Patronsuz Medya

Kültürel Ensest

Necdet Şen - 3 Temmuz 2008  


Medya ve kanaat önderlerinin önemi ve gidişat üzerindeki ağırlığı arttıkça içime saldıkları korku da o derece büyüyor.

"Bilincimizin vanasını ellerinde tutan adamlar" derdim eskiden onlar için.

Ve şu soru yıllardan beri kafamı kurcalayıp dururdu:

"Eğer gazeteci bulunduğu konumun ona yüklediği vicdanî ve ahlâkî sorumluluktan yan çizip, bağlandığı çevreler adına gerçeği çarpıtmaya başlarsa kim koruyacak bizim aklımızı onlardan?"

Dün akşam televizyon ekranında tartışan bazı gazeteciler bu korkumu bir kez daha depreştirdi.

Bugün gazetelere göz attım, bazı gazetelerin yazarları neredeyse fotokopiyle çoğaltılmışçasına aynı cümleleri kullanmışlar:

"Ak Parti hukuku çiğniyor, kendisine muhalefet edenleri göz altına alıyor."

Gazetecinin aklına böyle bir ihtimalin de gelmesi normal, hatta gerekli. Eğer böyle bir sindirme harekâtı yapıyorsa, AK Parti'nin yöneticileri siyasetten zerrece anlamıyor demektir. Çünkü böyle bir hukuksuzluk er geç ters teper, bumerang gibi gelir fırlatanın alnında patlar.

Ama gazetecilik refleksiyle kuşku duymak ve gösterilenin ötesini keşfetmeye çalışmak ayrı, mevcut ihtimallerden (muhtemelen şirket bünyesindeki kişisel konumunu sağlamlaştırmaya yarayacak olan) en "makbul" seçeneği cımbızlayıp gerçeğin ta kendisiymiş gibi okura telkin etmek ayrı şey.

O zaman insan kanaat önderi olmaktan çıkar, safsata simsarına dönüşür.

Düşünsene, ülkeyi allak bullak edebilecek gizli bir darbe planı ortaya çıkartılıyor, sorumlu olduğuna dair delil ya da kuvvetli şüphe bulunan kişiler bir bir gözaltına alınıyor ve bizim safsata simsarları esas konuşulması gerekeni es geçip konunun uzağında dolanmayı ve bir yığın teferruatın arasında zihnimizi gürültüye boğmayı seçiyorlar.

Bizans zapt edilirken "meleklerin kanatları var mı?" diye tartışan kardinalleri andırıyorlar bu halleriyle.

İnandırıcılıkları buhar olmuş, pantolonlarının fermuarları açık, ama belli ki bunu onlara söyleyebilecek hiç kimse yok etraflarında.

İmtiyazlı zümre ve sözcüleri, ayaklarının altından kayan zemini fark edemiyor. Sanki akıllarının dingili kaymış, düşünceleri yalpa yapıyor.

Üretemedikleri yeni kavramların eksikliğini kuru lâfazanlıkla telâfî etmeye çalışıyorlar, ama olmuyor, feci şekilde sırıtıyor.

Bu tarz kültürel etkileşime "Kültürel ensest" diyordu bir arkadaşım. Ona hak veriyorum.

Kendi gettosundan dışarı çıkmayan, yalnız kendi kandaşlarıyla düşüp kalkan, beyin salgılarını sadece kendi türdeşleriyle çaprazlayan insanlardan doğan fikirler de işte böyle eciş bücüş sağlıksız oluyor.

Safsata (İng: Fallacy, Osm: Kıyası-ı batıl):
Bir düşünceyi ortaya koyarken ya da anlamaya çalışırken yapılan yanlış çıkarsamaların tamamına safsata denir. Safsatalar, ilk anda geçerli ve ikna edici gibi gözüken ancak yakından bakıldığında kendilerini ele veren sahte kanıtlardır. (Kaynak: Safsata Kılavuzu)

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

550
Derkenar'da     Google'da   ARA