Patronsuz Medya

Çıplaklık ayıp mı yani?

Necdet Şen - 9 Eylül 2008  


Alanya'da sadece plajlarda değil kentin içinde de mayoyla dolaşan turistler belediye meclisinde tartışma konusu olmuş.

Bazı üyeler "ramazan ayı olduğu için etkileniyoruz, bu kişiler belediye tarafından daha edepli dolaşmaları konusunda uyarılmalı" demiş.

Sonra bu işin yasakla olamayacağı ve asıl uyarının tesis sahipleri tarafından -ve usulünce- yapılmasının daha yerinde olduğu konusunda fikir birliğine varılmış.

Bana kalsa haber değeri bile taşımayan gayet olağan bir tartışma bu. Bırak ramazan ayını, sair zamanlarda bile insanların varla yok arası bikinilerle kent merkezinde dolanması abes bir davranış.

Sadece Alanya'da değil Paris'te de şehir merkezinde o kılıkta dolanana "oha" diyen birileri çıkar. Hatta polis tarafından derdest edilip nezarete atılırsa şaşırmamak gerekir.

Ama bizim memlekette -dünyanın en muasır medeniyetiyiz ya- bu tarz konular "bak dememiş miydim, şeriatı usul usul getiriyorlar" tadında bir patırtı başlatmak için bulunmaz fırsattır.

Radikal'deki haberin altına yazılmış bir okur yorumu da bu "çağdaş" refleksi gayet net yansıtıyor zaten:

"oruç tutmanın arkasındak mantık insanların oto kontrolünü geliştirmeleri değilmidir? Bikiniyle dolaşan turist bayanları uyarmak yada kapamak yerine en azından bu süre içinde bir erkeğin kendini kontrol etmesi bı kadar mı zor!"

Birine alenen küfür edip sonra da "ne gocunuyorsun" demek kadar samimiyetsiz bir lâf bu.

Bir kere cinsel dürtüler insanın iradesine bağlı değildir. Bilinç düzeyinde kendini "etkilenmiyorum" diye kandırmaya çalışsan da alt benliğin hangi uyarana ne tür tepki vereceğini senin ezber dağarcığına sormaz. Bal gibi de etkilenirsin.

Dindarsan da etkilenirsin dinsizsen de, erkeksen de kadınsan da, hatta bir ayağı çukurdaki ihtiyarsan da etkilenirsin.

Velev ki hayatının her aşaması cinsel doyum içinde geçmiş olsun, gene de etkilenirsin.

Tabii bu "etkilenme" sözcüğüyle sadece ereksiyon türünden bir uyarılmayı kastetmediğimi arif olan anlamıştır.

İleri yaşlarda beden ufak ufak çaptan düşer ama ruh halen dipdiri ayaktadır. Yüz yaşına gelsen de karşı cinsten bir biçimde hoşlanır ve içten içe yoksunluk duyarsın.

* * *

Birey, sadece "din devletinde" değil modern toplumda da kamuya ait alanlarda -o toplumun normallerini esas alarak- örtünür.

Bu örtünme, sadece üşümemek için değildir. Keza dünyamız da devasa bir nüdist kampı değildir. Yaz sıcağı kavururken bile usulünce örtünürsün.

Yatakta, plajda, mayo defilesinde, hamamda gayet doğal sayılan çıplaklık başka yerlerde edepsizlik göstergesi olarak algılanabilir.

Sadece Afganistan'da değil, İsveç'te de sokağa çıkarken giyinir insanlar.

Sadece giyinmekle kalmaz, cinsel davet olarak algılanabilecek davranışlardan da kaçınır.

Toplumsal alanı paylaştığımız diğer insanlara ve onların hukuklarına saygıdan dolayı yaparız bunu, yobazlıktan değil.

Kendimiz çarşaflı ya da haşemalı kadından rahatsız olurken oruç tutan Müslüman'ın sokakta üryan dolaşan kadından rahatsız olmaya hakkı olmadığını düşünmek şımarıklıktır.

Kaldı ki bundan rahatsız olmak için ille de dindar olmak gerekmez. Bir zındık olarak ben de rahatsız olurum.

En azından içimdeki seks yapmak isteyen hayvana o an ket vurmak için harcadığım efordan ötürü yorulurum.

