Yazmak, bir yandan dünyayla arandaki asma köprü. Koptu kopacak, üzerinden attı atacak, oynak ve iğreti bir geçit. Başkalarıyla arandaki uçurumu anca oradan geçerek aşabiliyorsun.
Yazmamak diye bir seçeneğin yok. Dilinin altında biriken sözlerin seni mutsuz etmemesi için, kendini daha iyi tanımak, dağarcığında birikeni paylaşmak için yazıyor, senden sonra yolu aynı sarp yamaçlara düşecek kaybolmuşların rotasını aydınlatsın diye, senin düşe kalka geçtiğin yollara ekmek kırıntıları serpiyor, işe yaramasını, hayırlara vesile olmasını ümit ediyorsun.
Ama ne kadar kılı kırk yararsan yar ve durulup berraklaşması uğruna sözü ne kadar demlersen demle, onu göz önüne bıraktığında okuyucu ne görmek isterse sadece onu görüyor.
Medya denen cadı kazanından özenle uzak dursan da, gürültüsü bir biçimde kapından bacandan içeri sızıyor. Yazılarından yapılan üç beş alıntıdan ve neye alet edilmeye çalışıldıklarından bir vesileyle haberin olunca için sızlıyor, evlâdını iğfal edilmekten koruyamayan ebeveyn gibi çaresiz hissediyorsun kendini.
Kalemini mezata çıkarmış, sokakta görsen selâm vermek istemeyeceğin birilerinin, senden alıntıladıkları cümleleri kendi iffetsizliklerine payanda yaptıklarını görünce öfkeleniyor, iki çift lâf edip o ağızları torba gibi büzmekle daha da suskunlaşmak, kayıplara karışıp görünmez olmak arasında gidip geliyorsun.
Bu nevi "çer-çöp" taifesinin hak ettikleri cevabı vermek için şu saatten sonra o muhitlerde gezinmeye hiç niyetim olmadığı için ben de tuttum kendi ıssız mekanımın duvarına birer gün arayla iki not iliştirip öyle dile getirdim tepkimi. Gene içime sinmeyince aldım o notları, yavrularını güvenli bir kuytuya taşıyan anne kedi gibi buraya taşıdım.
Yel üfürmeden paylaşayım da kakofoninin içinde kaynayıp gitmesin.
Muhtemelen daha sonra özel olarak bir yazıya konu ederim ama şimdiden bir iki söz etmezsem şişeceğim bir mesele var.
Yazdıklarımı çizdiklerimin içinden cımbızla cümle seçerek siyasî iktidarın pisliklerini aklayacak malzeme üretmek için ıkınan ve bunu yaparken de sanki kankaymışız da hep aynı kaba sıçarmışız gibi lâf cambazlığı yaparak kendine paye biçen düdüklere açıkça duyuruyorum. Bu hakirin bir tane kankası var, o da sağduyusu. Bir de ciğeri bozuklara hassittir çekme konusundaki ikirciksiz tavrı.
Türkçe meali şu: Sosyal medyada şurda burda kendi gört kıllığına benim cümlelerimi meze yapanlara son uyarı; yıvışmayın, bir de kendi hakkınızda yazı yazdırtmayın.
Konuyu açtım madem, şunu da ekleyeyim, insan müsveddelerine kapak olsun:
Çoğunu 10-15 sene evvel yazdığım Kemalizm ve Cumhuriyet gazetesi eleştirilerini bir yerlerden eşeleyip "bak bak, bunlar Necdet Şen'i de kovmuşlar" diyerek kendi yalakalığına benim adımı da meze yapmanın anlamı ne? Kemalizm'i eleştirdim diye, bugünün kepazeliklerini AK'lamış mı oluyorum?
(Önemli bir ayrıntı mıdır ve şu anki meseleyle ilgisi var mıdır bilmem ama hiç bir yerde bıkılıp da kovulacak kadar oyalanmadım, yazar-çizer olarak çalıştığım hemen her yerden kendim ayrıldım. Keza Cumhuriyet'i de 23 yıl önce -1992'de- kendim terk ettim. İlhan Selçuk'un bizzat arayıp sulh teklif etmesine rağmen…)
Hem, hayatını kalemiyle idame ettiren ve sözün namusunu ekmek parasının da önüne koyan biri velev ki "kovulsa" ne fark eder? Yazar-çizerin bir nedenle susup kaybolması neden "kovulmak" diye etiketlenir bu zevatın cıvık jargonunda? Böyle bir vurgudan ne fayda umarlar? Kendi değersizliklerinin bilinci midir diğer insanları da hep aşağı çeken cümleler kurmalarının nedeni?
Fikir tartışmasıyla kan davası arasındaki farkı ayırt edemeyen tüm insan müsveddelerine inat, bir zamanlar köşesinden şahsıma galiz küfürler döşenen, çalıştığım gazete patronuna "bunu neden kovmuyorsun" çağrısı yapan Hikmet Çetinkaya'nın kalem özgürlüğünü de savunuyorum. Cumhuriyet'e yönelik şeytanlaştırma ve sindirme girişimlerini de asla onaylamıyorum.
Majestelerinin yalakaları bunu da RT etsinler ki seri tamamlansın.
Necdet Şen neler yazdı?
Necdet Şenin Bacısı gibi(14 Ağustos 2015)
Çatlakhayvan severin bir günü (27 Eylül 2012)
malmı
canmı? (9 Şubat 2010)
Rütşvet davası'nın iddianaseminde…(28 Ağustos 2008)
gıcık olduğunusöyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana (6 Ağustos 2008)
Suçlusun, çünkü az önce seni suçladım!(14 Temmuz 2008)
Dünyadan bîhaber kabilelerve bizim uygarlığımız (4 Haziran 2008)
Bir Koy Beş AlHolding'in satış temsilcileri (26 Ekim 2007)
Kötünün kaç çeşit tarifi var? (8 Kasım 2004)
Psikolojikman(21 Temmuz 2003)
yazarhaaa? vay canına! (11 Nisan 2003)
Ama ürünü tanıtmak lâzım(29 Eylül 2002)
çatlakmı? (18 Ağustos 2002)
huysuzgeliyor! (30 Temmuz 2002)
Ofis basmasıyıllarının fikir hayatı (20 Nisan 2002)
halk anlamazsafsatası (28 Mart 2002)
Şişmanlar ve
şişmanlara düşmanlar (23 Mart 2002)
Hızlı Gazeteci'yi bedavaya versene(11 Şubat 2002)
Film Gibi(1 Şubat 2002)
yobaza karşı (5 Kasım 2001)
Bana onun kellesini getirin!(30 Mart 2001)
Solcu Müslüman olmaz(7 Ekim 1989)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.