Patronsuz Medya

Memur sadizmi ve can çekişen hastanelerimiz

Necdet Şen - 7 Ağustos 2008  


Bugüne değin sağlık kurumlarının kapılarına işi düşüp de "illâllah" dememiş bir TC vatandaşı varsa tanışmak isterdim. Ama yoktur herhalde.

Öyle yerlere çok az yolum düştüğü halde gene de sadece kendi başımdan geçen ve cinnet sınırına getirten hastane anılarımı anlatmaya kalksam, gazetenin tamamını yazıyla doldurmam gerekir.

Eskiden sanırdım ki devletin elinde arpalığa dönüşmüş olan bu kurumlar özel sektöre devredilince işler tıkır tıkır yürüyecek.

Ah, ben ne kadar safmışım.

Ya da liberallerin gazına gelmişim.

Bu kuruluşlar özel sektöre devredilince İsviçre'den memur ithal edilmeyeceğine göre gene aynı kadrolarla yola devam edeceğimizi nasıl da düşünememişim?

Günde beş vakit paraya secde edilen bir ülkede, hangi köklü reform toplum bünyesinde metastas yapmış duyarsızlık tümörünü kazıyıp atabilir ki?

Sağlık camiası bu süreçte sanırım en fazla kirlenen kurumlardan biri.

Ellerinde ceymis bond çantalarla hastane hastane dolanıp parmağındaki balı yalatan ilâç firması temsilcileri, ağzındaki balın tadıyla mest olmuş, "hangi firmanın ilacını yazsam" diye istihareye yatan doktorlar, cahil hastalara Lâtince komutlar veren hastane personeli ve daha neler, otuz iki kısım tekmili birden.

* * *

Tıp camiası, üzümün üzüme baka baka karardığı bir yarış alanına dönüşüyor. Bizim hastalıklarımız, birilerinin yatırım sermayesi.

Daha yolun başında doktorları bin beşyüz lira maaşa talim etmekle düzene ayak uydurup yazar kasaya dönüşme arasında tercih yapmaya zorlayan vicdanî bir sırat köprüsü gibi sağlık camiası.

Bu sırat köprüsünü geçebilenler için doktorluk mesleği "kimin dört çekeri daha havalı, kimin yazlığı daha lüks, hangimiz ilâç firmalarının cebinden nerelerde gezdik tozduk" yarışı gibi.

* * *

Eskaza yolun bir hastaneye düşsün, gör vehbinin kerrakesini.

Bir kibir bir kapris bir poz, sanırsın ki gürültü yapıp güzellik uykusundan uyandırdın melâikeleri.

Beyaz önlükler ve sabo terliklerle dolanan ve burnundan kıl aldırmayan asil bir kalabalık. Çoğu tanrının yeryüzündeki gölgesi.

Pasif saldırganlık mı dedin? Ohoooooo! İçlerinde soruları yanıtlamaya tenezzül edecek bir evliya bulmak için gazeteye ilân vermen gerekiyor. Lûtfedip cevap verenler de ağzının kenarıyla, gayet isteksiz ve ancak bir uzman personelin anlayabileceği iki üç alafranga kelime ediyor:

"Şu kata çık homur homur mırın kırın bla bla yaptır."

"Anlayamıyorum, şunu doğru düzgün anlatabilir misiniz?" diye itiraz et, gör gününü. Salağın tekiymişsin gibi suratına bakıp kafasını çeviriyor.

Tekrar soruyorsun. Bu kez de azarlıyor.

"Aaaa! Bunda anlaşılamayacak ne var? Bla bla işte!"

Tabii ya, salaksın. Bunu anlamayacak ne var? Şu yaşa geldin tıp terminolojisini sökemedin mi daha? Oftalmoloji endokrinoloji doppler ultrasonografi laparoskopi ensefalogram miyokardiyoloji eks olmak çok mu anlaşılması zor şeyler?

* * *

Laboratuvardaki memurlarda da benzer sado-mazo tavır. Hayatları bokları analiz ede ede geçtiğinden mi ne, kapıdan girenleri de bok gelmiş gibi karşılıyorlar.

"Mır mır mır, oloji grafi batın gayta…"

Sonunda tepen atıyor.

"Ben doktor değilim hanımefendi" diyorsun, "hasta yakınıyım; bana herkesin anlayabileceği bir Türkçeyle anlatın."

