Patronsuz Medya

Şeamet Kuşu Haberciliği

Necdet Şen - 7 Şubat 2017  


Bir süredir, belânın kuyruklusuna karşı birlik olma zamanıdır diyor ve ana akım muhalefetin bazı çapsızlıklarına dair gözlem ve eleştirilerimi kendime saklıyorum.

Her ne kadar ben "çapsızlık" dedimse de, isteyen eli yükseltip "molozluk" da diyebilir.

Bu hususta daha fazla susup lâfımı yutarsam daha da şişeceğimi bildiğim için, biraz olsun söylenip kendi gazımı alayım.

* * *

Tepemin tasını attırıp bu yazıyı yazdıran en son marifeti, az önce efsanesi kendinden menkul bir gazetenin web sitesinde gördüm. (Yığınla örnekten sadece bir tanesi.)

"Depremlerle sarsılan Çanakkale'de tedirgin eden görüntü: 'Gökyüzü görünmüyor'"

Allah Allah, ne olmuş ki dedim, tıkladım. Hani binlerce yıl önce Akdeniz'deki büyük bir yanardağ patlamasında gökyüzü küllerle kaplanmış da gün ışığı haftalarca görünmediği için bitkiler fotosentez yapamayıp kurumuş, o yüzden dört ayaklı mahlûkat açlıktan telef olmuş, tabii insanlar da kitleler halinde kırılmış, yani neredeyse yeryüzündeki hayat ortadan kalkıyormuş, falan filân, o tarz bir felâket mi geliyor dedim. Değilmiş.

Haberin girişinde kendiliğinden başlayan bir video var, ona bakınca anlaşılıyor işin esası.

Birisi evinin balkonundan kışın güneye göç eden kuş sürüsünü çekmiş, internete yüklemiş. Çekerken de bura insanına özgü coşkuyla "dayı gel gel gel, oy oy oy, dayı gökyüzü görünmüyo bak" diye ünlüyor.

Çok kıymetli gazetenin internet editörü -nerede bulduysa bunu- almış manşet yapmış. Yaparken de büyük zahmetlere girip üç beş cümlelik haber metni döşemiş altına:

"Çanakkale'nin Ayvacık ilçesinde sabah 05.24'te yaşanan 5.2 büyüklüğündeki deprem sonrası artçı sarsıntılar devam ederken, bu kez bölgede gökyüzünü kaplayan kuşlar dikkat çekti.

Bugün öğle saatlerinde cep telefonu ile çekilen görüntülerde, binlerce sığırcık kuşunun kaçışı görülüyor.

Sığırcıkların gökyüzünü zaman zaman siyaha kapladığı görüntülerde, deprem bölgesinden sürüler halinde uzaklaşmaları dikkat çekiyor."

Haber burada →

Nereden anladı acaba onların sığırcık olduğunu? Kuşlar mı söyledi? Başka kuş ismi bilmediğinden mi sığırcık yoksa? Sakın Ebabil olmasın? Karasağan da denir hani. Her kış başlangıcında güneye giderken şöyle bir uğrarlar. Kırlangıçı andırır kuyrukları biraz. Az daha iridirler. Hayatlarının tamamına yakınını uçarak geçirir, yere nadiren konarlar. Topluca ve senkronize hareket eder, ciyaklayarak havada ani zigzaglar çizer, sıra dışı bir görüntü yaratırlar. Sonra devam ederler yollarına.

Peki bunun depremle ilgisi ne? Kuşlar iki gün önceki depremin haberini aldılar da yaklaşan kıyameti haber vermek için Çanakkale'ye mi geldiler? Ya da zaten orada yaşıyorlardı da şimdi can havliyle sıvışıyorlar mı? Buradan bizim takıma (muhalefete) ekmek çıkar mı?

Sen şimdi böyle mübalağa yüklü, telâş ve velvele dolu bir başlık attın da referandumda verilecek HAYIR oylarının sayısı üçe mi katlandı saloz?

Ne biçim gazetecilik bu?

* * *

Şu kanaatteyim ve üstüne basa basa tekrarlayıp duruyorum: Bu kadar kötü, bencil, sakar bir iktidarın hâlâ ayakta kalabilmesinin en önemli nedeni, karşısında "muhalefet" diye konumlanan -bir kısım- zevatın acınası yetersizliği.

Özellikle de şu Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyet Halk Gazetesi, kendilerini düzeltmelerinden umudu kestim, bari azıcık susup kenara çekilseler, bence HAYIR oylarının sayısı kendiliğinden artar. En azından bu partiye baka baka ve bu gazeteyi okuya okuya hayata küsenlerden bazıları tekrar aramıza (dünyaya) döner.

15-20 yıl kadar önce yazdığım bir kitabın bir yerinde "memlekette potansiyel de var tesis de; ama ikisi de yanlış yerlerde" gibi bir cümle kullanmıştım. Dönüp dönüp onu hatırlıyorum matbuattaki hazin manzaraya baktıkça.

* * *

Her neyse. Talkınımı verip köşeme çekileyim:

Basının tamamına yakınının hile ve desise ile ele geçirilip iktidarın borazanına çevrildiği, buna direnenlerin de bir suçlama bile yöneltilmeksizin hukuksuzca tutsak alındığı bir dönemde, memlekette neler olup bittiğini takip edecek yayın organı bulmakta zorlanıyorum.

Halen var olanlarda da ortalığa boca edilmiş çer çöp yığınının arasında iğneyle kuyu kazarcasına eşinip okumaya değer bir şeyler bulmaya çabalıyorum. Zaruret, insanı ahı gidip vahı kalmış Cumhuriyet'e (kopyala/yapıştır katkısıyla zenginleştirilmiş internet sitesine) mahkûm ediyor maalesef.

