Bernard Shaw'a opera fuayesinde rastlayan bir hayranı yanına gidip sırnaşmış biraz:
- "Üstad, nasıl buldunuz eseri? Sizce başrolleri paylaşan tenor ve soprano muhteşemdi, değil mi?"
- "İkisinin sesi de karga gibiydi" demiş Shaw yüz vermez bir tavırla.
Sanat üzerine tadından yenmeyen bir sohbete dalmayı uman hayranı afallayarak, "nasıl yani" diye sormuş; "öyle mi düşünüyorsunuz hakketten de?"
Omuz silkmiş üstad:
- "Aslına bakarsanız operadan pek anlamam. Oyun sonrasında yanıma gelen tenora sopranonun sesini nasıl bulduğunu sordum, "karga gibiydi" dedi. Aynı soruyı sopranoya sorduğumda o da tenor için "karga gibiydi" dedi. Ben onların yalancısıyım."
* * *
Hımm… Bir şey anlatacaktım ama neydi unuttum. Eee, şey… Acaba bar bar bağırarak, birbirlerinin dibinin kara olduğunu ispat etmeye çalışan temiz imanlı iki müslüman odak arasındaki yeri göğü inleten kafa tokuşturmayı mı anlatacaktım?
Her neyse, bunlar çok derin konular, bizim ilmimiz yetmez. Hem nereden bilelim hangisinin daha doğru söylediğini? En iyisi ikisine birden inanmak. O da haklı diğeri de.
Bu da insanı memleketin istikbaline baktıkça mücrim gibi titretmeye yetiyor. Paralellik, hırsızlık, münafıklık gırla! Hafazanallah!
* * *
Neyse, demokrasilerde çare tükenmez demiş zamanında kat kat gerdanlı bir türk büyüğü. Eğer ikisi de kötüyse aslan gibi muhalefetimiz var şurada.
Yok mu yoksa?
Niye yok yahu? Başbakan'a "baş çalan" diyerek siyaset felsefesine çağ atlatan ana muhalefet liderimiz ve "şerefsizsin" diyerek delikanlılığın kitabını yazan yavru muhalefet liderimiz yok mu? Küfürse küfür, hakaretse hakaret, neyi eksik ki bu yiğitlerin fezahati fezaya çıkarma konusunda tek rakibi NASA olan baş rakiplerinden?
Haksızlık etmeyelim şimdi yani! Lütfen! Taş gibi muhalefet arkamızda, top geçer adam geçmez.
Hele çağdaş İzmir'imizde kalabalığın arasından Başbakan'a orta parmak göstererek "protesto"nun kralını yapan -ve herhalde bunu yaptığı için kendisiyle iftihar eden- modern bir hanımefendi var ki, Konak meydanına heykeli dikilse yeridir. Hatta bu heykelin kaidesine "sağduyu ve nezahat anıtı" yazılsa süper olur.
Muhalefet böyle yapılır işte değerli arkadaşlar. En çok çemkiren en çok oyu alır. Çünkü o herkesten haklı ve herkesten yiğit, o yüzden o kadar bağırıyor.
Fakat bu "bayan" ve benzerlerini -çağdaş türkiyemize özgü bir prototip olarak- bir yerlerden gözüm ısırıyor, tanıyorum sanki. Acaba operada mı karşılaşmıştık kermeste mi?
Terk ettiğim şehrin eksikliğini hiç duymadığım semtinde sayılamayacak kadar çok vardı bu üftadelerden. Süslüydüler ve saçları mutlaka ama mutlaka sarıya boyalıydı. (En azından röfleliydi.) Şimdi yaşadığım ücra kasabada da az değiller aslında. Ama neyse ki bu nezih taifeyi gözümüzün kör noktasına getirerek yaşamamıza imkân sağlayan ıssız yürüyüş parkurları da var. Yanımda köpek gezdiriyorum bunlara havlasın da kaçırsın diye.
Aslında çağdaş türkiyemizin medarı iftiharı (pardon, yüz akı) olan bu tip insanları taltif etmek için söylenecek gayet nefis sözler var güzel türkçemizin argo dağarcığında; ama ben çok nezih bir insanım, kamuya açık alanlarda telaffuz edemem öyle frapan lâkırdıları. Hem, yangına körükle gitmenin de hiç bir şeye faydası dokunmaz; ahali gergin.