O ana kadar bu binanın kapısından giren ilk alık sen olmalısın ki, itirazların tanrıçaları sinir ediyor.

"Sizden başka kimsenin gıkı çıkmıyor" diyor biri.

Bu konuda haklı işte. Herkes sinmiş. Kimsenin gıkı çıkmıyor.

* * *

Hadi sen gene de çok yaşlı sayılmazsın. Kulağın işitiyor en azından. Ama oralara gelenlerin çoğu ihtiyar, pek çoğu eğitimsiz ve tamamı hasta.

O zavallıları hiç bir açıklama yapmadan bir ikinci kata bir sekizinci kata göndermek, kuyruklarda bekletmek, sırası gelince de "yanlış geldin, bilmem kaçıncı kattan numara alacaktın" diye gerisin geriye sepetlemek ne tür bir insanlık?

Kimin nereye gideceği, nereden sıra alacağı, hangi yöntemle Dr. Azamet Tepedenbakan'ın huzuruna kabul edileceği belli değil. Kapıyı önce zorlayan, doktorun odasına dalıyor. Kurallara uyma merakı olan enayiler de "elbet çağırırlar" diye bekliyor saatlerce.

Duvarlarda "eğitici" posterler: Böbrek dalak safra kesesi resimleri. Ve oraya gelen insanları insan gibi değil de safra gibi gören küt bir algı duvarı.

Bu duvara umutsuzca lâf anlatmaya çabalıyorsun.

* * *

Başka bir sağlık kuruluşunda bölüm şefliği yapan bir akrabama anlattım durumu. Dedi ki:

"Sağlık Bakanlığı 1 Temmuz'dan itibaren yolsuzlukları önlemek için artık hastanelerin tahlil ilâç şu bu masraflarını ödememeye başladı ya, ondan bu tavırlar. Hasta gelsin dilini göstersin gitsin, hastanenin kasasından tek kuruş para çıkmasın istiyorlar. Ölecekse de gitsin evinde ölsün zihniyetiyle bakıyorlar gelenlere."

* * *

Ölmüşüz zaten. Ruhumuza fatiha.

O binalardan içeri girdiğinde köpek muamelesi görmeye, salak yerine konmaya, kendini kötü hissetmeye, kuyruklardan kuyruk beğenmeye razıysan ne güzel. Sıraya gir. Bekle.

Yoksa git, eceli gelmiş kedi gibi bir çalının altında sessizce ölmeye yat, kimin umurunda?

Doktorunu Ferrari arabada gezdiremeyen hasta iyileşecek de ne olacak?

Yorumlar

Üfürmek kolay, sağlık personelinin sorunları hakkında bir yazı yazabildin mi? Sanmıyorum, yazabilmen için çocuğunun doktor olması lâzım. Bunlar bizim insanlarımız, bu sistemle bu kadar. Doktor olsaydın sen de farklı olmazdın, olamazdın. Çünkü benden daha iyi, daha dürüst, daha akıllı bir insan değilsin.

Ayhan Erol - 4 Aralık 2008 (08:34)

Sizden daha iyi, daha dürüst, daha akıllı bir insan mıyım bilemiyorum. Ama sizden daha terbiyeli olduğum kesin.

Her camia ya da meslek grubu eleştirilebilir. Bu eleştirilere verilebilecek en uygun yanıt, her halde küstahlaşmak, eleştiriyi yapana efelenmek değildir.

Gazeteler ve televizyon kanalları neredeyse her gün doktor hataları ve sağlık sisteminin çürümüşlüğünü belgeleyen haberlerle dolup taşarken hâlâ "bizim hiç kusurumuz yok" demek, olsa olsa mizahi bir skeç konusu olabilir.

Eğer bu kadar hazımsızsanız işiniz zor. İnternet ve yazılı görsel basın tekzip etmeye yetişemeyeceğiniz kadar bol malzemeyle dolu asıl sizin "üfürdüğünüzü" kanıtlayan.

Necdet Şen - 4 Aralık 2008 (10:10)

Ayhan Erol ölçmüş, biçmiş, tartmış yazmış yazısını abilerim, ablalarım. Bu konuda elindeki veri şu: Doktor felç edebilir.