Nasıl ki susamış birinin karşısında haşır huşur limon yediğinde onun tükürük bezlerinin istem dışı çalışmasına neden olursan, herkesin aynı derecede çıplak olduğu plaj ortamında tuhaf kaçmayan bikini ya da slip mayo sokakta bakkalda lokantada tahrik (ve taciz) unsuruna dönüşür.

Erkeklerin ceketli kravatlı olduğu ofis ortamlarında kimi kadınların, sıcaktan bunalmak sadece onlara özgü bir sorunmuş gibi, açık saçık askılı bluzlarla oturması ve eğildiklerinde sadece memelerinin çatalını değil neredeyse göbeklerini sergilemesi de hem terbiyesiz hem de saldırgan bir davranıştır.

Bu çiğliği "amaaan ööööf, onlar da bakmasın" gibi daha da çiğ bir çıkışla mazur göstermeye çalışmak ise kabahatin üzerine tüy dikmektir.

* * *

Bir şey söyleyeyim mi sevgili okur?

Eskiden "ayıp olmasın" diye sokakta yanımdan geçen kadınlarla göz göze gelmekten bile kaçınırdım.

Aslında hâlâ öyle yapıyorum.

Ama artık bu tarz "sermayesini gözüme sokan" dekolte kadınlar gördüğümde inadına bakıyorum. Hem de dosdoğru memelerine.

Hayır, yaşım ilerledikçe azdığım falan yok.

Abazan da değilim.

Rahatlık ile saygısızlık arasındaki farkı ayırt edemeyen terbiyesi kıt insanların bu gibi saldırgan tavırları karşısında artık daha fazla alttan almak istemiyorum, durum bu.

Hem en savunmasız dürtülerimle keyfince oynayacak, hoyrat davranacak, hem de nereye bakıp nereye bakmayacağımın sınırını kendisi çizecek.

Kusura kalmasınlar ama ben bu saldırıya direnmeye karar verdim.

Sokak ortalarında diğer insanların değer yargılarını ve en insanî dürtülerini hiçe sayarcasına cinsel fetiş edasıyla dolanan ve bundan etkilenenleri "hanzolukla/yobazlıkla" suçlayan terbiyesizlere ve çağdaşlık adına bunun avukatlığını yapan ezberci hödüklere inat, bundan sonra da sokakta gördüğüm teşhircilere o şekilde bakmaya devam edeceğim.

Rahatsız oluyorlarsa onlara gayet makul bir önerim var:

Daha edepli giyinsinler.

Yorumlar

Mevlana Celaleddin-i Rumi demiş ki:

"Adem-i zâde eğer bî-edeb est, âdem nist
Fark der cism-i benî âdem ü hayvan edeb est"

Yani günümüz Türkçesiyle:
"insanoğlu eğer ki edepsizdir, insan değildir.
insan ve hayvan cinslerinin cismindeki fark edeptir"

Edep ne midir?

Edep, bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan terimdir.

Kendini insanlardan veya bu toplumdan saymayı istemeyenler için edepsizlik, kolay bir yol olmalı.

Ali Sedat Çetinkoz - 6 Ekim 2008 (16:47)

İyi ki zaman zaman edebsizlik edenler var toplumda. Şükür…

Kim ki kendini bu toplumdan sayar, tüm o bu toplumdan saymadıkları kadar bu toplumdandır. Kısacası, dindarı da, dinsizi de, edebsizi de herkes kadar buralıdır ve bu topluma aittir, kabul edin ya da etmeyin. Bunları hayatınızdan çıkaramazsınız. Kendinize biçtiğiniz edeb ve ahlâk sınırları da kimseye giydirilemez…

Muhammet Öz - 10 Mart 2009 (22:52)

İnsanoğlu doğduğu anda edeple ya da ahlâkla doğmaz. Hayatta, özellikle de ahlâk, din, örf, adet ve davranışlar bize hep sonradan ve farkında olmadığımız dayatmalarla kazandırılmış şeylerdir. Bunların doğruluğunu ya da yanlışlığını insanoğlu kafasını çalıştırarak bulabilir (tabi o kafayı çalıştırmaya niyeti varsa).

Edep cismanî bir fark da değildir ayrıca, olsa olsa manevî bir fark olabilir hayvanlarla aramızda. İnsanoğlu çırılçıplak doğmuştur ve giyinmeyi sonradan öğrenmiştir. Doğduğu enlem ve boylamlar dahilînde de giyimi ve kuşamı o enlem boylamın ve o toplumun sınırlarıyla belirlenmektedir ne yazık ki. Bir kaç enlem ya da boylam farkıyla başka bir dine ya da milliyete mensup olabilirdik bunu unutmayalım.

