Patronsuz Medya

Ceyhan Mumcu'nun ezberini bozan şüphe

Necdet Şen - 26 Temmuz 2008  


"Sabrım taştı artık. Bu işin yürümeyeceği belli oldu. Önümüzdeki Pazartesi İstanbul'a gelip İlhan Abi'yle son bir kez konuşacağım. Büyük bir olasılıkla anlaşamayacağız ve ben gazeteden ayrılacağım."

* * *

Bir bomba ile ortadan kaldırılmadan sadece iki gün önce, Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinin İstanbul'daki yazarlarından birine telefonda söylüyordu bunları.

* * *

Ama Pazartesi günü gelemedi İstanbul'a. Çünkü bir gün önce öldürüldü.

Yerden toplanabilen parçaları, plastik bir torbanın içinde, buzlukta yatıyordu ve o hâlâ Cumhuriyet yazarı idi.

İlhan Abi'yle son bir kez konuşamamış, istifa edememişti.

* * *

Devamını 31 Mart 2008'de Açık Görüş'e yazdığım İlhan Abi'nin Cumhuriyet'i başlıklı yazıdan okuyalım:

"Yüz binler katıldı cenazeye. Belki milyon.

Hiç hoşlanmaz İlhan Abi televizyona çıkmaktan. Ama kalabalık da kalabalık hani. İnsan duygulanıveriyor. 'Dolmayı pirinçlendirmeli, kitleyi bilinçlendirmeli 'demiyor muyduk? Çıktı İlhan Abi kürsüye, kaptı mikrofonu verdi coşkuyu verdi coşkuyu. 'Gazetenize sahip çıkın 'dedi.

Kitle algıladı mesajı. Bir anlığına da olsa bilinçlenir gibi oldu, gazetenin tirajı şahlandı."

Ölmemiş olsaydı bir gün sonra belki de ilişkisini keseceği gazeteye son bir iyilik yapıp, ölümüyle tirajına tiraj eklemişti rahmetli Mumcu.

Gazetenin Dış Haberler servisinin şefi ve köşe yazarı Ergun Balcı, daha sonraki günlerde Uğur Mumcu ile aralarında geçen son konuşmanın yukarıya alıntıladığım bölümünü çevresindeki birçok kişiye anlatma ihtiyacı duydu.

* * *

Kendi kuytu köşeciğinde bahçe sulayan bir çizer eskisine bile ulaşan bu gibi söylentilerden rahmetlinin en yakınlarının habersiz olduğu düşünülebilir mi?

İstanbul'daki Ergun Balcı'ya telefonda anlattığı isyan duygusunu abisine ya da eşine anlatmamış olabilir mi Uğur Mumcu?

* * *

Muhtemelen pek çok kişi pek çok şey biliyor, ama bir nedenle susmayı tercih ediyor.

Çünkü Cumhurbaşkanı konumundaki insanların bile kendilerine yönelik suikast girişimlerini soruşturmaktan ürktüğü bir ülkede yaşadık şunca yıl.

Ve şimdi ülkenin üzerine çöken sis perdesi usul usul aralanıyor.

Hakikat bıçağı kınından çıkıp konformist zihinlere batmaya başladı.

* * *

Geçenlerde bir televizyon kanalında rastladığım kısa bir söyleşi, yukarıda değindiğim türden zor soruları başkalarının da kendine sorduğunu gösteriyordu.

Uğur Mumcu'nun ağabeyi, aynı zamanda Perinçek'in partisinde Genel Başkan Yardımcısı olan Ceyhan Mumcu, tek tek ortaya saçılan Ergenekon kanıtlarıyla ilgili bir soruya verdiği yanıtta "olacak iş mi, kardeşimi İlhan Selçuk'un öldürttüğüne nasıl inanabilirim?" diyordu.

* * *

Ona böyle bir soru sorulduğunu ya da böyle bir iddiada bulunulduğunu hiç sanmam.

O bağlantıyı kendi kafasında kuran -ve anında çürüten- her halde kendisi.

Bilemiyorum, muhabirler ona "estağfurullah abi, biz zaten böyle bir şey ima etmedik ki" demişler midir?

Belli ki gelişmelere bakarak "eğer İlhan Selçuk Ergenekon örgütünde yönetici konumundaysa ve eğer kardeşimi bu örgüt öldürttüyse, o zaman İlhan Selçuk'un elinde kardeşimin kanı var" diye bir sonuca varıyor.