"Doktor tıpta okurdu, tıp bilmezdi. Ben şahsen doktora iğne yaptırmam. Pratiği yok, damarı tutturamaz, felç edebilir."
'Çok okuyan arkadaşlar şimdi sefilleri oynuyor' (Radikal)

… diyen başbakanla…

"Bir kere bizde doktorlar normalin üzerinde bir para hırsına sahip. Doktorluğun bizim milletin bildiği en kısa yoldan zengin olma yolu oluşudur. Ama bu hiç bir millette ve hiç bir meslek grubunda bizim milletimizdeki doktorlar arasındaki yoğunlukta değildir. Çünkü doktorluk seçilirken bizde esas motivasyon, esas güdü kısa zamanda para kazanmak ve çok para kazanmak duygusudur. Bu zeki doktorların tabiatıyla kendilerini herkesten üstün görmeleridir. Daha doğrusu onlar kendilerinden başkalarını adam yerine koymazlar. Devlet hastanelerinde hemşire sizi azarlar. Hastabakıcı itip kakar."
Bir valinin gözünden: Ülkemizde sağlık alanında arayışlar (Erdoğan Bektaş - SD Platform)

… diyen devletin valisi ile de paylaşıp, hatırlatmasını diler, hürmetle selâmlarım.

Dr. Dertli Dermanî - 4 Aralık 2008 (15:45)

Ayhan Erol'lar her yerde, şaşırmamalıyız. Apartman'da yönetici olunca yavrulayan kedileri atarlar. Öğretmen olunca dayak, subay olunca tekme atarlar. Sistem böyledir, onlar ne yapsın? Bize dokunmayan yılan da olsa bin yıl yaşasın. Bizim yetiştirdiğimiz çocuklar Avrupa'da iyi doktor olsun gidemeyenler burada canımıza okusun. Sistem meselesi naparsınız…

İlker Gökçen - 6 Aralık 2008 (05:54)

İnsanın gerçekler bu kadar ayan beyan ortadayken ve mızrak artık çuvala sığdırılamazken böyle kör kör gözüm parmağına bir demagojiyle topa girmesi için her halde ar damarının çatlamış olması lâzım.

Hastalanma ihtimalimizi ve uzman hekimler tarafından sağaltılma ihtiyacımızı bir "fırsat" olarak gören ve eline düşen hastayı yolunacak kaz gibi algılayan tüm sağlık personeli bu yazının kapsama alanınına girer.

Mesleğini namusluca yapan ve hekimliğin aynı zamanda kendini insanlığa adamak olduğunun bilincinde olan tüm hekimler ise başımızın tacıdır.

30 yılı aşkın zamandır başta basın camiası -en başta da kendim- olmak üzere, gördüğüm yanlışları dile getiriyorum. Bunu yaparken de amacım, kelle koparmak değil, "daha iyisi nasıl olabilir" sorusuna yanıt aramak.

Yazıp çizdiklerim bugüne kadar feministinden devsolcusuna, cumhurbaşkanından ergenekoncusuna kadar birçok kesimin öfke ve tehditlerine mazhar oldu. Ama hiç biri kendilerini dokunulmaz addeden -ya da zanneden- bir kısım sağlık çalışanının takındığı çirkefliğe varan tavrı göstermedi. Onların durakladıkları bir sağduyu eşiği vardı yine de.

Ama yukarıda "üfürdüğümü" yazan muhterem ve benzerlerinin bu racon kesme telâşına bakınca, onların bu eşiğin farkında bile olmadıklarını düşünüyorum.

Bu yazı Star gazetesinde yayınlandığında sağlık sektöründeki bazı sendikalar ortalığı velveleye verip "protesto" çağrıları yaptılar. O da yetmedi, neredeyse bütün illerde savcılıklara ayrı ayrı suç duyurusunda bulundular. Sormak lâzım: Şu ana kadar bir tane savcının bile bu suç duyurularını ciddiye alıp soruşturma açmamış olmaması, yeterince anlamlı bir cevap değil mi zaten kendilerine?

Acaba kimmiş "üfüren"? Öğrendik mi? Kimmiş sözüne şikâyetine iddiasına değer verilmeyen?

Necdet Şen - 6 Aralık 2008 (12:50)

Tam da "erkek güçlü kadın sevmez/istemez" püfürük paradigması temelinde iktidar ilişkilerine dair bir şeyler yazarken Necdet Şen'in yukarıdaki yorumuyla şahane bir orta geldi.

