Patronsuz Medya

Sorular! Sorular! Sorular!

Necdet Şen - 25 Mart 2001  


En son ne zaman üzerindeki giysiyi çıkarıp, kirli çamaşır sepetine değil de çöp kutusuna attın?

Hayatında hiç aç kalmamak için denizden midye toplayıp, bir ay boyunca midye, yumurta ve pötibör bisküviden oluşmuş standart bir menüyle beslendin mi?

Sen hiç "al şu parayı, bir dergi çıkar, kârın "%100'ünü sen al, bana bu işin itibarı yeter" diyen traktör zenginine "hayır" diyebilmenin zevkini tattın mı?

Sen hiç "şu kadar param var, senin çizgi romanını süreli yayına dönüştürmek istiyorum, ne dersin yapalım mı?" diye koridorda yolunu kesen ansiklopedi patronuna "olmaz, Haziran geldi" deyip arkanı döndün mü?

Sen hiç parti liderlerinin, bakanların vergi rekortmenlerinin yemek davetini duymazlıktan gelme lüksünü tattın mı?

Kralın gözlerinin içine bakabilen kedideki özgüveni bilir misin?

Dolara endeksli maaşları bir çırpıda elinin tersiyle itebilir misin? Seni meşhur etmek için sırnaşan televizyoncuları başından savabilecek dirayeti gösterebilir misin?

Sen hiç başparmağını dışarıda bırakan yırtık çorapları gururla ayağında taşıdın mı?

Kasıklarının sızım sızım sızladığı bir anda bile, seni ilk fırsatta bozuk para gibi harcayabilecek olan arkadaşının gururu incinmesin diye, az önce onu reddeden kadını reddettiğin oldu mu?

Sen hiç mağlup olanın yüzündeki yıkıntıyı görmemek için "ödülü" elinin tersiyle ittin mi?

Seni kıskandığını, hasetinden çatladığını, gözünü oymak için fırsat kolladığını bile bile, seninle aynı sütunu paylaşan vasat karikatüriste şefkatle baktın mı?

Canını bile esirgemeyeceğin kapı komşunun senden bir kibrit çöpünü bile esirgediğini ve de esirgeyeceğini bile bile ona her şeyini sevgiyle cömertlikle sunmayı sürdürdün mü?

Seni çok sevdiğini söyleyen, ama adını bir çırpıda söyleyemeyen insanların cemaziyelevvelini hatırlamayı onlara duyduğun saygının bir gereği gibi gördün mü?

Yeteneklerinin sana dünyaları bağışlayabileceği bir dünyada o yetenekleri yalnızca hayata karşı yüklenilmiş bir ödev gibi algılamanın ve kendi yaşam standartını dünyanın en yoksul insanı kimse onunla ölçmenin salaklık ya da nevroz olmadığını anlayabilecek çapta mısın?

Dünyadaki "fethedilecek, bayrak dikilecek" tek zirvenin olsa olsa ATMAN dağının zirvesi olduğunu biliyor musun?

Peki ATMAN neresi, onu biliyor musun?

En son ne zaman üzerinden çıkarıp temizlik bezi yaptın giysilerini? Artık giyilemeyecek kadar eskidiği için hayatından çıkan giysin oldu mu?

Sûf ne anlama gelir? Sûfî nedir? Melâmet Hırkası kaç numara şişle örülür?

Gülün Adı filmini seyrettin mi? Oradaki keşişler neden ip bağlıyorlardı bellerine? Kemer henüz icat edilmemiş miydi?

Çocuğun o kolejde okumazsa ne kaybeder? Ama sahiden, ne kaybeder?

İzbelerde "golden shot" yaparak ölen çocuklar kolej sınavlarını kazanamadığı için mi seçti o yolu?

Evin içini bir dolaş gel. Ola ki sırf reklamların gazıyla bir heves süpermarketlere seğirtip para bastırdığın bir şey bulamazsan, sahiden de bu evde bulunan her şey sanal olmayan ihtiyaçsa, gel yanıma, ayaklarının altını öpmeme izin ver.

Ne koşuşturup duruyorsun?

Ne kaçırdığını sanıyorsun?

Hindistan'ı görmezsen ya da nirvanaya ulaşmazsan neyin eksik olacak?

Aşk nedir?

Allah var mı?

Hermann Hesse de şeriatçı mıydı? Baksana Tanrı'dan bahsediyor münasebetsiz!

K2'ye tırmanabilenle K2'ye tırmanabilemeyen arasında ne fark var?

Hayır, sponsoru sormuyorum; dağcılık etiğini ve sidik yarışı etiğini soruyorum?

Peki ya şu adrenalin turizmi? Kutuplarda ayı kovalamalar? Kanolarla nehir geçmeler? Kayalardan iple sallanmalar? Holding sadakalarıyla Amundsen'cilik oynamalar?

Ya şu nikotin soslu "sportif" zengin eğlencesi?

Camel sigara markası değil mi? Peki Trophy hangi erdemin markası?

Hem orospu hem bakire nasıl olunur?

Godot bugün gelir mi acaba?

Ya barbarlar?

Yatağının üstünde bağdaş kurup oturdun diyelim. Karşı duvara sıkılmadan kaç dakika bakabilirsin?