Çağrı Öztürk - 10 Mart 2009 (22:59)

Birileri bile isteye teşhircilik yapıyor olabilir, yine de bakıp bakmamak elimizdedir. Ben de bazen açık saçıklığa inadına bakayım diyorum ama zaten karşınızdakinin de istediği bu değil mi? O halde kimse bakmazsa belki de onca açılmayacak. Bu sebeple hele de tatil yörelerinde plajdan çıkıp pansiyonuna mayosuyla giden kadından etkilenmek bana yine de garip geliyor ki hayatım plajlarda ya da Paris'te Nice'te de geçmemesine rağmen.

Karşısında limon foşurdatılan susuz insanla pek bi alâkası yok bana kalırsa bu işlerin. Doymuşluk ya da doymamışlıkla da yok değindiğiniz gibi. Bence buradaki şikâyette siz ne derseniz deyin başka bir takım şeyler yatıyor…

Bu arada edeb tartışmasına hiç girmesek daha iyi çünkü çok uzun mevzulara girilir o zaman ve buranın limiti yetmez.

Hayta - 10 Mart 2009 (23:55)

Otobüste, yanı boş olan bir gencin yanına oturmayan çarşaflı kadın ile vücudunu teşhir etttiği çok açık olan bir kadın arasındaki tek fark birinin içe doğru diğerinin ise dışa doğru bir pornogrfafik bir tutum sergilemeleri…

Halim Biçer - 15 Ağustos 2009 (12:18)

Giyiniklik-çıplaklık, muhafazakârlık-modernlik gibi meseleler, sınırları öyle belirsiz, ölçüsü o kadar kişiye bağlı şeyler ki, böyle konularda "hayatın sırrını çözmüş" bir üslupla konuşan insanlar yüzünden, her ayrıntı yeni bir dalaşma vesilesi oluyor.

Sözlük ya da forum tipi sosyalleşme ortamlarındaki en baskın -dolayısıyla, en belirleyici- eğilim de keskinlik ve bağırganlık oluyor. En sert ve en bıçkın olanlar ana akımları belirliyor, kalanlar da onların etrafında kümeleniyor.

Nihal Bengisu Karaca bu konuya da damardan girmiş ve -bence- çok şey anlatmış.

"Farklı hayat tarzlarını ve kültürel kabulleri tartışacak olan köşe yazarları ve sosyal bilimciler ise kendi yaklaşımlarını ortaya koyduğunda çok yoğun ve aşırıya varan tepkilerle karşı karşıya kalıyor. Ben bunu birçok kez yaşadım. İki kesmin de kendi yaşam tarzı konusunda çok mutaassıp olduğunu birçok kez tecrübe ettim. Ancak üstü örtülünce yok olmuyor, en olmadık yerden yüzeyi yırtıp çıkıyor. Zaten tartışmalı bir konu tartışmalı bir uslup ile dolaşıma girdiğinde ise çatışma anlamlı bir konuşma ve ikna olma eşiğine gelmek yerine daha da derinleşiyor. Bakın şimdi iş buraya kadar geldi. Sözlük gençliği kentlere özgü bir durum olan bu karşılaşmaların altını kalın kalın çiziyor, çünkü onlar politically correct'e de siyasî nezakete de itibar etmiyor, dolaysız ve keskinler. İster ekşisözlükçü olsun ister ihl sözlüklü, hepsinde aynı eğilim gözlemlenebiliyor, ikonoklast tavırlar ve rencide edici olmaktan çekinmeyen bir uslup."

Sosyal Medya 'Hayat Tarzı' Çatışmasını Körüklüyor (Nihal Bengisu Karaca - Habertürk)

Necdettin Efendi - 15 Mayıs 2011 (22:32)

Arap Baharı nedeniyle yapılan dikkate değer tartışmalardan biri de, kadının örtünmesi, toplumdaki ikinci sınıf role uygun görülmesi gibi konular oldu.

