Patronsuz Medya

Kötülüğü sıradanlaştıran nefret söylemi

Necdet Şen - 19 Ağustos 2008  


İçinde bir parça merhamet kırıntısı taşıyan herkesin kanını donduracak olan Srebrenitza katliamını Radovan Karaciç tek başına mı yaptı?

Yoksa bu çıldırma sürecinde başka yandaşları da var mıydı?

Biliyoruz ki vardı. Bir sürü.

Eğer barbarlığa uygun bir toplumsal dinamik zaten mevcutsa, günü geldiğinde yapılan kötülük çağrısı çok sayıda taraftar bulacaktır. O ana kadar dirsek dirseğe yaşayan insanların bir anda ayrışıp düşman uçlara savrulmalarına ve olağan bir iş yaparcasına dünkü komşularını boğazlamalarına şaşırmamak gerekir.

Fitil tutuşturulana kadar kuşaklar boyu bir arada yaşamış olan Sırp Hırvat Boşnak halkı da belli ki kültürel genlerinde zaten var olan bir husumet ve nefretle birbirlerini doğramaya başlamış olmalılar.

"Bu bir istisnadır, başka yerde olmaz" diyebilir miyiz?

Aynı hunharlığı Amerikalı beyaz adam Kızılderiliye, Alman milliyetçisi Yahudiye, Osmanlı çetecisi Ermeniye yapmamış mıydı?

Gündelik hayatımızda birbirimizi küçük sebeplerle gerekçelendirilmiş küçük kötülükler yaparak bunaltmıyor muyuz zaten? O maya içimizde hep yok mu? Sadece örgütlenmiş kötülüğün gelip kendisini açığa çıkaracağı günü beklemiyor mu?

Peki ya bu örgütlenmiş kötülük sadece savaş zamanlarında mı ortaya çıkıyor?

Örneğin, insanları vehmedilmiş bir tehlikeyle korkutup sokaklara taşıran ve ülkeyi bir anaforun içine çekmeye çalışan bazı kitle eylemleri de örgütlenmiş kötülük sayılmaz mı?

Örneğin, şu ya da bu iddiaya dört elle sarılıp, "karşıt" olarak adlandırdıklarını kesintisiz taciz sağanağı altında bunaltan bir yayın anlayışı, örgütlenmiş kötülük odağı sayılmaz mı?

Örneğin, kalabalıkları kişilere karşı kışkırtan e posta zincirleri ve takma adların arkalarına sığınılarak başkalarına nefret yağdırılan internet siteleri de bir çeşit örgütlenmiş kötülük ortamları değil mi?

* * *

Büyükannemden hiç "nefret ederim" sözünü duymadım.

Annemden de.

Ama kendi akranlarım ve onların çocukları leblebi çekirdek gibi tüketiyor bu popülerleşmiş "nefret" söylemini.

Filmlerde artık kötü adamlar da başrol oynayabiliyor. Hatta oğlanlar artık kötüleri daha fazla alkışlıyor. Kız çocukları kötü kahramanların plastik oyuncaklarını pışpışlıyor.

Tuhaf bir nesil yetişiyor dünyada. Üniversite sınavında yüksek puan tutturduğu için pek beğendiğimiz evlâtlarımıza karşılık beklemeden sevmeyi telkin etmeyi unutuyoruz.

Ne mi oluyor o zaman?

Yetiştirdiğimiz çocuklar tadına bakmadığı yemekten nefret ediyor. Kulağının alışkın olmadığı sesten nefret ediyor. Tanımadığı insandan nefret ediyor. Seyretmediği filmden, bilmediği konudan, kitabını okumadığı yazardan, başka milletlerden, sürücülerden, yayalardan, sınıf arkadaşından, komşusundan, kardeşinden, arkadaşından, okuldan, evden, kediden, köpekten, kuştan, böcekten, içinde yaşadığı evrenin binbir renginden nefret ediyor.

Ve ağzını doldura doldura "nefret ederim" demekteki çiğliği hiç algılayamıyor.

Anne babalar çocuklarına "o da ne demek evlâdım, nefret etmek çok ayıp bir şey" demeyi her nasılsa unutuyor.

Ya da bir ihtimal, bunun sorunlu bir dil olduğunun farkına varmıyorlar.

Çünkü onlar da olur olmaz bir sürü şeyden nefret ediyorlar.

Çünkü onlara da sezgileri nefret etmenin ya da en azından nefret söylemine kapağı atmanın kişisel defolarını kamufle etmek için en kestirme yol olduğunu fısıldıyor.