Bernard Shaw söylemiş zaten söylenmesi gerekeni.
Ne güzel anlatmışsınız içi boş muhalefeti. Sahiden içi boş, niteliksiz, en başta inandırıcı değil. Milyonları peşinden sürükleyen bir lâf ebesi ve ondan geri kalmayalım diye çırpınan ve çırpındıkça cılızlaşan bir muhalefet.
Bir de miting meydanlarında mikrofonu eline alanın ettirdiği yeminler var ki her duyduğumda umutlarım iyice eriyor. Söz veriyor musunuz diye soruyor mikrofonlu, cevap veriyor kımıl kımıl miting halkı ''söööözzzzz''…
Gezi eylemleri umutlandırmıştı oysa beni, ne varsa bu gençlerde var dedirtmişti.
O ruh, zeka ve aydınlık komadaki hastanın kısa bir süreliğine hayata dönmesi miydi yoksa? Bilemedim. Bir bilen varsa söylesin.
Bilge Bozkurt - 17 Mart 2014 (23:28)
Tencere dibin kara, seninki benden kara. Birbirlerini karalayarak, yanlışlarını sayarak yapılan bir siyaset. Neden kendi doğrularından söz etmiyor olabilirler. Olmadığından mıdır?
Züleyha Ekici - 18 Mart 2014 (10:24)
Erdoğan'ın sonrasında verdiği tepki de hiç yabana atılır değil. Şunları demiş:
- "Kocasının yanında Başbakan'a yani bana kol hareketi yaptı. Ya bir Başbakan geçerken, bir bayanın o şekilde bir el hareketi yapması yakışıyor mu? Hadi bir erkek yapsa o da yapmaz da bir bayana yakışır mı ya… İşte bu CHP kadını."
Bazı sorular:
1) Kocası dediği adamın alnında mı yazıyordu, "Ben orta parmağın sahibinin kocasıyım." diye.
2) Başbakanlık memleketin çoğunun düşündüğü gibi hakikaten de ulu bir mevki midir?
(Benim zavallı cevabım: Hayır hiç de değildir. Aksine ben meslekleri, zanaatkarları çok daha ulu mertebede görürüm. Sanat eyleyebilenler de en yukarıdadır gözümde. Sanat derken yalan, alavere dalavere, aşırma sanatları değil ama evrensel anlamda sanatlar. Devlet birey için var olmalıdır, kullar devletlü için değil.)
3) Erkeğe "hadi neyse mertebesinde yakıştırılabilecek", ama kadına "ı ıh olmaz" olan başka neler var?
4) "İşte bu CHP kadını" ifadesi neyin zihniyetidir?
? Adam - 18 Mart 2014 (11:30)
Sayın Muhtelif Müstear İsimler Altında Yazan Adam…
Tamam anladık, sonu "Adam" ile biten esrarengiz isimler altında yazmaktan zevk alıyorsunuz. Ama bazen bulduğunuz bu isimler neredeyse yorumunuzdan uzun oluyor. O zaman da tasarımın şakülü kayıyor.
Bir iki kez kısaltmayı denedim, ama o zaman da kendimi sansürcü gibi hissettim. Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım.
Gördünüz mü beni nasıl majör depresyona soktuğunuzu? O öfkeyle, uzun isminizi soru işaretine indirgedim.
Yaratıcı zekanıza set çekmek istemem, gizemli biri olarak fikir serdetme arzunuza da saygı duyarım, ama eğer benim gözyaşlarımın ve sizin yüzünüzden içmek zorunda kaldığım avuç avuç sipramların, elektroşok tedavilerinin bir değeri varsa, lütfen cümle formatında isimler bulmaktan vazgeçin.
Not: Keza, boş bir vaktinizde "fuzzy mantık" konusunu araştırmanızı öneririm. Buradaki fuzzy "Ayı Fazi" ya da "bulanık" anlamında mı kullanılmış, yoksa formel mantığa alternatif olan bir düşünüş şeklini ima etmek için mi, bilahare konuşuruz.