Hayatından çıkartamayacağın üç tane "etkinlik" adı söyle bana…

Hayatından çıkartamayacağın üç tane "dost" adı söyle bana…

Hayatından çıkartamayacağın üç tane "ihtiyaç" adı söyle bana…

Hayatından çıkartamayacağın…

Hayatından çıkartamayacağın her şeyin, senin hayatını tırtıklayan bir parazit olduğunun farkında mısın?

Şöhret? Para? Seks?

Annen? Baban? Kardeşlerin?

Din? Memleket? Şahsiyet?

Hedonizm nedir?

Ya Protestan Ahlâkı?

Kapıyı vurup çıkabilir misin?

Kapıyı vurup çıkanların senden farkı ne?

"Bugün hiç yalan söylemeyeceğim…"

"Bugün hiç kendimi kandırmayacağım…"

"Bugün hiç iki yüzlülük yapmayacağım…"

"Bugün hiç boyun eğmeyeceğim…"

"Bugün meydan okuyacağım… Ve yenileceğim… Ama yenilgideki derinliği ve erdemi tanıyacağım…"

"Bugün mağlupların safında yer alacağım…"

"Bugün bana yapılan bütün hırtlıkları bağışlayacağım… Bugün benim yaptığım bütün hırtlıkları da -yani kendimi de- bağışlayacağım…"

"Bugün hayatla barışacağım…"

"Bugün ölümü kabulleneceğim…"

"Bugün kendime evrenin merkezi olmadığımı ve bugün kendime böceklerin, maytların, korktuğum ve husumet beslediğim sokak itlerinin, güvelerin, sıçanların, akreplerin, yılanların, kurbanlık koyunların, sırpların, ermenilerin, kürtlerin de yaşama hakkı olduğunu itiraf edeceğim…"

"Ve bugün bir sokak iti kadar korunmasız ve bugün bir çöp kadar değersiz olmayı deneyeceğim…"

"Ama korkmayacağım…"

"Ama korksam bile, korktuğum halde, korkuyla barışık yaşayacağım… Korkuya rağmen ve mağlubiyeti de göze alarak İNSAN olacağım…"

Dedin mi hiç?

* * *

Demişsindir tabii ki…

* * *

Niye mi sordum bunları?

Hiiiiç, öylesine…

Yorumlar

Bi kez daha selâm. Yazdıklarınızı okudukça, içimde birşeyler allak bullak oluyor. Egoyu alaşağı etmek konusundaki beceriniz ve cesaretiniz bende saygı uyandırıyor. Bir anda, söylediklerinizi paylaştığımı anlatmak adına içim dolup taşıyor, öbür yandan düşündüklerimi ifade etmekte zorlanıyorum. Siz öyle güzel, açık ve net anlatıyorsunuz ki, üstüne söz söylemek anlamsız oluyor.

İşte bu iki ara bir derede, yine de söylemek istediklerimi söylemeye çalışıyorum. ATMAN neresidir, bir yer adı mıdır, insanlığın maneviyatta ulaşması düşlenen en üst nokta mıdır, neresidir bu Atman bilmiyorum. Fakat bu güne kadar yazdıklarınızdan anladığım şekliyle (ki yanlış anlamış da olabilirim) Atman; insanların tüm şahsi arzu ve isteklerinden arınarak, tek başına değerli bir varlık olmakla birlikte, tüm yaratılanlarla beraber bir anlam ifade ettiğini anladığı, önce kendisine sonra diğerlerine saygı ve sevgiyi şartsız-şurtsuz verebildiği, yani kendini ve tüm evreni sımsıkı kucaklayabildiği noktada vardığı yerin adı olsa gerek…

Ben, yaşanan her şeyin mutlak bir sebebi olduğuna inanıyorum. Bilgisayar ortamında hiç tanımadığım ve görmediğim halde dost sıcaklığını hissedeceğim birine rastlayacağımı hiç düşünmezdim doğrusu. Tam da kafamın sorularla dolu olduğu, cevap aradığım bir dönemde…

Mektuplardan birinde de yazıldığı gibi, alıştığımız hayatı altüst ediyorsunuz. Şikâyetçi miyim? Hayır! Dost dediğin de böyle olur zaten. Kendini olduğu gibi açar, dürüsttür, hesap yapmaz konuşurken, onun derdi aşağılamak değildir, sadece doğru bildiğini paylaşmak ister safça, içtenlikle…

Neden sizin sitenizi ana sayfa yaptım biliyor musunuz? Ve niye sizin önerdiğiniz siteleri merak edip ziyaret ediyorum? Çünkü bu sitede hesapsızca düşüncelerini paylaşmasını bilen, kendini sadece insan olmaya adamış birinin dostluğu, beni düşünmeye ama gerçekten düşünmeye iten açık yürekliliği var. Her sabah işe gelir gelmez açıp merakla okuyorum bu siteyi; yazdıklarıma ne cevap gelmiş, bakalım bugün neler öğreneceğim, neleri ıskalamışım farkında olmadan, diye.

İşte böyle. 'Hiiiiç, öylesine…' yazmadınız o yazıyı biliyorum.

Sevgiler.

Fersan Cevriye - 28 Mart 2001

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

92
Derkenar'da     Google'da   ARA