Bu arada, bazı arap kadınların ortalıkta leblebi çekirdek gibi tüketilen batılı feminist klişelere verdiği cevaplar gayet hoş…

Nesrine Malik şöyle diyor:

"Evet, Suudi Arabistan'da kadınlar araba süremiyor ama, erkekler (de) kendi hükümetlerini seçemiyor. Bunun yerine dini açıdan fırsatçı bir hanedan tarafından yönetiliyor. Mısır'da kadınlara bekâret testi yapılıyordu ama erkekler de tacize uğruyordu. Sudan'da kadınlar pantolon giydiği için kırbaçlanıyor, ancak etnik azınlıklar da marjinalize edilerek hakarete uğruyorlar. Kadınların maruz kaldıklarını küçümsememeliyiz tabii ya da onları ikinci sınıf görmemeliyiz. Ancak bütüncül bir reformun gerektiğini de unutmadan, sorunlarını daha geniş bir çerçevede ele almalıyız. Daha fazla insanın maruz kaldığı, daha karmaşık bir problemi sadece cinsiyete atfetmek yanlış olur."

Faslı gazeteci Nadia Lamlili, Arap dünyasının cinsel devrime değil, kültürel devrime ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Bu sayede insanların yetiştiriliş tarzının ve cinsiyet ayrımının da önüne geçilebileceği düşünülüyor.

"Erkekler bir tarafta, kadınlar bir tarafta yaşıyor. Arap yönetimleri, iki cinsiyeti birbirinden ayırarak cinsel arzuları kontrol altında tutabileceğini düşünüyor. Ancak böyle bir şey olmadığı gibi, bu tip arzular daha da artıyor ve sonunda kadınlarla erkekler arasında şiddet içeren olaylar yaşanıyor. Esas sorun, toplumumuzdaki kadınların kocaları yerine oğullarına aşık olması, erkeklerin de eşlerinden çok annelerine aşık olması. Erkekler ve kadınlar birlikte yeterince zaman geçirmediği için, birbirlerinin davranışlarını anlayamıyorlar."

Arap Baharı'nda kadının sesi çıktı! (Radikal)

Görüldüğü gibi, Arap dünyasının aklı başındaki kadın ve erkekleri "feminizm kötüdür" ya da "kadınlar tabii ki ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeli" dememiş. Demek ki daha incelikli bir dil tutturulduğunda, ortaya o ölçüde ince tespitler çıkabiliyormuş.

Meseleleri kalın kontürlü ön kabuller üzerinden tartışınca, çok basit bazı kavramlar bile bir toz bulutuyla kaplanabiliyor. Galiba her birimizin -kötü alışkanlıklarımızı terk eder gibi- zihinsel konforumuzdan feragat etmeyi göze alabilmemiz lâzım.

Yoksa işin ucunda tomruk gelip kütük gitmek var.

Necdettin Efendi - 4 Mayıs 2012 (12:57)

"Bikiniyle dolaşana para cezası…"

Haberi t24 sitesinde gördüm. İlk anda Türkiye'de olduğunu sandıysam da meğer İtalya'danmış.

"Güney İtalya'da yer alan Vietri Sul Mare tatil beldesinde, plaj dışında bikini giyenlere 500 Euro para cezası verileceği açıklandı.

Bölgenin belediye başkanı Francesco Benincasa yeni yönetmeliği, "Bölgemizin kaliteli imajını korumak için bu yasayı koymamız gerekliydi, aksi takdirde ortaya çok çirkin ve edepsiz görüntüler çıkıyordu." sözleriyle savundu.

Daily Mail'in haberine göre, aynı uygulamayı ilk olarak 2010 yılında Castellammare di Stabio beldesi başlattı."

Hem yukarıdaki yazıyla doğrudan ilintili olduğu için, hem de Taksim'deki bikinili (protestocu) hanımefendi konusunu nasıl yorumlamalı konusuna bir açıklık getirebilir düşüncesiyle, paylaşayım dedim.

Haşema ve tesettür konusu da var tabii. "Normal nedir"in cevabı biraz karmaşıkmış gibi görünüyor.

Necdettin Efendi - 3 Temmuz 2013 (13:56)

Yazıyı okuyunca yıllar önce yaşadığım bir olay geldi aklıma.