Doktorlar kadar meslek şövenisti bir cemaat daha bilmiyorum. Bu meslek erbabının meyhanede bile kendilerini tanıtırken ben "Doktor filânca" diye isimlerinin başına "Doktor" rütbesini takmaları her zaman kafamı kurcalayan bir mevzu oldu. Ne zaman kendini böyle tanıtan bir meslek erbabıyla karşılaşsam, içimden hep "Doktorluğun beni ilgilendirmiyor, adamlığın kaç kuruş eder" diye sormak gelir. İsminin başına meslek rütbesini takarak kendini tanıtmak "bir derdin varsa veya ihtiyacın olursa, bak ben doktorum ve her an yardım etmeye hazırım" mesajı taşımadığına göre acaba ne anlama geliyor? Umarım "bana bak! Ben doktorum ve ayrıcalıklıyım. Bana her an yolun düşebilir. Bana kayıtsız şartsız saygı göster. Ayrıca, bu kutsal bir meslektir" babında bazı mesajlar taşımıyordur. Yani, bir nevi iktidar arayışı değildir.

Bu memlekette bir şeyleri sorgulanmaz/tartışılmaz kılmak istiyorsanız, başına "kutsal" sıfatını takın yeter. Böylece insan aklına da prangayı vurmuş olursunuz.

"Kutsiyet" atfedilen bir şeye lâf etmek hiç biz sıradan fanilerin haddine düşer mi?

Kâmuran Kızlak - 7 Aralık 2008 (17:55)

- Bir doktor bile (doktorların güvenilmez olduğundan) şikâyet ediyorsa halk ne yapsın?

- Halk da zaten bu yüzden ilaca, doktora, aşıya güvenmiyor. Cincilere, üfürükçülere, muskacılara, otçulara, çöpçülere, kırıkçılara, çıkıkçılara rağbet neden bu kadar artıyor sanıyorsunuz?

- Meslektaşlarınız nasıl bakıyor yazıp ettiklerinize?

- İçlerinde 'Böyle gelmiş böyle gider' ve 'Alan memnun satan memnun, sana ne oluyor?' diye düşünenler de var. 'Hocam ekmeğimizle oynama n'olur' diyenler de oluyor. 'Havai'de havyar yerken iyiydi şimdi ne oldu sana?' tarzında sorular da geliyor tabii ki. Ama durumu en iyi 'Hocam, yeni kitabınız çıkmış. Acaba hangi firma dağıtıyor?' diye soran bir elektronik posta anlatıyor.

'Adamın biri doktora gitmiş, gidiş o gidiş!' (Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta - Zaman)

Dr. Hıfzı Sıhha - 22 Kasım 2009 (17:15)

Yazının sonunda söylemem gerekeni başında söyleyeyim de meramım güme gitmesin:

"Sizin şu eleştiriniz var ya usta, eleştirilerin şahıdır."

Okurken dahi kendini o merdivenlerde koştururken, yahut kapılarda azarlanırken bulmayanlar-şeytan kulağına kurşun- üç kere tahtaya vursunlar, henüz o hastanelere hiç yolu düşmemiş demektir. Kutsal, mübarek, kahraman gibi kavramların arkasına saklayarak bir türlü yüzleşmek istemedigimiz hastalıklarımızdan biri-belki de en acili- ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.

"Bu sistemle bu kadar" diye savunma yapan bir yorum var hemen yazının altında. En büyük yalanlarımızdan biridir o. Yaklaşık otuz yıldır buralardayım, şunu gördüm:

İşlerın tıkır-tıkır yürümesindeki büyük sır, sistemden ziyade çalışma temposudur. Dünyanın en süzme sistemlerini ithal etsek dahi, iki yılda elimizde perişan olur.

Duvarcı ustasından biraz daha hallice maaş alan doktorların, bir yılı aşkın grevine rağmen, sizin şu resmîni çizdiğiniz manzaraların bir teki bile yaşanmadı buralarda. Ne sistemden(!) daha fazla para koparabildiler, ne de işlerini aksattılar.

Muzaffer Terzi - 10 Mart 2010 (23:45)

Sağlık camiasına yönelik içeriden bir eleştiri. Üstelik, eleştiriyi yapan kişi (Prof. Dr.) vefat etmiş. Yani "hele bir elimize düş, görürsün gününü" denilebilecek bir durum kalmamış.