Bilinç düzeyine hiç çıkarmadıkları bir kurnazlıkla, tartışma dışı bırakmak istedikleri ne varsa abartılı bir nefret söyleminin gürültüsü altında gizliyorlar.

Bilmiyorlar ki nefret dolaylı bir tehdit ifadesidir.

Kötülük yapmaya hevesli olduğunu en baştan ilân eder "nefret eden" insan.

Nefret ve kötülüğün kardeş olduğunun ve iyi bir insanın nefretle işi olmayacağının farkında değildir.

* * *

Kötülük nefretle başlar. Şeyleri "Ben" ve "Öteki" diye sınıflandırmakla. Öteki'nde sevilecek bir yan bulamamakla.

Oysa şefkati nefretin önüne geçirebilmiş insan durur düşünür önce.

"Bu kötülüğe ben maruz kalsaydım ne hissederdim" der.

Hiç bir kişiyi ya da nesneyi ötekileştirmek istemez.

Bilir ki, hepimiz aslında o sonsuz ve kesintisiz deryanın bir zerresiyiz.

Gitgide sıradanlaştırılan ve gündelik söylemin her alanında kendine mühim bir yer edinen nefret söyleminin içimizdeki iyiliği bastıran, kötülüğü geçerli kılan zehirli bir söylem olduğunun bilincindedir.

Vicdan, bu çürümüş dilin tereddütsüz reddedildiği noktada başlar.

* * *

Dilerim ki en çok okunan yayınların kanaat önderlerinden başlayarak, dilimize bulaşmış olan bu nefret söylemine karşı daha mesafeli tavır takınılır.

Dilerim ki nefret ve sevgisizlik çağrışımı yapan tüm kelimeler sohbetlerimizden, kalbimizden, sözlüklerimizden kazınıp atılır.

Dilerim ki hiç değilse bugünden sonra en çok işitilen sesler en barışçıl en sevecen en makul sesler olur.

Ancak o zaman bugünün küçük kötülüklerinden yarının büyük kötülüklerini yaratan bu lâbirentin çıkış kapısını bulabiliriz.

Yorumlar

En aydın insanlardan, köşe yazarlarından, öğretmenlerimizden bile duyuyorum bu kötü kelimeyi. Hakikaten de anlattığınız gibi, insanlar her lâfın başında "nefret ederim" diyorlar. Bu kadar akıllılar madem, hiç mi düşünmüyorlar işin bu yanını?

Emine Yalçın - 22 Kasım 2008 (22:07)

Nefret Söylemine Karşı Mücadele Edenler Ankara'da buluşuyor.

Pembe Hayat'ın düzenlediği etkinlikte LGBTT bireylerin yanı sıra nefret söylemine karşı mücadele eden Alevîler, Kürtler, Ermeniler, Kadınlar, Romanlar, hak savunucuları ve sanatçılar bir araya gelecek. Üç günlük etkinlik 20 Kasım'da başlıyor.

20 Kasım'da yapılacak yürüyüş ve basın açıklamasıyla başlayacak olan üç günlük etkinlikler Petrol-İş sendikasında yapılacak paneller ve müzik dinletisiyle sürecek.

Nefret Söylemine Karşı Mücadele Edenler Ankara'da buluşuyor (Bawer Çakır - Bianet)

Sevecen - 17 Kasım 2009 (14:28)

Televizyon ekranlarındaki bar bar bağıran adamları görünce geçen hafta okuduğum bu yazınız aklıma geldi, dönüp iki satır bi şey yazayım dedim. Kaleminize sağlık.

Daha sık yazmanız dileğiyle…

Seher Karaman - 6 Aralık 2010 (00:20)

Bu nefret edenlerden nefret ediyorum, bu nefret edenler var ya, topunu bir odaya dolduracaksın, basacaksın üstüne zyklon-B yi, nefret etmek neymiş görecekler ya da hepsini sallandıracaksın, nefret edenlerin topunu.

Bunak Moruk - 16 Nisan 2012 (11:58)

Sayın Moruk, ben de sizin bunaklığınızdan nefret ediyorum. Ve de imlâ konusundaki yalapşaplığınızdan.

Her seferinde adınızı "bunakmoruk" olarak yazıyorsunuz, ben de her seferinde onu "Bunak Moruk" olarak düzeltiyorum. İnsan beşincisinde onuncusunda değilse bile hiç değilse yirmbeşincisinde "haa, demek bu sitenin böyle bir hassasiyeti varmış, burası ekşili turşulu dükkânlardan farklıymış" der, uyanır, azıcık özen gösterir, değil mi?

Böyle devam ederseniz, bilgisayarınıza ziklon-B adlı cookie indirir, sizin yorum yazmanızı külliyen engellerim, biline.