Ve bu zehirli düşünceyi zihninden kazıyıp atmak istercesine durup durup bir daha tekrarlıyor:

"Olacak şey mi? Ben kardeşimi İlhan Selçuk'un öldürttüğüne nasıl inanabilirim?"

İnsanın dehşete kapılmadan cevap arayamayacağı bir soru bu.

Her babayiğidin harcı değil. Çok acıtır. Hele 68 yaşındaki bir ağabeyi yataklara düşürebilir.

* * *

Bu günlerde siyasî suikaste kurban giden "kızıl elmacı" yazarların yakınlarının yerinde olmayı asla istemem.

İnsanın o yaştan sonra "yoksa ben hayatımı haydutluktan başka bir şey üretemeyen karanlık bir davaya mı adadım?" diye sorabilmesi hiç kolay olmasa gerek.

Ama işte, zihin bu. İnsan kafasına üşüşen soruları istese de zaptedemiyor.

Diğer yandan, gün be gün yaşlanıyoruz. Sadece bedenlerimiz değil düşüncelerimiz de kireç tutuyor.

Pencerelerimize astığımız kalpaklı Mustafa Kemal resimleriyle münafıklık cinini evlerimizden ırak tutmaya çabalıyoruz.

* * *

Meraklısı için 6 buçuk yıl önce yazılmış bir Uğur Mumcu yazısı: Uğur Mumcu

Yorumlar

Bu yazınızı da diğer bütün yazılarınız gibi en az iki kere okudum. (Hayır, anlama özürlü degilim; fakat şuncacık yorumu yazıp gönderebilmeyi ancak yeni ögrenebildim.) Konunun güncelliğini hâlâ koruması ve ortaya çıkan bütün bilgi, bulgu ve delillere rağmen, kahramanlarımızın henüz hiç bir kaleyi teslim etmemesi ve hâlâ burunlarından kıl aldırmamalarının büyük sırrı, galiba sizin o harika tespitinizde gizli:

"Yoksa ben hayatımı haydutluktan başka bir şey üretemeyen karanlık bir davaya mı adadım?"

Öyle ya; yanılmak, hata yapmak biz ayak takımına özgü şeyler. Hazretler daha işin en başında doğru perdeyi bulmuşlar ve basmışlar. Gerisini, perde aramaktan yorulan ve bu uğurda nice bağlama eskitenler düşünsünler.

(Aşağıdaki tüm yönlendirmelere rağmen yeni bir paragraf açmayı beceremedim ama şunu da eklemek istiyorum:)

Bu konuda büyük direnç gösteren ve önemli bir kısmını televizyon ekranlarında izlerken, bana "yahu, bu adamlar bu zekâ seviyesiyle nasıl bu makamlara kadar gelmişler" diye sordurtan zevatın, kendilerinin normal şartlarda hiç bir işe yaramayacaklarını çok iyi bildiklerine inanıyorum.

Muzaffer Terzi - 3 Aralık 2009 (23:59)

Ezberimizi bozmayın kardeşim… Keyfimizi kaçırmayın, huzurumuzu bozmayın… Taksim'e cami yapmayın, gidin başkasının taksisine yapın… Bana "Uğur Mumcu'yu İslâmcılar öldürmedi." dedirtemezsiniz… Benim ezberimi bozamazsınız… Uğur Mumcu'yu İslâmcılar öldürdü… Bu hoş… Başkası mide bulandırır, keyif kaçırır… Alpaslan Aslan'ı İslâmcılar finanse etti. Gericiler onu dolduruşa getirdi. O da gitti Danıştay'ı dağıttı… Bu kadar basit. Ve bu hoş… Başkası midemizi bulandırır… Yok Ergenekonmuş falan… Bozmayın ezberimizi kardeşim… Biz böyle mutluyuz… Biz bilerek huzursuz olmaktansa bilmeden rahat yaşarız. Bizim şiarımız budur. Bizi yolumuzdan edemezsiniz… Bilgi bizi bozar… Akıl bizi bozar… Düşünmek bizi bozar… Biz laik, ilerici bireyleriz… Biz Yekta Göngör hayranıyız… Biz İlhan Selçuk hayranıyız… Biz laikiz, biz ilericiyiz… Haa, bi de solcuyuz tabii ki…

Burhanettin Çakıcı - 9 Şubat 2012 (09:06)

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

557
Derkenar'da     Google'da   ARA