Patronsuz Medya

Araştırmacı Gazeteci nedir?

Necdet Şen - 28 Temmuz 2001  


Önce soruyu tersinden soralım: Araştırmayan gazeteci nedir? Öyle bir gazeteci türü mü var?

İşte yanıt: sürüsüne bereket.

Eskiden gazeteler Babıalî denen semtteyken, muhabirler omuzlarında çantaları seğirtip dururlardı bir yerlere; ama sonra havaalanı yakınlarında kuş uçmaz kervan geçmez semtlere taşındılar ve kapılarına silahlı nöbetçiler, agyarına manî efradına camî elektronik turnikeler kondu. Artık gazeteciler telefonla haber alır, çoğunlukla da akşam içtiği meyhaneyi, çöplendiği sofraları, fingirdeştiği orospuları, önlerine konan buyrukları "haber" yapar oldular.

Gazetecilik düpedüz marketing (yani Ali'nin menfaat hesaplarını Veli'ye sokuşturma mesleği) oldu. Ondandır, işsiz kalan gazetecilerin bir kısmının koşup "halkla ilişkiler" bilmemnesi olmasındaki sebebi hikmet. Bir nevi "kıyakçılık" yani; birilerinin orasını bizim münasip bir yerimize duhul etme konusunda simsarlık.

O nedenle, "haber" denince aklıma "maksatlı telkin" geliyor.

Şimdi bu manzarayı umumiyeyi bu kadar kısa ve kahvehane muhabbeti tadında açıklayıverdikten sonra, asıl konumuz olan "araştırmacı" gazeteciye gelelim.

Eh, tabii ki gazeteciliğin bu denli inandırıcılıktan uzak ve itibarsız bir iş haline geldiği ve hani neredeyse örtülü bir puştluk gibi algılanmaya başlandığı bir dönemde bazı eski moda gazetecilerin kendilerini diğerlerinden ayırmak için saygın bir sıfata ihtiyacı duyması normal. O da olsa olsa, gazeteciliğin en temel ve olmazsa olmaz niteliklerinden biri olan "araştırma" sıfatını adının başına eklemek.

Boru değil hemşerim, adam "araştırıyor" .

Yani naapıyor? Neyi araştırıyor? Ve ne adına?

Böyle bir gazetecinin bir gününün öyküsünü gözümüzde canlandırmaya çalışarak "araştıralım" en iyisi bunun yanıtını. Kahramanımızın adı, örneğin Emin Altay Dündar gibi bir şey olsun.

(Sabah 07.00)

Araştırmacı Gazeteci prostatına baskı yapan mesanesinin zorlamasıyla çişe kalktı ve sonra sabah gazetelerini okuyan televizyon kanallarından birini açtı. "Allah kahretsin!" diye düşündü ardından, "dünya dönek, hain, liboş ve yobazlarla dolu; geri kalanlar ise ya yavşak ya çocuk katili ya sapık! Bu milletin sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin!"

(Sabah 08.00)

Araştırmacı Gazeteci kahvaltısını yapıp kapıdaki koruma görevlisi kulübesindeki muhafızlarına telefon etti. Onlar da zırhlı makam arabasının şoförüne bir işaret çaktılar, makam arabası sitenin kapısına yanaştı, aynı anda koruma polislerini taşıyan ikinci zırhlı araba da onu izledi.

(Sabah 08.05)

Araştırmacı Gazeteci kapıda göründü. Koruma polisleri çevreyi hışım gibi tarayan gözleriyle Araştırmacı Gazeteci'yi aralarına alıp arabaya bindirdiler. Arabalar bilinmeyen bir adrese doğru yöneldi.

(Sabah 08.30)

Araştırmacı Gazeteci kapısında silahlı asker bekleyen bir binaya girerken görüldü.

(Sabah 09.00)

Araştırmacı Gazeteci'nin binadan çıktığı ve korumaları eşliğinde makam arabasına bindiği görüldü. Koltuğunun altındaki "resmi hizmete mahsustur" yazılı dosyanın içeriği merak ediliyor.

(Yani, bu içeriğin ne zaman ve kime karşı kullanılacağı demek istedim. Yoksa içerik ne olabilir? Adı üzerinde: "resmi hizmete mahsus"; bizi ilgilendirmez herhalde, resmi görevlileri ilgilendirir. Bir de araştırmacı gazetecileri.)