Bodrum'un Turgutreis köyündenim ben (hoş köylük hali kalmadı bizim oraların). 5000 nüfuslu Bodrum için turizmin yeni yeni başladığı, dağ taşın henüz evle dolmadığı 1970'li yıllar. Annem ve teyzemle Bodrum pazarına indik. Güneş başıma geçmesin diye beni pazarın dibindeki kahvehanelerden birine iliştirdiler. Kahvehanenin önünden el içi kadar bikinisi ile 20'li yaşlarda bir kadın geçti. Başında kasketi, elinde sarma cigarası ile yaşlı bir amca "taş yağacak başımıza, taş!" diye ünledi. Yaşlılar başlarını sallayarak amcayı onaylarken, gençler hayatlarına giren bu yeni tarzın keyfini çıkartıyor gibiydiler.

Dedemle beraber kahvehaneye gittiğimde kimi zaman benzer ünlemeleri ve ardından çıkan tartışmaları hatırlıyorum. Kimisi şehirlilerin gelmesi ile ahlâkın bozulacağından ve çocuklarının kötü etkileneceğinden endişe ediyordu. Kimisi zamanın değiştiğinden dem vurarak, uyum sağlamayı öneriyordu. Kesin olan şey; hayatında fıta (baş örtüsü), zıbın (kadın giysisi) ve şalvarsız kadın görmemiş erkek milleti için yan gözle ve dışa açık edilmeyen bir keyifle izlenen bir olaydı bu.

Kadınların pek şikâyet ettiklerini hatırlamıyorum. Muhtemelen şehirli kadınları kendilerine rakip görmediler. Sonuçta ne yapacaktı şehirli kadın vücudu tütün, ağzı soğan kokan köy erkeklerini. Olur da erkeklerini ellerinden alırlarsa belki memnun bile olabilirlerdi. Kahvehanedeki tüm bu tür tartışmaların genelde "eee satmesediniz siz de o zaman darlalerinizi" diye bittiğini hatırlarım.

Yıllar geçti. Tarlalar bir bir satıldı. Her taraf yazlık ev ve otellerle doldu. Bodrum'un nüfusu orantısız arttı. Önce deniz kıyısındaki kahvehaneler iç kesimlere çekildi. Kahvehanelerle beraber yaşlı amcalar da gittiler. Sonra satılacak tarlalar bitince tüm yerliler gettolarına çekildiler. Yaşlı amcaların torunları yeni açılan işletme ve sitelerde garson veya işçi oldular. Önceden kimse yokken çıplak veya iç donu ile denize girilen sahiller mayolu ve bikinili yenilerle doldu. Belediye bikini ile sokaklarda gezmeyi yasaklamadı ama çok da onayladığını söyleyemem. Yıllar içinde sayıları azalsa da hâlâ bikini ile çarşı pazar gezen teşhir sevdalılarının olduğunu görüyorum.

Bu yazının konusu "sokaklarda bikinili dolaşılmalı mı?" sorusuna gelince. Sokaklarda bikini ile dolaşmanın pek adaplı olduğunu düşünmüyorum. Nasıl bir ihtiyaç sonucudur, onu da kestiremiyorum. Ama sonuçta adap, terbiye, ahlâk dediğimiz şeylerin toplumsal olduğu kadar bireysel yönleri de var. Yukarıdaki yorumlarda da belirtildiği gibi, göreceli kavramlar. Sınırlarını belirlemeye kalktığımızda başka birçok sorunla karşılaşma ve bireysel özgürlükleri budama riski de var.

Şahsi fikrim adap ile ilgili konuların yasalar yoluyla düzenlenmesi yerine toplumsal "ayıplama"nın etkin olması. Çocukluğumuzdaki "ayıp" kavramının önemini ve toplumsal yaşamdaki işleyişini hatırlarsak, çok da hayali bir şey değil diye düşünüyorum.

Haa o amcalar, o hatunları ayıplasalar, o hatunlar üzerinde ne kadar etkili olacağı da ayrı bir tartışma konusu. Ama kendini teşhir etmek isteyenin, teşhir ettiği yerlerine saldırgan olmadan bakmak ta ayrı bir ayıplama yöntemi olarak görülebilir diye düşünüyorum.

Özkan Dalgıç - 4 Temmuz 2013 (16:55)

Hırvatistan'ın tatil kenti Split'te bikiniyle dolaşanlara 150 euro ceza kesilecekmiş. Hangi çağda yaşıyoruz ayol?

Lüks Nermin - 29 Ocak 2023 (19:49)

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

63
Derkenar'da     Google'da   ARA