Zaten milleti birbirine düşürüp duruyorsunuz. Yoksa "trol" müsünüz?

Büdütör - 16 Nisan 2012 (12:32)

Sayın büdütör, bizim dilimizde pek çok birleşik sözcük kullanılır, bunakmoruğu bitişik yazınca yeni bir sözcük türetmiş oluyorum, dilimize naçizane bir katkımdır yani, benim espri anlayışım da böyle ne yapayım, siz de büdütör olarak dilimize yeni bir sözcük kazandımış oluyorsunuz değil mi?

Bunak Moruk - 16 Nisan 2012 (10:50)

Eh o zaman benden günah gitti, söylemiştim, ziklon-B geliyor.

(Not: Ayrıca "büdütör" kelimesi de benim icadım değil. Yerde buldum, aldım.)

Büdütör - 17 Nisan 2012 (14:31)

Bugün ben de nefret verici bir durumla karşılaştım.

Olay şöyle gelişti: BİM mağazasının önünde duruyordum. Malumunuz, BİM mağazaları Cuma günleri öğle namazından dolayı 1 saat kapalı oluyor. O sırada bir adam ve iki kadın arabayla mağazaya yanaştı ve inip kapıya doğru ilerlediler. Adam, kapalı olan kapıyı "Herkül" gibi zorlamaya başladı. Neredeyse kapının her tarafını itti veya zorladı. Dışarıdan bakan biri, adamın kapıyı söküp eve götürmeye çalıştığını düşünecek. Adam, "diplomatik, ittirmatik ve zorlamatik" tüm yöntemleri denedi ama kapı bu lâf anlar mı?

Ben de araya girdim ve ona, Cuma namazından dolayı kapalı olduğunu ve 10 dakika sonra açılacağını hatırlattım ama adam yanındakileri de alıp hışımla oradan ayrıldı ve giderken de öfke ve nefret saçan gözleriyle ağzından şu cümle çıktı:"Ticaret yapan bir yer kapalı olur muymuş?"

Adam ve yanındakiler homurdanarak arabaya bindiler ve uzaklaştılar. Sanki BİM'dekileri ben zorla namaza göndermişim gibi.

Ben de şunu diyorum:"Ey Türkiye'nin birbirini hiç bir zaman anlayamayacak insanları! Haftanın 1 günü 1 saat çeken bir ibadet için bile tahammülünüz yok, ondan sonra da lâiklik elden gidiy, Atatürkçülük elden gidiy, her şey elden gidiy, vay babo vay."

Durmadan emperyalist dediğin (hakikatten de belirttiğin devletler gerçekten emperyalisttir) ülkeler bile senin kadar sığ düşünceli ve sabit fikirli değil. Hiç bir konuda birbirini anlamak gayretine girişme ve ondan sonra da ülke bölünmesin, ülke dağılmasın. Sen böyle davrandıkça lâiklik de elden gider, ülke de bölünür, ayağındaki patiska don da gider, her şey de dağılır.

Saim Yardımcı - 17 Mayıs 2013 (15:45)

Sayın Yardımcı, daha ilk cümlenizde ofsayta düşmüşsünüz.

Affedersiniz ama "nefret verici" ne demek? Sizce bu makale "haydi gençler, herkes kendi nefret ettiği şeyi anlatsın" için mi yazılmış?

Yoksa klavyeniz mi sürçtü?

Ya da maksadınızı aşmışsınız diyelim…

Bu anlattığınız olay, bir nefret söyleminden çok, içinde yaşadığı toplumu anlayamamayı örnekliyor. Bence…

Keşki bu yorumunuzu "Entel=Yabancılaşma" yazısının altına yazsaydınız… Bence… Daha isabetli olurdu.

Zihni Yetim - 17 Mayıs 2013 (20:55)

Sn. Zihni Yetim! Yazıma yönelik analiziniz için teşekkür ederim. Yazdığım yazı sizde hemen nefret uyandırmış. "Ofsayta düşmeyi" bilmem çünkü futboldan hiç anlamam.

Ben başkasının bana iletmeye çalıştığı ve kimsenin kimseye saygı duymadığı bir dönemde yaşadığım bir hususu anlatmaya çalıştım. Ben orada "nefret verici" derken, başkası tarafından ufacık bir hususun bile dert edilip nefretin kusulması anlamında yazdım.

Yüreğinizdeki sevgi tohumlarının "stand-by" modundan çıkıp, güller açması dileğiyle.

Sevgiler, mevgiler. Hoşçakalın.

Saim Yardımcı - 18 Mayıs 2013 (18:12)

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

420
Derkenar'da     Google'da   ARA