Büdütör - 18 Mart 2014 (12:12)
Size sansürcü diyen çarpılır. Sansürcü değil diyen delil yetersizliğinden serbest kalır Necdet abi. Espri yapabilen, gülümsetebilen üstelik de üreten insanları depresyona sokmak 8. büyük günah. 2 yıl çektim ben o derdi, kendimi aradım, dostlarımı buldum, ilaçları bırakıp uyuyabilir oldum. Allah başbakanlara bile vermesin, amin. Lütfen vazgeçin demişsiniz, emre itaatle vazgeçtim bile. Sipram'ı bilmiyorum da remeron vardı, sanırım atlara da veriyorlardır, bayıltırdı:)
Gizemlilik gibi bir derdim vallahi yok. Küçük bir gülümseme, biraz şaka hepsi bu. Yorumlarımı yazınca ara ara bakıyorum, yayınlanmış mı diye. Yayınlanınca zavallı bir hazla yine okuyorum yazdığımı. Ama hep gülümsüyorum. Hayat ince esprilerle daha güzel bence.
Tasarımınızın şakülü sanırım farklı çözünürlüklerde kayıyor, kusura bakmayın, o durum aklıma gelmemişti. Benim ekranda tasarım hep 10 numara.
Bilahare konuşma için de sadece memnun olur, gurur duyarım.
Saygılar selamlar.
İmza: Romanovichgillerden Rodion Raskolnikov
Dünyava Tandaşı - 18 Mart 2014 (14:32)
Laf aramızda, ben de sipramın -ve benzerlerinin- sadece adını duydum, ne renktir, yuvarlak mıdır elips midir, altıgen midir, hiç bilmem. Benim bi tane sipramım var, bağıra bağıra "aman da ferayi"yi söylemek.
Elektroşoku bilirim ama. Gençlikte üçbeş kez elektrik kablosunu çıplak elle tutup teker tokmak yerlere yuvarlanmışlığım vardır.
Not: Bu mavra bu yazının altında iğreti durdu. Üç vakte kadar başka bir başlık altında başka bir bölüme taşıyabilirim belki. (Bak işte, ben de güç serhoşu oldum.)
Büdütör - 18 Mart 2014 (16:22)
Kimisi darı saçlarından sorumlu kadını görür o hareketi yaparken. Kimisi otobüsün içinden hareket çeken adamı görür sadece, kendisini güce dayamıştır. Kimisi her ikisini de görür. Güler geçer. Kimisi de meydanlarda çığırır, gördüğü kadının hareketini.
Kimisi tüm bu olanlardan, taraftarlardan yorulur. Gitmek ister yol yoktur. Yol bulur yer yoktur. Bunalır.
Ernesto - 25 Mart 2014 (21:37)
"Ama neyse ki bu nezih taifeyi gözümüzün kör noktasına getirerek yaşamamıza imkân sağlayan ıssız yürüyüş parkurları da var."
Cümleyi okurken bile huzuru hissettim. Okula yakın parklarda galiz küfürler yarıştıran küçücük kızlarla gelen nesilden ürkmemek elde değil. Kaçacak yer de kalmıyor. En iyisi sarsmanın, kendilerine getirmenin bir yolunu bulmalı derken buluyorum kendimi. Ama sonra "ya getireyim dediğim kendileri zaten buysa!" diye vazgeçiyorum.
Hülya Yalçın - 2 Nisan 2014 (02:38)
Gözünü seveyim şu anlatımın. Gerçekten orada olanların, yaşananların, ol(a)mayanların özeti gibi. Orası dediğim yer malumunuz bol gaz mezesiyle çeşitlendirilmiş bedavacılarla gerçekten cebinden, özünden, vaktinden, ömründen seve seve ikram edenlerin mekanı. Ve evet orayı da bu içi boş muhalefet, iktidar, vs kaygısındakiler yüzünden böylesine terk edenlerden olan biz. Tabii ki terk etmek fikri, zihni, anlayışı değil, fiziksel olarak yanlış görünen ortamı. Yoksa unutmayın paylaşımın, gerçekten insan değerinin, vatanseverliğin, anti ırkçılığın ana mekanı hâlâ uyanmayı beklediği bir coğrafyada, bir fiziksel mekanda tekrar ayağa kalkacak güçtedir. Saygıyı hakeden herkese Saygılarımızla… Gezi D.P.
Siyasi Görüşsüzlük - 27 Haziran 2014 (10:56)
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.