Çocukluğumda en sempati duyduğum insanlardan biriydi Altan Erbulak.
Günün birinde tanışmayı en çok istediğim ve tanıştıktan sonra da beni hiç hayal kırıklığına uğratmayan candan bir dost.
Herkesle iyi geçinebilmek gibi benim asla beceremediğim bir meziyeti vardı Altan Abi'nin.
İsviçre çakısı gibiydi; hem karikatürist, hem tiyatrocu, hem televizyoncu, hem foto muhabiri, hem spor yorumcusu, hem şovmen, hem mizah yazarı, hem mucit, hem çapkın, hem baba, hem dede…
Biri burnunun üstünde, biri kafasında biri de boynunda asılı üç tane gözlükle dolaşır, arada bir bizim odaya uğrar "gözlüğümü bulamıyorum, gördünüz mü?" diye sorardı.
"Gözünde abi" derdik, "haaa, iyi" der, işinin başına dönerdi.
(Artık ben de onun yaşına geldiğim için eskisi kadar şaşırmıyorum bu gözlüğünü bulamama hikâyelerine.)
Çok erken ayrıldı bu dünyadan Altan Abi. Giderken ardında bir sürü seven insan bıraktı.
Ufak tefek pos bıyıklıydı.
Gençliğinde bebek yüzlü bir delikanlıymış. Sanırım o güzelliği örtmek için bırakmıştı yüzünün yarısını kaplayan o kalın samur fırçayı.
Gençken de ünlü biriymiş Altan Abi. Ama o zamanlar radyo günleri, görüntü yok, sadece ses var. Şimdiki gibi televizyon olmadığı için de Babıalî'deki birkaç mesai arkadaşı dışında Altan Abi'yi sokakta tanıyan pek çıkmazmış.
En sıkıntılı durumu da, hafta sonları Dolmabahçe (şimdiki İnönü) stadyumunda maç seyretmek istediği zamanlarda yaşarmış.
Kapıdaki adam her seferinde onun tıkız cüssesine ve çocuksu yüzüne bakıp "senin yaşın basın tribününe girmeye uygun değil, git, babanla gel" diye tersyüz edermiş Altan Abi'yi.
Sert bir adammış bu kişi, o basın kartının bir yerlerden çalıntı olduğunu düşündüğü için eline alıp bakmazmış bile. Ne dese derdini anlatamazmış Altan Abi.
Sonunda gayet fırlama bir yöntem bulmuş. Gitmiş kalın bir sütunun arkasına, iç cebinden kartvizitini çıkarmış, arkasına dolma kalemiyle "bu delikanlı yakînimdir, lütfen içeri alınsın" yazmış.
Götürmüş uzatmış.
Adam Altan Erbulak'tan imzalı kartviziti görür görmez derhal yana çekilmiş.
"Aaa oğlum söyleseydin ya şunu en baştan… Buyur gir."
Bir daha da maça girerken kapıda hiç bir sorun yaşamamış Altan Abi.
* * *
1984 sonu. Çizgi romanım Hızlı Gazeteci Cumhuriyet gazetesinde yedi buçuk yıl sürecek olan serüvenine başlamış.
Ama ilk iki haftam bir parça kâbus kıvamında.
Gazeteye her gün defter büyüklüğünde bir alana çizgi roman yetiştirmekten pestilim çıkmış. Bazı günler iki saatlik uykuyla tekrar gazeteye gidip kaldığım yerden çizmeye devam ettiğim oluyor.
Ama bahçe kapısında bir Deli Dumrul var ki evlere şenlik.
Her sabah yeniden karşıma dikiliyor.
"Dur! Kime gidiyorsun?"
Lâhavle çekip anlatmaya çalışıyorum.
"Amca, sana daha dün anlattım ya. Adım Necdet. Ben artık bu gazetede çalışıyorum."
"Hankı serviste?"
"Yav, söyledik ya, karikatüristim, ne bileyim hangi servis?"
"Yazı işlerinde mi?"
"Ne bileyim ben? Herhalde."
"Geçç!"
Ertesi gün tekrar aynı kâbus. Gene durduruyor.
"Hoop! Nereye?"
Adam bir türlü görüntümü zihnine kazıyamıyor.
"Bak amca" diyorum, "artık beni hafızana kaydet, bak, bu suratım, çinli gibi, gözlüklüyüm, saçım uzun, boyum uzun, bak, omuzumda çanta var, ezberle artık…"
"Hııı" diyor, ama ertesi sabah gene aynı komedi:
"Dur! Nereye?"
İnan olsun, tam iki hafta devam etti bu sinir harbi.
"Dur! Nereye?"
En sonunda -çaresizlikten, bıkkınlıktan- yeni bir yol denedim.
"Necdet Şen'in ziyaretçisiyim."
"Haaaa. İyi. Geç."
Bir daha da sormadı "kimsin" diye.
O gün fark ettim ki, bu memlekette bir şey olmak marifet değil.
Asıl marifet birinin bir şeyi olmak.
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.