Patronsuz Medya

Hayvanlar "mal" mı "can" mı?

Necdet Şen - 9 Şubat 2010  


Tanıdığım hayvanseverlerin (özellikle de kediseverlerin) çoğu yalnızca evdekileri değil sokaktakileri de beslemeye, hastaysa tedavi ettirmeye özen gösterir.

Ne var ki evimizde beslediğimiz kediye ya da köpeğe bir zarar verildiğinde, bunu yapanı kanuna şikâyet etme hakkımız varken, sokaktaki hayvanlar bu koruma kalkanının dışında, sadece Allah'a emanet.

Geçen hafta gazetelere göz atanlar şu haberi hatırlayacaklardır:

"Minnoş, Yedikule Hayvan Barınağı'nın Darülaceze bölümünde kalıyor. Diğer köpeklerin aksine o sadece bir leğenin içinde yatıyor. Havlamıyor, oynamıyor… Minnoş şu anda hayata küşmüş durumda… Çünkü bir ihbar üzerine barınağa getirilen Minnoş'un sapıklar tarafından defalarca tecavüze uğradığı ortaya çıktı."

"Barınakta sürekli görev yapan veteriner Nişan Büyükkuyumcu, köpeğin geldiğinde vajinasında zorlanma ve kanama olduğunu belirterek şunları söyledi: 'Köpekler işkenceye maruz kalırsa, tecavüze uğrarsa, depresyona girer. Yemek yemez, diğer köpeklerle iletişim kurmaz. Minnoş da ilk geldiğinde daha fazla içine kapanıktı, yemek yemiyordu. Şu anda da diğer köpeklerle iletişim kurmuyor, sürekli yatıyor. Fazla yemek yemiyor, korkuyor.' Muayenede Minnoş'un kanser olduğu da anlaşıldı."

Minnoş sapık dehşetiyle şokta (Serkan Ocak - Radikal)

Onların itilip kakılmalarına, topluca zehirlenmelerine, tecavüze uğramalarına, otoban kenarlarında ezilmiş leşlerinin üzerinden düzinelerce arabanın geçip asfalta yapıştırılmalarına belki alışmıştık ama köpeklerin de kanser olabileceği hiç aklımıza gelmezdi, değil mi?

Dahası, sokak köpeklerinin çoğunun kötü beslenme ve ağır kış şartları yüzünden verem olup öldüklerini de bilmezdik. Nereden bilelim?

Hal böyleyken, onların da korkabileceği, küsebileceği, mutsuzluk duyabileceği, yağmur altında ıslana ıslana nezle grip bronşit olabileceği, nerede aklımıza gelsin? Onlar "sokak iti", paçamızı kapmasınlar da ne halt ederlerse etsinler.

"İtin ayağını taştan mı esirgeyeceksin" diyen atasözleri icat eden bir ırkın ahvadıyız.

Konunun bir de kanun cephesi var.

Evcil hayvanlara verilen zararlar da mevcut yasada gerçek bir karşılığı olmadığı için, "mala zarar verme" kapsamına giriyor.

Evde bakıp büyüttüğümüz, bir ismi ve kişiliği olan, soframızı, hatta belki yatağımızı paylaştığımız, uyuyuşunu, uyanıp esneyişini seyrettiğimiz, pıt pıt atan kalbini dinlediğimiz, yanak yanağa fotograflar çektirdiğimiz hayvanlarımıza yasa tarafından "mal" olarak değer biçilmesinin biz hayvanseverleri ne kadar rencide ettiğini tartışmak, sanırım gereksiz.

Az önce okuduğum haber, tam da bu konunun önemini gözler önüne seren tüyler ürpertici ayrıntılar içeriyor:

"Bodrum'a 4 Şubat Perşembe günü gelen S.S., Umurca Caddesi'ndeki Oya Otel'e yerleşti. Burada iki gün kalan genç kadın dün Kumbahçe Mahallesi'nde Okyanus Pansiyon'a geçti."

"Bir gece kalmak için rezervasyon yaptıran S.S., bu sabah pansiyondan ayrıldı. S.S.'nin geceyi geçirdiği odayı temizleyen görevli, banyodaki küvetin içinde kanlar içinde kedi leşi buldu."