Haberden bir bölüm:

İstanbul'un büyük üniversite hastanelerinden birinde kulak burun boğaz onkolojisiyle uğraşan bir doktordan randevu alan Yalman, tümör konseyinde yaşadıklarını şöyle anlattı:

"İçeri çağrıldığımda orada bulunan hiç bir doktor bırakın geçmiş olsun demeyi, yüzüme dahi bakmadı. Doktorum filmleri negatoskopa yerleştirdi, herkes büyük bir dikkatle onları izledi ve ameliyatın ne derece radikal yapılacağı konusunda karar verdiler. En son olarak da radyasyon onkoloğu olduğunu sandığım hoca, o bölgeye radyasyon verebileceğini ama gözün zarar görme olasılığının yüksek olduğunu söyledi. Hakkımda bu kararlar alınıp, elime anestezi muayene kâğıdı tutuşturulana kadar donmuş bir şekilde olanları izledim. Başıma gelenlerin şokunu yaşarken, bir de hastalanan doktor olarak ne kadar değersiz olduğumu düşündüm. Oysa onkolojiyle uğraşan doktorların ve sağlık çalışanlarının söyledikleri ilk söz, bu hastalıkta moral motivasyonun çok önemli olduğu değil midir?"

Doktordan meslekdaşlarına acı vasiyet (Radikal)

Mensubu olduğu camiayı kendi zayıf egosuyla özdeşleştirip, camianın herhangi bir hatasıyla ilgili yapılan her eleştiriye, öfke ve nefretle tepki gösteren insanlara ithaf olunur.

Durmuş Düşünür - 14 Mart 2012 (12:21)

Hiçbir meslek kutsal değildir. İlle de bir kutsallık aramak gerekiyorsa, o da şöyle olur: Mesleğinin gereğini yerine getirdiğinde, eğer doğru dürüst bir insansan zaten için huzur ve mutlulukla dolar. Tam tersine, eğer pisliğin tekiysen; her yolu mübah görür, her yeri babanın çiftliği zannedersin.

Ben hastane binalarını ve orada çalışanları topluma karşı birleşmiş bir bütün gibi algılıyorum. Demek istediğim şu: Doktorundan tutun da, en alt kademesine kadar tamamı kendilerini toplumun kurtarıcıları gibi görüyorlar ve kendilerine bu şekil bir kudsiyet atfediyorlar. Her biri kendisini toplumun en önemli kirişi ve kolonu olarak görüyor. Karşılarına gelenler sanki hastalar değil de en azılı suçlular.

Hastaneye gidip de kavga etmediğim, kendimi kötü hissetmediğim ve üzülmediğim çok nadir zamanlar olmuştur. Yazının hemen altında eleştiriye soyunan kabile üfürükçüsü inşallah gerçekten hastalanıp da bir deva bulma arayışına girmez. O zaman göreceğim ben onun üfürükçülüğünü.

Saim Yardımcı - 1 Kasım 2012 (16:30)

Sayın Şen, duygularıma tercüman olmuşsunuz. Hastanelerde canıyla uğraşan insanların bir de sağlık çalışanlarınca aşağılanması, hor görülmesi gerçekten katlanılabilir bir durum değil.Bana göre doktorluk ve benzeri meslek seçenler cukkayı doldurma hevesi ile değil insan sevgisi ile hareket etmeli.

Hep duyarım doktor arkadaşlardan "Bizim meslekte duygusal olursan kafayı yersin " diye… E sen balatayı sıyırmayasın diye geleni yürüyen kadavra kabul edip adam yerine bile koymazsan olmaz ki!

Bir doktor arkadaşım sosyal paylaşım sitesinde durumuna "Tatil bitti. Şimdi kim uğraşacak bilmem neyini şeyettiğim hastalarla" yazdığı için kavga ettim. Ve ona arka çıkan meslekdaşlarının hışmına uğradım. "Yok efendim bizim çalışma şartlarımız şöyle, elin cahiline lâf anlatmak böyle, ücretimiz öyle… Sıkıysa sen gel doktorluk yap!" gibi cümlelere maruz kaldım.

Kardeşim, a benim güzel kardeşim tıp fakültesine girerken bunları öngöremedin mi? Senin yanlış meslek tercihinin cezasını bizler mi çekmek zorundayız?

Söylesem Tesiri Yok - 8 Ekim 2013 (15:45)

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

80
Derkenar'da     Google'da   ARA