17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk operasyonuyla eşzamanlı olarak AKP'nin taraftar korosu da "seçilmiş sivil siyasete karşı komplo" nakaratına abandı.
Ha gayret! Kolay gelsin…
Ama dışarıdan ve aidiyetsiz bakan kişiler için gayet kof bir önerme bu. Belli ki koro elemanları taraftarlığın coşkusuyla, ya da belki erken gelen bir yenilmişlik ve yas psikolojisiyle, açı daralması yaşıyor.
Ortada ne yapsan çuvala sığdıramayacağın cesamette bir yolsuzluk suçlaması var. Kırk dereden su getirmek ve aba altından sopa göstermek yerine o suçlamaları çürütmeyi denesek daha doğru olmaz mı?
Varsayalım ki bu soruşturma sahiden de düzmece kanıtlara ve mizansene dayanıyor, suçlananlar sütten çıkmış AK kaşık. (Tabiii, niye olmasın?) Siyasette tuzak ve ayak oyunlarının olasılık ve seçenek olarak hep perde gerisinde beklediğini, yakın geçmişimizde de kasetlerin, doğruluğu kuşkulu belgelerin havada uçuştuğunu ve temiz ahlâklı AKP taraftar korosunun o zamanlar bunlardan çok memnun olduğunu ne çabuk unuttuk?
Hem üstelik, bir çökertme planının uygulamaya konulabilmesi ve vurabilmesi için, hazır bir zeminin ve saldırılabilecek ciddi bir açığın bulunması, altıpas içinde gollük pozisyonun yakalanması gerekmez mi? (Cuntacılık, hırsızlık, casusluk, münafıklık, vs) Komplocu, bulursa eğer o açık kapıdan sızar. Ama buna o zaman komplo mu denir, suçüstü mü, oturup bir daha düşünelim.
Bir saldırıya malzeme yapılıyor oluşu, suçu suç olmaktan çıkarır mı? Eğer ortada bir yolsuzluk meselesi varsa, ilk önce gerçek olup olmadığına bakılır. Araştırıp irdelemeden "bu bize düşmanlıktır, liderimizin siyasî ikbaline kast ediliyor" diyerek gürültüye getirme yoluna saptın mı ofsayta düşersin. Düştün de nitekim. Sokaktaki adamın vicdanında damgalanır, hüküm giyersin. Ve giydin de nitekim.
Komployu (varsa tabii) geçersiz kılmanın yolu, yolsuzluğu soruşturan bürokratları görevden almaktan, kalanına da sünnetçi korkusu vermekten geçmez. Temizsen, ortada kirli bir şeyler yoksa, bu üste çıkma çabaları suçüstü yakalanma telâşından değil de -diyelim ki- sadece asabiyetten ise, ileri sürülen bu tür çocuksu lâfazanlık, projeyi sahneye koyanların ekmeğine yağ sürer.
Örneğin, bu soruşturma bombasının ilk patladığı saatlerde, vakit öğlene varmadan, başbakan ya da hükümet sözcüsü çıkıp "bizim için temiz siyaset her şeyden daha değerlidir, soruşturmanın esenliği açısından suçlanan bakanlarımızı açığa alıyor ve savcılarımıza gereken her türlü desteği veriyoruz" diyemez miydi? Niye diyemedi? Diyebilselerdi, manevî üstünlük onlarda kalırdı, hatta belki oyları bile artardı.
Oysa şimdi iktidar ve yandaşları yolsuzluğu örtbas etmek için topyekûn lâf cambazlığı yapar durumuna düştüler, ki bu halk bu teraneyi ezbere bilir. Yer mi yemez mi, bi sormak lâzım.
Yani sevgili Recep Şaban Ramazan ve sevgili yurttan sesler AKP korosu, inandırıcılıktan sınıfta kaldınız, hatta küme düşmek üzeresiniz. Komplo teorileri üretme ve milleti avanak yerine koyma işini Gezi Parkı olayları sırasında o kadar tepeleme kullandınız, cılkını çıkarttınız ki, artık sürüye sahiden kurt girse bile, ahali "bunların alayı yalancı çoban" diyecek ve size inanmayacak.
Velhasıl, karşınızdaki hasım (her kimse artık; otpor, zello, feto, memet ali alabora, cin ali, miki fare, atom karınca, kaptan amerika, israil) sizi çok fena ters köşeye yatırdılar. Top filelerde.
Haa, bu arada fark ettiniz değil mi, size artık "AK Parti" demiyorum.
Bir yanda gücünü pekiştirdikçe topluma karşı despotlaşan, onca yılda milim milim inşa edilen demokratik hakları ayaklar altına alıp, kurumları hallaç pamuğu gibi atan, toplumun yarısını "vatan haini" diye damgalayan, yargıya keyfince müdahele eden, edemediği durumlarda aşağılayan, bozuşmadığı bir tek ülke, didişmediği tek bir allahın kulu kalmamış bir siyasi iktidar…
Diğer yanda tökezledikçe daha da despotlaşan bu iktidara yönelik demokratik talepleri "darbe girişimi" diye adlandıran, despota arka çıkan, balataları sıyırmış bir ulema grubu…
İnsan gerçekten hayret ediyor, akıl dediğimiz şeyin bu kadar eğilip bükülebilir bir nesne oluşuna.