"Görevlinin olayı haber verdiği pansiyon sahibi, kamera kayıtlarını izledi. Kayıtlarda, S.S.'nin lobideki kediyi alarak odasına götürdüğü görüldü. Pansiyon sahibi Can çiftinin Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne şikâyeti üzerine S.S. Kısa sürede yakalandı."

"Emniyette ifade veren pansiyon işletmecisi Fatoş Can, 'Birden ortadan kaybolan Battaniye adlı kedimizin ölüsü S.S.'nin kaldığı odanın banyo kuvetinde kanlar içinde bulundu. S.S. Kedimizi duş kablosu ile boğarak öldürdüğünü ve karnını delip kanını içtiğini itiraf etmiş. Kamera kayıtlarında üç kez kaçan kedimizi yakalayıp götürürken görüntüsü var. Olayın şokunu hâlâ üzerimizden atamadık'dedi."

"S.S.'nin daha önce kaldığı Oya Otel'de de iki kediyi öldürdüğü ortaya çıktı."

Bodrum'da kedi kanı içen kadın! (CNNTurk)

İşin en acıklı yanı, yasada bu tür manyakları cezalandırmaya yetecek herhangi bir düzenlemenin olmaması.

Herhalde bu hasta kadını sokağa salıveren savcı taş yürekli biri değildir. Nihayetinde elinin altındaki mevzuat ne söylüyorsa o yönde karar almak zorunda. Ama kanun, insan dışındaki türlere karşı işlenen suçu sadece "maddî zarar" çerçevesinden bakarak değerlendiriyor ve "hafif" taksir sayıyorsa, savcı ne yapsın?

Son yıllarda hayvanseverlerin seslerini gitgide daha fazla duyurabiliyor olmaları ve kısa sürede sahipli ve sahipsiz hayvanlar için birçok olumlu gelişmeye vesile olmaları takdire değer. Ama yetmiyor. Karşımızda eksik mevzuat, gelenek, önyargı, duyarsızlık gibi ciddi sorunlar var. Bu konuda artık daha köklü adımların atılması gerekiyor.

Hayvan Hakları Yasası'nın kapsamı ve maksadı, başta yasa koyucular olmak üzere, tüm muktedirlere daha incelikli anlatılabilmeli. Sadece biz insanların değil, sadece sevimli bulduğumuz birkaç türün değil, tüm canlıların hayatta kalmak, işkence ve zulüm görmemek, doğal yaşam alanlarında baskıya ve tacize maruz kalmadan yaşamak gibi hakları olmalı; ve bu hak, bizzat yasa tarafından güvence altına alınmalı.

Biliyorum, "biz daha insan hakları kavramını doğru dürüst yerleştiremedik ki; bu koşullarda kedinin, farenin, sineğin haklarını nasıl savunalım, kime kabul ettirelim" gibi itirazlar hazırda bekliyor. Üstelik, iktidar blokunun "bunlar köpekleriyle yatarlar" ve benzeri empati yoksunu sözlerine tanık oldukça, hayvan haklarının bir tık yükseltilmesi konusu başka baharlara kalmış gibi görünebiliyor. Ama yine de bir adım atmak küsüp kahretmekten daha iyi değil midir?

Yorumlar

Bir ülkeye gidince gelişmişlik ve kültür düzeyini nasıl anlarsınız? Kaldırımlara bakarak. "Kaldırımlar ve o ülkenin kültürü ters orantılıdır" sözünü hep duyarız.

Bana sorarsanız bir ülkenin, şehrin, insanların ne menem bir şey olduğunu anlamak için hayvanların durumuna ve hayvanlara nasıl değer verdiklerine bakarak anlamak tek başına yeterli bir parametredir.

Kişilik olarak gerek çevremde gerekse çalıştığım şirketlerde sakinliğim, çevreme saygım ve empati kuran bir insan sayılmakla birlikte hayvanlar ve insanların hayvanlara karşı tavrı söz konusu olduğunda sinirlendiğim, sözümü esirgemediğim, üzüldüğüm, acı çektiğim çok olmuştur.

