Patronsuz Medya

"Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!"

Necdet Şen - 14 Temmuz 2008  


Demiştim ki, "Söz, onu yoğuranın niyetine bağlı olarak, iletişimi sağlamak için olduğu kadar iletişimi parazitlendirmek için de kullanılabilen lastiksi bir maddedir."

Yazık ama bu lastiksi madde, fikir piyasasının en çok satan mamullerinden biri oldu.

Kelimeler, bu bakımdan eldiven gibidir, onun içini dolduran elin şeklini alır. Kelimelerle okşayabilir, kelimelerle tepeleyebilirsin. Maksadın hizmetindedir kelimeler.

Tartışma ya da eleştiri kavramlarını herhangi bir tahlile tabi tutmadan en sığ şekliyle kutsayan yalınkat bir fikir ortamında, sapla samanı birbirinden ayırabilmek hiç kolay değil.

Tamam, herkes konuşur bir biçimde, nitekim konuşuyor da, ama bazıları diğerini mat etmek için ya da ortamı gürültüye boğmak için konuşuyor.

O zaman da örneğin, "bu ülkede şeriat tehlikesinden korkan bir kitle var, onların bu endişelerini de dikkate almak gerek" diyebilen samimiyetsiz lâf ebeleri de pekalâ taraftar bulabiliyor.

Böyle bir "uzlaşma" önerisi, tabir caizse, "ya benimsin ya toprağın, arasını bulalım" türünden komik sözlerle kıyaslanabilir ancak.

Neyin arasını buluyorsun? Demokratlık, bir yanlışla bir doğruyu çarpıp karekökünü almak mıdır?

Diyelim ki bu ülkede 1 milyon paranoid şizofren var ve diyelim ki hepsi de seyyar köftecilerin aslında Kripton gezegeninden gönderilmiş akıncı birlikleri olduğuna inanıyor.

Ne olacak şimdi? Köftecilerden aslında buralı olduklarına dair ikametgâh ilmühaberi mi isteyeceksin?

Ortaya önce iler tutar yanı olmayan safsata kabilinden bir tez atıp, sonra da bunu vahim bir tehditin kanıtı gibi göstermek, daha sonra da bu "kanıt" tan yola çıkarak totaliter bir düzeni çare diye kakalamaya çalışmak nasıl bir maskaralık?

Ya lise mezunu bir genç kızın üniversite eğitimi almasının önkoşulu olarak inançlarıyla diploma arasında sıkışmasını şart koşmak nasıl bir garabet?

Böyle bir garabeti ortadan kaldırmak için adım attı diye ülkeyi yönetmeye çalışan sivil hükümeti ve partiyi suç örgütü olarak damgalamak ve hakkında kapatma davası açmak, nasıl bir hukuk cinayeti?

Ya böyle bir cinayeti binbir dereden su getirerek meşru kılmaya çabalamak?

Bu tarz insanların dilinde söz, artık ortak mirasın taşıyıcılığını yapan ve yeni kavramların üretilmesinde katkısı olan mümbit bir toprak olmaktan çıkıp sahteliğin ve inkârın hizmetine giriyor.

Hadi gel de şimdi tartışmaktan medet um kelimelerin tokmak haline dönüştürüldüğü böyle bir bataklıkta.

Tartışma ve ağız dalaşı

Akıllara ziyan bir önermeyi onu izleyen daha zırva bir akıl yürütmeye dayanak yapmak da bir "tartışma" yöntemidir.

Örnek olarak arada bir televizyonda talk show yapan kırmızı kaşkollu ve keçi sakallı bilim adamı karikatürünü gösterebilirim.

Bu konunun simge figürüdür üstad.

Görebildiğim kadarıyla, başvurduğu yöntem, ortaya attığı deli saçması bir tezi onu izleyen ve hiç biri diğeriyle mantıksal bağ taşımayan bir tomar yeni zırvayla tahkim etmek ve daha sonra savuracağı yeni zırvalara da az önceki zırvalarını mesnet göstermek.

Öyle bir öfke kalkanı ve öyle bir rastgele malûmat sağanağı ki, dinlerken bu zırvaların hangi birine itiraz edeceğini şaşırırsın.

O manik anafora kapılıp muhatabınla birlikte savrulmamak için de sükutu tercih edersin doğal olarak.

Ve senin suskunluğuna karşı onun manik saldırganlığı, bazı izleyiciler tarafından "üstadın seni suya götürüp susuz getirdiği" biçiminde algılanabilir.

İşte bu yüzden, akıllara seza bir rol modeli olsa da bu tarz kılavuzların takipçisi de taklitçisi de çok olur.

Niyeti, karşısındakini anlamak değil de kol bükmek olan bu tarz kişilerle sabahlara kadar tartışsan ne yazar? Sonuçta ortaya çıkacak olan şey, iç kuruması ve bezginlik olacaktır.

Lâf ebeliğiyle muhakemeyi birbirine karıştıran ve Söz'ü fizikî şiddetin yerine koyan kişilerle yapılan o şeye, tartışma değil ağız dalaşı demek daha doğru olur aslında.

Akıl fikir sağlığı açısından, böyle kişilerin muhatap bile alınmamasını öneririm.

Birinci Sperm olmanın dayanılmaz hafifliği

Adet oldu, her yıl bu günlerde ÖSS, OKS ve benzeri sperm yarışlarının sonuçları ve kazananları açıklanıyor.

Gazete ve televizyonlardaki bu haberler daha çok onları birinci sperm yapan özel dershanelerin reklamı gibi.

Bu eğitim sisteminin ne kadar ucube bir sistem olduğu bugüne kadar çok yazıldı çizildi. Ama yine de eksik bir şeyler kaldığını düşünüyorum.

Çocuklarını daha o yaşlarda yarış nesnesine dönüştüren zeplin gibi şişkin egolu anne babalar ve "geçen sene 2. olmayı hazmedemedi, bu yıl yine sınava girdi ve 1. oldu" türünden "destansı" haberler yapan popülist gazete mutfakları da ayrı bir teşrih konusu.

Bu konuyu daha sonraki günlerde ve haftalarda bol bol didiklemeyi düşünüyorum.

Şimdilik şunu sormakla yetineyim:

"14-15 yaşlarındaki körpecik çocuklar nasıl olur da böyle birer hırs kumkumasına dönüştürülür ve bunda pohpohlanacak bir yan bulabilmek nasıl bir akıl kararmasının sonucudur?"

Bizi izlemeye devam ediniz. Soracağımız başka sorular da var.

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

538
Derkenar'da     Google'da   ARA