Haberci için "etik" çok önemlidir. Hem de çoook önemlidir. Sıkı sıkıya uyulması gerekir.
Ne zaman uyulması gerekir?
Aramızdan birinin ayağı kaydığı zaman tabii ki. Sair zamanlarda atış serbest.
- "Off! Popoya bak! Maşşallah! Aaaa! Bu bizim Ali değil mi? Aman! Atın şu iğrenç kaseti çöpe!"
Ortaya dökülen sır, eğer plaza aristokrasisinin dışında kalan birinin mahremiyetiyse, tabii ki haber değeri taşır. Ama içimizden birine dokunmak olmaz kardeş, döner dolaşır yarın ucu bize de dokunur.
* * *
Neden bahsedildiğini anlayan anlamıştır çoktan. 2006 senesinin Ağustos ayında bir gün, Türkiye televizyonlarının pek sempatik ve lepiska saçlı haber sunucusu Ali Kırca beyfendinin, evde bekleyen nikâhlı zevcesini kim bilir hangi yalanla uyutup, otel odasına attığı -muhtemelen bir muhabir ya da muhabir adayı- kızla orasını burasını tokatlaya tokatlaya zina yapışını belgeleyen video görüntüsünden söz ediyoruz.
İnternette fıldır fıldır dolaşıyormuş bu beş dakikalık video başyapıtı. Haberim yoktu, bir haftalık gecikmeyle öğrendim.
Baktım, herkes, ağız birliği etmişçesine, insanların özel hayatlarının dokunulmazlığını koruma konusunda yumruk gibi kenetlenmiş durumda. Bir tek Vatan gazetesi su koyverip kamuoyuna faş etti ağır ağabeyimizin sırrını.
Bence bu konuda asıl ayıplanması gereken, haberi duyuran gazete değil, birçok savunmasız insanın özel hayatlarını ucuz bir kâr nesnesi olarak gören ilkesiz ve omurgasız memleket medyasının, etik konusunu tam da kendi lordlarından birinin mahrem halleri söz konusu olunca hatırlamış olmasıdır.
Sokaktan geçen masum vatandaşlarına "kamera şakası" adı altında tuzaklar kurup salak yerine koyan ve bundan hiç rahatsızlık duymayan, rakip grupların ya da mağdur insanların en mahrem insanlık hallerini açık ederken de zerre kadar utanmayıp, bir de "bu haberdir" mazereti arkasına saklanan, elindeki kalemin ya da kameranın vezir ya da rezil etme gücünü kendi şahsî gücü zannedip, acıma duygusunu ve hemdert olma hasletini rafa kaldıran, insanların haysiyetleri ve özel hayatlarının kırılganlığı üzerinden kendisine rant ve imtiyaz sağlayan kıymetli habercilerimiz belki bu kez şapkalarını önlerine koyup düşünür diye umuyorum.
Neden davul hep bizim boynumuzda, tokmak da hep sayın Kırca ve benzerlerinin elinde olsun ki? Buna mantıklı bir açıklama getirebilecek olan biri var mı memleket sathında?
Haaa, derseniz ki, bugüne kadar yapılmış olan her türlü özel hayat ihlâli aslında medya çalışanlarının ve yönetenlerinin kişisel hırsları, erdemden ve izandan yoksun meslekî heyecanları nedeniyle yapılmış yanlış işlerdir. Ama yanlışın neresinden dönülse kârdır. O nedenle biz hiç olmazsa bugüne kadar kendi kişisel kariyeri uğruna insanların haysiyetlerini fazla önemsemeden bulduğu her çirkin görüntüyü tekrarlaya tekrarlaya yayınlayan ve yediği her herzeyi "bu haberdir" diye savunan medya starlarının semiz kıçından başlayarak yeni bir sayfa açalım. Bundan sonra hiç kimsenin özel hayatı yüksek çözünürlüklü kameralarla, medyatik tuzaklarla darmadağın edilmesin. Böyle bir standart üstünde tabii ki anlaşabiliriz. O zaman sayın Ali Kırca'nın evlerden ırak skandalını -ruh sağlığımız adına- bu kereliğine görmezlikten gelebiliriz.
Şahsen, Ali Kırca beyefendiyle ne bir teşrîk-i mesaim olmuştur ne de bir alıp veremediğim vardır kendisiyle. Ama artık onu da gücünü denetleyemeyen ve daha fazla etkinlik ve para kazanmak adına toplumun ırzına geçen diğer kudret sahipleri kadar şaibeli bulduğumu ve onun başına gelen bu durumu ilâhî adaletin sakil bir tecellisi olarak gördüğümü de açıkça söylemek zorundayım.
Yukarıda manitu, biraz aşağısında da görüntü alma ve yayma teknolojisi var sevgili Bizim City halkı. Her ne kadar "bu ülkede yasalar sadece muktedirlerin haklarını ahaliye karşı korumak için yapılır" mealinde yanlış bir kamuoyu kanaati varsa da, bendeniz, tasada, kıvançta ve en mahrem görüntülerimizin bize sormadan çekilip dosta düşmana teşhir edilmede eşit olduğumuza inananlardanım. Bu bağlamda, Ali Kırca ile eski sevgili kurbanı Gamze Özçelik arasında pek bir fark gözetmiyorum. Ya her ikisinin de onuru var; ya da hiç birimizin yok.
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.