(Sabah 10.00)

Araştırmacı Gazeteci gazete binasının koridorlarından çıkıyor. Koruma polislerinden ikisi önden ikisi arkadan yürüyor. Hayır canım, burada binanın içinde suikastten korktukları falan yok; burada asıl korkulan, Araştırmacı Gazeteci'nin durmadan sövüp durduğu bir başka köşe yazarıyla merdivenlerde karşılaşılması ihtimali. Noolur noolmaz, herif "liboş miboş" ama boyu 1.92, mazaallah, kodu mu oturtur; Araştırmacı Gazeteci'yi alçaklardan korumak lazım.

(Sabah 10.10)

Araştırmacı Gazeteci, odasındaki dahili telefondan birilerine çıkışıyor:

Ara.Gaz. (Araştırmacı Gazeteci): "Yaav kardeşim! Bu odanın camları neden açılmıyor? Boğulucaaz içeride! Hıı? Kurşun geçirmez cam öyle mi olur? Tamam, anladık, ben istedim kurşun geçirmez cam takmanızı binanın onuncu katındaki odama, ama ben camları açıp dışarıdan gelen havayı solumak istiyorum! Tamam, uzatma! Hem kurşun geçirmez cam olacak, hem de ben onu açacağım! Konuşma, vurdururum seni! Hatta, yazarım! Kayıtlara 'eğitim zayiatı' diye geçersin."

(Sabah 10.20)

Araştırmacı Gazeteci'nin cep telefonu çalıyor. Hattın öbür ucundaki kişi her kimse, Araştırmacı Gazeteci onunla konuşurken hep "emredin paşam" diyor. Ve sonra ekliyor: "Dosyaları inceledim, altını çizdiğiniz bölümleri yarınki yazımda aynen kullanıyorum. Vatan hainlerine, dış mihraklara ve dahili bedhahlara aman yok. Yaylalar yaylalar."

(Sabah 11.00)

Araştırmacı Gazeteci gömleğinin altındaki çelik yelekten bunalıp klimayı biraz daha açıyor. Sonra ahizeyi kaldırıp sekreterine "bana bilmemne holdingin patronunu bağla; ondan sonra özel harp dairesini bağla; ama hepsinden önce filanca bürokratı bağla." diyor.

(Sabah 11.10)

Yüksek bürokrat anında telefona çıkıyor. Aralarında şöyle bir konuşma geçiyor:

Ara.Gaz: Elimde belgeler var. Sizin o Kuşadası'ndaki arsaları neden aldığınız ve bu işi yaparken kimlerle hangi karanlık işlere bulaştığınız tek tek sabit. Ben bunu yayınlamak zorundayım.

Karşı taraf: (Ne dediği işitilmiyor.)

Ara.Gaz: Anlamam valla, ben yayınlarım.

Karşı taraf: (Ne dediği işitilmiyor.)

Ara.Gaz: Bizim patron da o ihaleye girdi biliyorsun.

Karşı taraf: (Ne dediği işitilmiyor.)

Ara.Gaz: O ihale başka holdinge verilirse ebenizin damına kar yağar.

Karşı taraf: (Ne dediği işitilmiyor.)

Ara.Gaz: Ben bir gazeteci olarak aslî görevimi yapıyorum.

Karşı taraf: (Ne dediği işitilmiyor.)

Ara.Gaz: Peki o zaman, belgeleri Tansu'ya veririm. Olmadı Mesut'a veririm. Olmadı, medyaya sızdırırım. Olmadı, bir yerlere sığdırırım. Ya da kendim yayınlarım. Ya da bakarsın anlaşırız, o zaman kamu yararını düşünerek sümen altı yaparım. Sen bu konuyu adamakıllı düşün, gelir-gider tablonu bir incele bakalım.

(Sabah 11.22)

Telefon kapanıyor. Araştırmacı Gazeteci elindeki "resmi hizmete mahsustur" yazılı dosyayı kutsal bir emaneti taşır gibi öpüp başına koyuyor ve şifreli kasasına kilitliyor.

Gün boyunca Araştırmacı Gazeteci'nin telefonu çalıyor. Bazen o birilerini bağlatıyor. Kimilerine "yok" dedirtiyor, kimileriyle "abiciim" diye kimileriyle "ulan!" diye kimileriyle "efendim, saygılar" diye kimileriyle de "yavrum, sevgilim" diye konuşuyor. Araştırmacı Gazeteci tuvalete gitmek dışındaki bütün zamanlarını kapalı mekân içinde, sağa sola telefonlar ederek, birileriyle ahbaplık tazeleyerek ya da pazarlık yaparak geçiriyor.

