Geçenlerde eski bir arkadaşımla karşılaştım.
Havadan sudan konuşurken konu siyasete geldi.
"Yav" dedi, "hatırlar mısın, o zamanlar (1990'lar) söylediğin her şey doğru çıktı."
"Doğru çıktı" dediği, uzun zamandan bu yana dile getirdiğim ve başlangıçta pek fazla kişiyi inandıramadığım şeyler: Sovyet bloku dağılınca şallak mallak olan bir kısım solun kapağı kof bir doktrin olan Kemalizm'e attığı, "şeriat tehlikesi"nin aslında yapay bir "öcü" olduğu, korku duygusuyla baş edemeyen insanların otoriter rejimlere meylettiği, başörtüsü yasağının despotik özü, kendisini "çağdaş" diye tanıtan zümrenin bir bölümünün aslında seçkinci ve darbe destekçisi olduğu, medyanın, yargının, üniversitelerin "sol" kisvesi altında bal gibi kurulu düzenin avukatlığına soyunduğu gibi bugünün artık yaygınlaşmış fikirleri.
Dayanamadım, "ama o zaman bana kan kusturdunuz bunları söylediğim için" dedim.
Sırıttı, "biraz erken söyledin" dedi.
Kanımı kurutana kadar didişmek yerine anlamaya çabalamadığı için özür falan dilemedi tabii ki.
Bu kadar çok bilgi, belge, kanıt ortaya dökülmüşken, komplolar, cinayet şebekeleri, dehşetengiz planlar dava dosyalarına işlenirken ve mızrak çuvala sığdırılamazken, nasıl oluyor da kendisini bu güne kadar "darbelere karşı" hatta"darbelerin mağduru" olarak görmüş bir kesim, bu soruşturmaya "inanmam da inanmam" deyip direnebiliyor?
Neden Susurluk yol kazasına mal bulmuş magrıbî gibi dalan medya şimdi ikiye yarıldı da büyük kısmı "hepsi palavra" diye ayak diretiyor?
Tamam, belli ki bazı plaza yöneticileri ve yazarları o ekspres trene vaktiyle binmiş, tren hızlandıkça panikliyor ve bir türlü atlayamıyorlar, son durağa kadar trende kalmak zorundalar artık.
Ama normal zamanlarda bu medyaya zerre kadar güvenmeyen bir kısım okur neden bugün onlarla hemfikir?
Acaba bunun nedeni, o kitlede hep var olan kendisini bir şeylere "karşı" olarak konumlandırma alışkanlığı olmasın?
Bilmediği konularda "bilmiyorum'" demek yerine biliyormuş ayağına yatma ve bunun için de zahmete girmeden okunabilen köşelerden emanet fikir devşirme kolaycılığı?
Yani zihinsel tembellik?
Hatırlayalım, Susurluk kazasından sonra zamanın başbakanı konuya karşı tavır almış ve gayet basiretsiz bir üslûpla "fasafiso", "mum söndü" gibi ifadeler kullanmıştı.
Zaten "şeriatçı" diye damgalanan ve hasım olarak algılanan Erbakan ve Refah Partisi böyle falsolu bir yola sapınca, üstelik de kurulu düzenin asıl patronu olan Silahlı Kuvvetler de bu protesto kampanyasına destek verince, bizim tatlı su aydınlarının ve medyanın çekineceği hiç bir şey kalmamıştı ortada. Dost ve Düşman gayet net belliydi zaten.
Ama bugün çok daha karmaşık bir tablo var. Dehşetengiz bir örgüt ve başarısız bir darbe girişimi açığa çıkarıldı. Ama AKP hükümeti buna "fasafiso" diyerek karşı çıkmak yerine üstüne gidiyor.
Zurna da orada zırt ediyor galiba.
Kendi siyasal duruşunu AKP'ye ve onun temsil ettiği muhayyel Öcü'ye karşı olmak olarak tanımlayan kesim, AKP'nin yürüttüğü bir operasyona yandaş olmaktan çekiniyor.
Çünkü bugüne kadar başkalarını "yoksa sen de mi AKP'nin kuyruğuna takıldın?" diye sıkıştırırken, şimdi kendisinin de benzer bir suçlamaya maruz kalabilme ihtimalinden rahatsız.
O zaman işin kolayına kaçıp, gazetelerde yazan "fasafiso" türü hazırlop yorumlara bel bağlamak daha rahat geliyor.
Nasıl olsa yalnız da değil. Bu nağme kalabalık bir koronun dilinde.
Yarın işin rengi değişirse "ne yapalım yahu, ben de gazetelerin yazdıklarına aldandım" deyip işin içinden sıyrılmak var nasıl olsa.
Bu açıkgöz yurttaş modelinin, dört elle sarıldığı kolay muhalefetin kendisini 12 yıl öncesinin Necmettin Erbakan'ıyla aynı gaflet ve dalâlet çizgisine düşürdüğünü anlaması için sanırım biraz daha zamana ihtiyacı var.
* * *
Konformizm: Kendisini zora sokacak, rahatını kaçıracak, toplumla çatışmasına neden olacak davranışlardan ve fikirlerden uzak durma, "uyaroğlu" takılma, vicdanı tersini emretse de kolay yolu seçme, gelene ağam gidene paşam deme, etliye sütlüye karışmama, kokmama, bulaşmama, itaat etme, işin kolayına kaçma hali.
Benim annem ve babam 68 kuşağından aydın insanlar. Onların anlattıklarıyla kendi gördüğüm dünyayı karşılaştırınca biraz kafam karışıyor. Onlara "siz romantiksiniz" dediğimde de sinirleniyorlar. Ama galiba öyle biraz. Yani kötü niyet yok tabii ama (hatta çok fazla iyi niyet var) ben açıkçası şu an olup bitenlerin hepsini "gericilik" olarak görmüyorum. Orta yaşlı kuşak neden bu kadar karamsar, bunu da anlamakta zorluk çekiyorum. Galiba bu kuşak olaylara dar açıdan bakıyor.
Hakan Doğan - 12 Ağustos 2009 (11:29)
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.