilmiş durumda.
Bazıları için "tatlı kârlar" anlamına gelen ve tekere çomak sokmasından ürkülen gerçek gazetecilerin, yazar-çizerlerin sürgün edildiği, yoksulluğa, kahrolmaya terk edildiği bu dönemde, yabancılaşmış ulusal medyaya karşı alternatif teşkil edebilme, sürgünlerin Medine'si olabilme şansı var internet medyasının. Ama bu şans ne yazık ki küçük nedenlere, kişisel hesaplaşmalara kurban edilmiş gibi görünüyor.
Bu dönemde gerçeği bilmek isteyen topluma yeni ufuklar açabilecek, hasır altı edilenleri görünür kılabilecek, telkin ve yönlendirme kokan haberlerin arka planını gösterebilecek, gitgide daha da karamsarlaşan topluma bir umut ışığı yakabilecek, patronsuz, yasaksız, menfaatsiz, bağımsız bir iletişim platformu olabilir internet ve web siteleri.
Tam tersi de olabilir, medyada tutunamamış, şu ya da bu nedenle elenmiş kişilerin yarım kalmış hesaplarını sürdürdüğü, bacak arasından goller atılmaya çalışılan, karşılıklı tehditlerin, küfürleşmelerin, imzasız mektup ve ithamların havalarda uçuştuğu bir vandallık ortamına da dönüşebilir. Görünen o ki, internet medyası şimdiden bu yöne doğru direksiyon kıvırıyor gibi. Ne editörlükte, ne de biçim ve içerikte ortalama kaliteyi tutturamıyor.
Gazete patronlarından köşe dilenen hırslı çocuklar, gruplaşmalar, adam kayırmalar, görmezlikten gelmeler, çelme takmalar, dedikodular, kara çalmalar, meyhanelerden internete taşınıyor.
Özgürlük, akşam kafayı çekip bilgisayarın başına kurulma ve diş bilediğine fütursuz sövme, okuruna zerre kadar saygı duymadan yellenir gibi yazı yazma, yazdığını bir kez daha okumadan çöpe gönderir gibi sayfaya sıvama özgürlüğü olarak algılanıyor.
İnternet giderek kişisel hesaplaşmaların, kinlerin, defter dürme girişimlerinin, takma adlar ardından çamur atma çabalarının denetimsiz hukuksuz gayrı-ahlâkî "vahşi batı" sı haline geliyor.
Bakıyorum da, çoğu zaman, medyaya unuttuğu etik değerleri hatırlatma vazifesiyle ortaya çıkmış olan haberci ve medya gözlemcisi web siteleri bile, "düşmanımın düşmanı müttefikimdir" mantığıyla ucuz manevralar, klikleşmeler, bugün falancayla kol kola girip filancanın hesabını görme, yarın da fişmekânla yoldaş olup filancanın defterini dürme sevdasında.
Bugün herhangi bir sitenin okura açık denetimsiz forumunda ona buna desteksiz söven okur, bakıyorsun, ertesi hafta üç dört medya etiği sitesinde birden "yazar" payesiyle ödüllendiriliyor. "Etik" sitesi uyarıldığında, yanıtı "noolucak canım, bizim sitede sövmemiş ya, başka sitede sövmüş" oluyor.
Bizatıhî etik iddiasıyla ortaya çıkan siteler kendi varoluş nedenleriyle çelişiyor, kelle isteyenlere, hedef gözeterek küfür edenlere, dedikoduya, komploya kucak açılıyor, oportünizm kurumsallaşıyor.
İnternet çoraklaşıyor.
Peki sonra ne olacak? Bu kadar omurgasızlıkla, sadece bugünü kurtarmak için "faydalandığımız" ve faydalanırken tahrip ettiğimiz, çölleştirdiğimiz "düşmandan arındırılmış bölge" de neyin hükmünü süreceğiz?
Şu an soluk alabildiğimiz ve belki daha uzun bir süre yegâne soluk alabileceğimiz yer olan interneti bu kadar hoyratça, izansızca ve yalapşap kullanırsak, yok oluşunu, hiçleşmesini hep birlikte kendi ellerimizle hazırladığımız bu son vahanın küllerinden kaçıp da başka nereye gideceğiz?