Diğer araştırmacı ve vatansever gazetecilerle dostluklar daha da pekiştirilip, saflar sıklaştırılıp, hasımlara karşı yeniden iman tazelendikten ve düşman cepheye yeni katılan "satılmışlar" hakkında gerekli fikir teatisi yapıldıktan sonra üç kulhüallahü bir mustafa kemal okunarak telefon kapatılıyor.

(Öğleden sonra 14.08)

Araştırmacı Gazeteci telefonda birilerine bir soru üzerine "benim yazımı sansürleyecek genel yayın müdürü daha anasından doğmadı" diyor ve açıklıyor: "İsterse denesin; ona kıçına batacak süngünün uzunluğunu hatırlatırım."

Sonra ekliyor: "Sen biliyor musun acaba, benim şu şifreli kasada kaç tane gizli belge var onun işini ossaat bitirecek?"

Karşıdan gelen yanıt yine soru biçiminde olmalı ki, "ama merak etme, o dosyalar hep orada kalır; çünkü bizim genel yayın müdürü tilki gibi kurnazdır, güçler dengesini gözetmeyi çok iyi bilir; ben ona dokunmam, o bana zaten dokunamaz; isterse patronu gelsin,; onun hakkında da ortaya çıkmayı bekleyen mebzul miktarda gizli belgemiz bulunur" diyor.

Karşı tarafın sorusu işitilemiyor ama Ara.Gaz. şunları söylüyor:

"Bir Araştırmacı Gazeteci ödevini dört dörtlük yapmak istiyorsa, önce kendi patronunu araştırarak işe başlamalıdır; onun bütün kirli çamaşırlarını tek tek belgelemeli, yani bu belgelere sahip olan mercilerle sıkı-fıkı dostluklar kurmalı, bilginin diyetini (neyse o) ödemeli, araştırma sonuçlarını dosyalarda biriktirmelidir. Tabii yayınlamamak kaydıyla. Zamanı gelir, o bilgiler çok işe yarar."

Sonra şöyle tamamlıyor konuşmasını:

"Siyaset bir dosyalar savaşıdır; bir Araştırmacı Gazeteci'nin ağırlığı şifreli kasasında biriken ve zamanını bekleyen dosyalarla ölçülür; bazen halkın gerçekleri bilmesinde yarar vardır, bazen bilmemesinde; ama her halükârda 'halkın gerçekleri bilme hakkı' araştırmacı gazetecinin en büyük silahıdır."

Telefonu kapattıktan sonra odasında volta atmaya başlıyor. Onu kendi kendine "bilgi kuvvettir, bilgi kuvvettir" diye söylenirken buluyoruz. Bu iki kelimeyi mantra gibi sürekli tekrarlıyor:

"Bilgi kuvvettir; kuvvet ise iktidar. Kim kimin üzerinde iktidar? Tabii ki biz. Tabii ki herkesin. 'Bilgi' nereden gelirse ben tabii ki oraya tabî olurum; çünkü benim işim araştırmacı gazetecilik; bana "dosya" verenin kırk yıl, ne kırk yılı, hayat boyu kulu kölesi, çömezi, tetikçisi, fedaisi, köpeği olurum."

Sonra bu sözleri yüksek sesle mırıldandığı için endişelenip masa altlarında gizli mikrofon arıyor.

O sırada telefon çalıyor, Ara.Gaz. açıyor ve karşısındaki kişinin sesini duyunca "emriniz olur sayın müsteşarım, zahmet buyurmayınız, ben derhal aldırtırım sizden o dosyayı; değerli kuvvet komutanıma ve değerli daire başkanıma saygılarımı iletiniz; bir emriniz olursa başım gözüm üstüne" diye ekliyor.

(Öğleden sonra 16.45)

Bir ara bilgisayarının başına oturup elektronik postalarına bakıyor. Arşivini karıştırıyor. Gazeteleri gözden geçiriyor. Kendisine yollanmış zarflardan çıkan "resmi hizmete mahsus" dosyaları inceliyor. En çok da diğer köşe yazarlarını, özellikle "kafayı taktığı" köşe yazarlarını okuyor. Sonra oturup kendi yazısını yazıyor. Ama nedense bir yerlere bakıp bakıp yazıyor. Resmi dosyalardaki altı çizili satırlar ertesi günün yazısına serpiştiriliyor.

(Öğleden sonra 17.50)

"Bu parlamentoyu toptan feshedip ara rejime gitmeli; hiç kuşku yok ki bürokratlar siyasetçilerden daha iyi yönetir bu memleketi" diye konuşuyor, ama bu cümleyi yazısına eklemiyor.