Hayvan konusu genelleme götürmeyen bir konu. Çok duyarlı kadınlar, elinden geleni yapan erkekler, barınaklarda karşılıksız çalışan güzel insanlar var. Bununla beraber her çeşit zengin insanın da her çeşit fakir insanın da hayvanlara karşı gaddar denilebilecek uygulamalarını gördüm.

Yavrulayan kedileri ve yavrularını kapalı garajdan attıran yöneticiler, villa kentin içinde kapanla kedi, köpek yakalayıp ormana atan kafalar da gördüm.

Kapısının önünde yatan kediye kokmuş yiyecekleri bile vermeyen marketler, çevredeki hayvanlara yiyecek verenlere "bunları buraya alıştırmayın" diye bağıran insanlar da gördüm.

Parasını misliyle aldığı halde yukarıdaki resimdeki gibi sefil halde bulup götürdüğüm kedi ve köpekleri bir süre sonra istemeyen seçkinci veterinerler de gördüm.

Her şeyi anlıyorum da şuna kafam basmıyor. Neden, evinde hayvan besleyen eğitimli insanlar kapalı garajdaki kedileri attırır?

Arabasının üstüne çıkıp uyuyan kediye insan niye taş atar? (Araba çiziliyordur diyen varsa benim arabamın üstü türbe gibidir ve hiç çizilmez, bahaneden öte gitmez yani.)

Neden, bir karış beyaz sakallı Belediye başkanları seçildikleri zaman ilk önce Allah'ın köpeklerinin kaldığı barınakları kapatırlar? (Örnek vermek gerekirse Beykoz barınağı.)

Liste uzun yazacak çok şey var. Adam olmamıza ise çok var. Yazınız için teşekkür ediyorum.

İlker Gökçen - 14 Şubat 2010 (01:28)

Bir başka "hayvanlık hali" haberi de İzmir'den… Üzerine söylenecek pek bir söz yok gibi…

"4 yaşındaki Masum adlı dişi Sivas Kangal cinsi köpek, tarlaların arasında metruk bir evde üç gün boyunca M. A.'nın tecavüzüne uğradı. Eve kapatıldığı üç gün boyunca uğradığı sayısız tecavüz yüzünden 9 yavrudan 2'sini düşüren Masum'un karnında ölen diğer yavruları da ameliyatla alındı."

"Rahmi alınan veteriner kontrolündeki köpeğe tecavüz ettiği ileri sürülen ve köpeği tuttuğu evden kaçarken düşünce yakalanan M. A., 10 gün önce, karakolda ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı."

Dikkat, 'Masum'a tecavüz eden aramızda! (Radikal)

Selim Atak - 16 Mart 2010 (18:30)

İnsanlığın ulaştığı teknolojik başarı ne yazık ki onu daha merhametli ve iyi yapmaya yetmedi. Gitgide başka türden canlılara yaşam hakkı tanımamak tavrı yükselir oldu. Sevgi sözcüğü naif kadınların dilinde yumuşak bir şarkı gibi kaldı hep.

Oysa toplumda yaşanan şiddetin en belirgin göstergesi ve bence sebebi, hayvanlara uygulanan hunharca davranışlardır. Toplumumuzda yeni yürümeye başlayan çocuk bile gördüğü ilk hayvana tekme atar. Belki genetik yapısı bu oldu artık milletimizin. Çünkü gerçekten hayvanı "canlı" olarak görebilmek, gösterebilmek yüzyılın en zor olayı gibi.

Bu nedenle biz hukukçular da olaya adalet ve gerçek özgürlük duygusuyla yaklaşarak "hayvan hakları komisyonları" kuruyoruz ve bu çağda utanarak "onlar canlı" demenin ayıbını silmeye çalışıyoruz. Bizim gibi endişe duyan, korkan, sevinen, umut eden, acıkan, susayan, en önemlisi de ACI ÇEKME bilincine sahip hayvanların "canlı" olduğunu tartışmadığımız gün, yeni ve güzel bir gün olacak. Bu konuda çaba harcayan, insanca emek veren herkese içten teşekkür ediyorum.

Hülya Yalçın - 24 Mayıs 2010 (13:33)

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

65
Derkenar'da     Google'da   ARA