Durmuş Düşünür - 26 Aralık 2013 (12:00)
Kendi dinini yaşayamayan mavalıyla, kendileri gibi düşünmeyen ahaliye yaşamı zindan etmekle kalmamışlar demek ki bu paşazadeler. Alın sizde kendi dininizi yaşayın, bizde de kendi dinimiz olan dolarları toplamaya devam edelim diyerek sürekli çalışmışlar belli ki!
Bir toplumda birileri biz kendi dinimizi yaşayamıyoruz diyorsa. Bu ''Ey diğerleri hayatı size zindan edeceğiz'' anlamına geliyormuş, artık anlayalım bunu.
Toplumu gizli kategorilere ayırıp, koftiden casusluk davaları, ''yargıda Alevinin işi ne, hadi yaylanın buradan'' denilmesine kimse ses çıkarmadı malesef.
Sonucun bu olduğu belliydi, nedense sokaktaki insan olarak ben bunları zaten görüyordum. Yetkililer mi göremeyecekti. Onlar da artık işlerine geldiği bir anda müdahele ettiler.
Ernesto - 26 Aralık 2013 (12:08)
Başbakan Erdoğan belli ki "en çok bağıran en haklı sayılır" düsturunu hayat felsefesi edinmiş, kendi sesiyle aşka gelip durup dinlenmeksizin konuşuyor ve itham üstüne ithamda bulunuyor.
Tadını beğenmiş olsa gerek, bu aralar bir "vatana ihanet" sakızı dolanmış diline. Çiğnedikçe çiğniyor. "Bu yolsuzluk suçlamaları yüzünden iş adamlarının yurt dışından kredi almaları zorlaşacakmış, dolayısıyla suçlayanlar vatana ihanet içindeymiş."
Kodu mu oturtan kabadayı Reis'e akıl öğretmek haddimize düşmez, ama gene de eli böyle riskli bir şekilde yükseltmese keşke diyorum. Malum, keser döner sap döner. Bu hercai mühür gün gelir de el değiştirdiğinde -ki mukadder- aynı suçlamalar hem de aynı cümlelerle kendisi ve yakın çevresi için de telaffuz edilebilir.
Malum, dilin kemiği yok. Mugalatanın da tiridini çıkarmamak gerek. İtidal bir yemek adı değil, her türlü zehirlenmenin önünü alabilen bir panzehirdir. Elden bırakmamakta sonsuz fayda var.
Böyle Duyurdu Durmuş.
Durmuş Düşünür - 29 Aralık 2013 (13:10)
Başbakan işi öylesine çığırından çıkardı ki yarın bir gün meydanlarda; "gelin bu yolsuzluğu millete soralım, bakalım yapılmış mı yapılmamış mı?" derse hiç şaşmayacağım.
"HSYK'yı da millet yargılayacak" diyor ki bu, Başbakan'ın "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" cümlesini ne denli yanlış anladığını gözler önüne seriyor.
Birileri bu kayd-û şartı açıklığa kavuştursa, sandığın ya da milletin her bağa üstelik destursuz girme selâhiyeti veren bir maymuncuk olmadığını izah etse hiç fena olmayacak.
Kendisine; "kız-erkek karışık öğrenci evlerine müdahele etmenin özel yaşama müdahele anlamına geldiğini ima ederek, buna neden gerek duyuyorsunuz" diye soru yönelten gazeteciye; önce "özel olarak görevlendirilmiş" yaftası vuruyor (Bkz: Finlandiya'da Başbakan'ı Kızdıran Öğrenci Evleri Sorusu) arkasından oy fetişizmi ile işin içinden çıkmaya çalışıyor.
"Madem bunca yıldır iktidarım ve şu kadar oy alıyorum o halde bu yaptığım özel hayata müdahele değil."
Vasati Kırkçöp - 29 Aralık 2013 (15:13)
Tayyip ve şürekası tüm güçleriyle Cemaat'i şeytanlaştırmaya, daha düne kadar yoldaş olduklarını unutturmaya çabalıyor. Yakın geçmişte başlarına gelen yargı kazalarını Cemaat'ten bildiği için, bu kışkırtmaya tam gaz destek veren Ulusalcı bir klik de cabası.
Tam bu noktada, Nuray Mert'in şu cümleleri hislerime tercüman oldu:
"Belli ki, esrarengiz bir konu olan cemaat üzerine konuşmak sansürü ortadan kalkınca, büyük bir rahatlama oldu. Hazır iktidar cemaati hedef almışken, herkes içindekini dışa vurma imkânı buldu, bu anlaşılır bir şey. Ama, durum bir dakika! Bu biraz da, iktidarın 'atış serbest!' komutuna uymak olmuyor mu? Cemaatden bunca zaman şikâyetçi olmayan iktidar, ondan kurtulmaya karar verdiğinde, açtığı yoldan nereye gideceğimizi sanıyoruz? Ne 'paralel devleti' Allahaşkına? Devletin içindeki güç koalisyonu parçalandı olan bu. Hukuk adamlarının bile, 'yine de cemaatin tasfiyesi iyi bir şey' demesi ne demektir? Demokrasi özlemi olan insan, demokratik hukuk yolu ile olmayacak işe bel bağlar mı?"
(Yazının tamamı burda: Orkidenin adı - Nuray Mert, t24)
Bağlıyorlar işte, ne yapacaksın?
Esra Rengiz - 10 Ocak 2014 (19:08)
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.