Hem ahlâkî hem de estetik yönden hızla çamurlaşıyor internet. Linkler sayfasına koyacak doğru dürüst web sitesi bulmakta zorlanıyorum. Ve itiraf edeyim ki, o sayfaya koyduklarımın da -birkaçı hariç- ekseriyetini kerhen koydum, "kötünün iyisi" diye.
Herhalde Derkenar'a link vermeyen, yok sayan diğer web siteleri de aynı gerekçeye dayandırıyordur bu "sessizlik suikastı" nı.
Dil'i kullanarak iletişmeye çalıştığımız şu sanal ortamda, en hayatî vasıtamızı neredeyse katlediyoruz. Bırak yazının şu ya da bu paragrafını, başlıklarda bile inanılmaz dil yanlışları yapılıyor ve umursanmıyor.
Huyum kurusun, hem kokan hem bulaşan cinstenim; hiç üşenmeyip e-posta gönderiyor ve uyarıyorum Türkçe'nin ırzına geçen yazarları ve çamur gibi web sitesi yapan site sahiplerini. Hemen hemen hiç biri yanıt vermiyor. Hatasını da düzeltmiyor. İnternet umumi helâ sanki, içine ediyor ve öylece bırakıp gidiyor.
Bazı web sitelerini görünce hop oturup hop kalkıyorum. Bu kadar saygısızlığı ve yalapşaplığı anlamayı başaramıyorum. Hiç üşenmeyip bazılarına hediye kabilinden (bedava) tasarım hazırlıyor, ya da en azından bozuk tasarımlarını düzeltip gönderiyorum, onlardan da tek bir yanıt gelmiyor. Kızdılar mı, alındılar mı, anlayamıyorum.
Bir beklentim yok, sadece yardım etmek istiyorum.
Aslında ben de onlara kızıyor ve alenen kınıyorum.
Çünkü interneti kullanıyor, meyvalarını topluyor, ama ona hiç saygı duymuyorlar. Kaynaklar hızla tükeniyor, hızla kirleniyor sanal atmosfer.
Ya hep birlikte ıssızlaşacak, görünmez olup gidecek bu siteler, okurlar terkedecek, ya da bizler bir araya gelip şapkamızı önümüze koyacağız ve "ne yapmalı?" sorusunun yanıtını arayacağız.
İnternet medyasının etik ve estetik değerleri acilen netleşmeli, uyulması zorunlu olan, moral bağlayıcılığı olan sağlam değerler üzerinde mutabakata varılmalı ve kendini ciddiye alan her web sitesi bu değerlerin altına atacağı imzanın hesabını vermeyi kabullenmelidir.
Bu değerler yine internete emek veren insanlar tarafından saptanmalıdır.
Yasakçı, tarafgir, art niyetli, tahripkâr ve kandırıkçı değil, açık, dürüst ve edepli olacağına söz vermeli bu sözünün arkasında durmalıdır internet sitelerinin editör, yazar ve teknik kadrosu.
Bunu gözetleyecek ve gerekli uyarıları yapacak, uyarılara rağmen edep ve hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşmayan yayın yapan web sitelerini açıkça kınayacak olan bir etik kurul oluşturulmalı.
Tabii ki kimse kimsenin sitesini susturamaz ve buna kalkışmamalı da. Etik denetim, cezalandırma bağlamında değil, kaypaklıktan ve demagojiden arındırılmış bir ortak zihin bağlamında olmalı.
Küfürle eleştiriyi, yanıltmacayla bilgilendirmeyi kıvırtmadan ayırt eden bir ortak anayasa uyarınca kendini denetlemeli internet medyası.
Bunları yazarken, rüzgâra fısıldadığımı, aralarında ölümcül kapışmalara, düello davetlerine girişmiş olan medya sürgünü zevatın bu uyarıyı da daha öncekiler gibi görmezlikten geleceğini kestirebiliyorum.
Ne yapabilirim ki okurları göreve çağırmaktan başka?
Derkenar da dahil, tüm web sitelerini denetlemek, akıl ve edep çizgisine -tabii ki edepli bir dille- davet etmek, interneti kirletenleri bıkmaksızın uyarmak hepimizin görevi.
Haysiyetli bir internet medyasının gelenekselleşmesi için hep birlikte tavır almak zorundayız.
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.