Gel gör ki, ekseriyeti sosyal medyada dönen içi boş geyiklerin -süzgeçten bile geçirilmeksizin- sayfaya boca edilmiş halleri çıkıyor karşıma orada da.

Bari emek harcamadan kalk gidelim yaptıkları içeriğe attıkları başlığı doğru dürüst yazsalar, diyeceğim ki adamlar üstüne bir artı değer katmış yine de. O da yok. Aparttığı içeriği doğru dürüst okumamış bile.

Değişmeyen tek özellik: Her sayfasından ve her kilobaytından menfilik sızan bir yayıncılık. Neymiş? Muhalefet.

Bu mudur gazetecilik? Her gün üçer beşer tane satın almamız istenen o fahiş fiyatlı kâğıt tomarlarının azıcık da olsa gazeteye benzemesini bekleme hakkımız yok mudur?

Gele gele "menfi ol akıllı sansınlar" parlak fikri mi geliyor canım aklınıza? En ilgisiz konulardan bile olumsuz bir sonuç çıkarmak, masa başında oturup kopyala/yapıştır marifetiyle felâket tellallığı yapmak mıdır muhalif gazetecilikten anladığınız?

"Kuşlar ciyaklayarak kaçışıyorlar, demek ki yaklaşan felâketi onlar da hissetti."

Yok yahu! Sahi mi?

Sırf iktidara duyulan antipati daha da pekişsin diye bu kadar kasmanın, bu kadar kanırtmanın ne manası var? Bu gazetenin okurlarının tamamı iktidar partisinden ölesiye nefret eden ve zaten firesiz HAYIR oyu kullanacak olan bir kitle değil mi? Halihazırdaki fecaat yetmiyor mu? Her on dakikada bir yeni bir korkunç hadise bulup (yoksa da yapıp yakıştırıp) internet sitesine koyunca okurun bilinç düzeyi ivme mi kazanıyor?

Gün boyunca sayfalara tıkıştırılan bu menfî ayrıntı sağanağının, morali zaten sıfıra inmiş okur kitlesinde nasıl bir katmerli yılgınlık, "mahvolduk, bittik" duygusu yarattığını, daha da içe kapatıp daha da felç ettiğini düşünemeyecek kadar kalın kafalı mı bu muhalif gazete editörleri?

Neye muhalifler? İktidara mı, yaşama sevincine mi?

* * *

Gözleri tvitırda olduğu için fark etmeyeceklerdir ama ben gene de bir abilik yapıp buradan uyarayım:

Sayın gazeteci kardeşim, bu yayıncılık pratiğinizin okurlarınızın iç dünyasına yönelik yıkıcı bir saldırı olduğunu idrak etmeniz için daha kaç fırın ekmek yemeniz gerekiyor?

Size zaten sınırsız bir kredi açmış olan sadık kitlenizi daha da bedbaht etmek için mi istiyorsunuz o ilâve desteği? Kişisel evhamlarınızı çoğaltıp bulaştırıp kitlesel panik atağa dönüştürmek dışında ne gibi bir marifetiniz var?

Tarihinin her aşaması zulüm ve talan hikâyeleriyle dolu olan, insanların mağaralara ya da bodrumlara doldurulup diri diri yakıldığı, işlemedikleri suçlardan yıllarca hapis yatırıldığı, yaşı büyütülüp asıldığı, çekirdekten despot bir Devlet geleneği var bu ülkede. İçinde doğduğumuz ve başka türlüsünü tatmadığımız yerel gerçeğimiz bu. Yeni bir şey değil yani. Üç beş hırsız ve uğursuzu saymazsak, milletçe gört altındayız. Santra yuvarlağımız burası. Tekrar tekrar hatırlatmanıza, bir de kuşlardan örnek vermenize gerek yok, biliyoruz zaten.

Peki, manzara böyleyken, sizin yönetici elitinizin üç aydır hapiste olması neden ısıtıp ısıtıp önümüze koyduğunuz en önemli gündem maddesi? Türkiye sizden mi ibaret?

Sadece sizinkiler değil, kapatılan başka gazetelerin yazarları da hapiste. Aslında cemaatçi olmayan ve o yüzden yurt dışına sıvışmayı akıl edemeyen cemaat gazetesi yazarları var meselâ. Kin kusmaya doyamadığınız, tüm günahların sorumlusu, "yetmez ama evetçi" solcular ve liberaller var. Ve bir de Kürt olduğu için küsürat olmaktan daha fazlasına terfi edemeyenler. Onlar gazeteci değil mi?

Neden sadece kendinize yetecek kadar demokrat ve neden bu kadar şımarıksınız?

Dinozor yazarlarının beğenmediği yazarlarını kovdurtmak için topluca çemkirdiği, editörlerinin kapasitesinin yerlerde süründüğü bu gazeteyi gene de -içim elvermedi- satın aldım birkaç hafta. Sırf son yıllarda minicik de olsa bir değişme eğilimi gösterdiği, dünyaya daha geniş pencereden bakabilen üç beş kişiyi de istihdam etmeyi başardığı için.

Ama pes! Bored Panda'dan, Buzzfeed'den falan kopyaladığınız beleş malzemeyi hiç olmazsa biraz özenle yapıştırın be şeker kardeşim. İşinizi düzgün yapın. Düzgünden vaz geçtim, bari orta karar yapın. Kofluğunuzu bu kadar sokmayın gözümüze. Şu sıkıntılı zamanda bir de sizin halinize üzülüp vahlanmayalım.

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

258
Derkenar'da     Google'da   ARA