(Akşama doğru 18.15)

Bir ara ayağa kalkığında belindeki silah yere düşüyor. Araştırmacı Gazeteci baş parmağının içiyle damağını çekiyor.

(Akşam üzeri 19.16)

Akşam olduğunu saatine bakmasından anlıyoruz. Araştırmacı Gazeteci araştırmaktan yorgun. Gazeteden çıkmaya hazırlanıyor. Yine aynı seremoni: korumalar, zırhlı arabalar, telefon trafikleri, falan filan.

(Akşam 20.20)

Araştırmacı Gazeteci'yi mühim bir şahsiyetle beş yıldızlı otelin süitinde bir şeylerin pazarlığını ya da kulisini yaparken uzaktan izliyoruz. Korumalar yanına yaklaşmamıza izin vermiyor. Mühim şahsiyet Araştırmacı Gazeteci'ye bir zarf uzatıyor, ama içinde ne olduğunu anlayamıyoruz.

(Akşam 20.55)

Araştırmacı Gazeteci, yeni araştırmalar yapmak üzere oradan ayrılıyor ve bilinmeyen bir semtteki sıkı korunan bir eve gidiyor. Orada onu müstakbel köşe yazarlarından (yani çıtır muhabirlerden) bir kızımız bekliyor. Ev kime ait bilinmiyor. Ama sonra o evde kiracı olan "eski tüfek" gazetecinin aynı yayın grubundaki bir dergide şef editör olduğunu, ama o anda evde olmadığını öğreniyoruz. Aynı evde "mühim temaslarda" bulunulan bir önceki çıtır muhabirin ise daha sonradan köşe yazarlığından alınıp büyük bir şirkette halkla ilişkiler müdiresi olduğu da gelen haberler arasında. Araştırmacı Gazeteci araştırmaktan usanmıyor.

(Akşam 21.00 - 2400 arası)

Araştırmacı Gazeteci araştırıyor, araştırıyor, araştırıyor.

(Geceyarısı 00.00)

Araştırmacı Gazeteci, araştırmaktan yorgun, evine (yani villasına, ya da en azından kapısında bekçi olan korunaklı sitesine) dönüyor.

Koruma polisleri, zırhlı arabalar, turnikeler, kurşun geçirmez camlar, gizli kameralar, dinleme cihazları, şantaj dosyaları, özel kuryeler, susturuculu suikast silahları, kar maskeleri, pazarlıklar, örtülü ödenekler, şahlar, vezirler, piyonlar, yürü yâ kulum denen 'yetenekli' genç muhabirler, mefisto hikâyeleri, diyet borçları, her dakika değişen güç dengeleri, kelle avcıları, hedef saptırmacalar, yapay gündem simsarları, cepçiler, vaybabamcılar ve en ucuzundan kahramanlık edebiyatı 24 saat nöbette.

O saatlerde dolarlar, hisse senetleri, banka ve holding yönetimleri, makamlar, köşeler, bölgeler ve eroin çantaları mühim ellerden mühim ellere geçiyor; ama Araştırmacı Gazeteci halkın arasına karışıp bunları araştıracak durumda değil; etrafı zırhlı arabalar, koruma polisleri, dikenli teller, yüksek duvarlar, kurşun geçirmez camlar, yüksek devlet bürokrasisi, karanlık ilişkiler, bizans oyunları ve suikast korkusu tarafından çepeçevre kuşatılmış durumda.

Araştırmacı Gazeteci, çelik yeleğinin ve güvenlik duvarlarından oluşmuş özel hapishanesinin içinde yüksek yerlerden gönderilen altı çizili satırları kendi imzasıyla yayınlamak ve olmadığı birini oynamak zorunda.

Araştırmacı Gazeteci kendini Pinokyo gibi hissediyor.

Araştırmacı Gazeteci, satrançta "şah-mat" diyebilmek için atların fillerin hatta vezirin bile feda edildiğini çok iyi biliyor ve korkudan donuna sıçıyor. Bu korku onu dışarıya karşı daha da kabadayı yapıyor.

Araştırmacı Gazeteci, kendi ipinin ne zaman ve kimin tarafından çekilip, yerine hangi molozun Araştırmacı Gazeteci yapılacağını merak etmekten ve bunun yanıtını bulamamaktan yorgun, televizyonun karşısında uyuyakalıyor. O uyurken karısı gelip üstüne zırhlı bir battaniye örtüyor.

Araştırmacı Gazeteci, rüyasında gölgesinden korkan mutsuz ve sevgisiz bir çocuk görüyor.

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

100
Derkenar'da     Google'da   ARA