Patronsuz Medya

Gazetede çizer olmak nasıl bir şey?

Necdet Şen - 8 Temmuz 2008  


Çok eskiden kalma bir gelenektir, gazeteler sayfalarında bol bol çizgi roman ve karikatür yayınlamak isterler.

Çünkü bilinir ki, en ciddi okurun bile gözü ilk önce çizgiye kayar.

Ama aksi gibi, karikatürist ve çizgi romancı da öyle kolay yetişen biri değildir. Az bulunur.

Mevcutların da ekseriyetinin entelektüel kalibresi lombak dombak guppiri guppak seviyesindedir.

Bu kadar nadir bulunan çizerin gazetelerde el üstünde tutulduğunu zanneden varsa yanılır.

Gazete mutfaklarında koşuşturan teknik zevat için çizgi, yer darlığı durumunda gözden ilk çıkarılan safra kabilinden bir şeydir.

Gerçi iyi bir gazete yöneticisi çizginin değerinin farkındadır, ama mutfaktaki teknik personel çizgiyi yama olarak algılar.

Bu algıyla sınırlanmış kişi, örneğin, basılmasa da olabilecek alâlade bir fotografı sayfaya kocaman açabilmek adına çizerin gün boyunca kıvrana kıvrana ortaya çıkardığı çizimi kibrit kutusu kadar küçültebilir.

O kadar küçültülünce çizgiler kopar, renkler bulaşır ve ortada sadece ne olduğu anlaşılamayan pis bir leke kalır, ama kimin umurunda?

Belki ilk mektepte okuyan ve boş vakitlerinde karikatür-marikatür çiziktiren bir çocuğu vardır sayfa memurunun. Hafife alır çizgiyi. Ivır zıvır olarak görür.

Gazete çizeri, üç beş kişinin okuduğu rutin haberlere bile nedense hep çizerin alanını daraltarak yer açmaya çalışan gazete mutfaklarıyla boğuşarak tüketir enerjisini.

O doğradıkları şeyin nasıl bir birikim+yetenek+emek toplamı olduğunu idrak edebilecek donanımda olduğu şüphe götürür ara kadrolar, gazetelerin giderek kupkuru tatsız tuzsuz kâğıt tomarlarına dönüşmesinin esbabı mucibelerinden biridir.

Bu hoyratlığa tepki göstersen adın "huysuz"a çıkar, içine atsan tamiri güç hasarlarla baş başa kalakalırsın.

Kalemin istediği kadar kuvvetli olsun, eğer bir de çizerlik yönün varsa senden ısrarla çizgi de istenecektir, hatta öncelikle çizgi istenecektir ve o çizgilere mutfaktaki telâşlı birileri tarafından ısrarla çöp muamelesi yapılacaktır.

Ben bu yüzden çizerliği bıraktım yıllar önce.

Gazeteleri de bu yüzden bıraktım.

O gün bu gündür çizgilerimle aramdaki küslüğü ortadan kaldırmak için inandırıcı bir neden bulamıyorum.

Niye buradayım, onu da çok iyi bilemiyorum.

Gazetelerin ağır silâhlara dönüştüğü ve fikir emekçisinin tahrip kapasitesi kadar değer taşıdığı bir ülkede simyacılığa heveslenmenin ne anlamı var, açıklayamıyorum.

Bazen bu tür nafile işlerle vakit harcamak yerine oturup kitap mı yazsam diyorum.

Örneğin, bir çizgi romancı en verimli olabileceği çağında neden ansızın basıp gider ve neden hamağında sallanan bir avare olmak medya starı olmaktan daha cazip gelir insana, meraklısına bunları anlatsam…

Gerçi Hızlı Gazeteci'nin okurları bunları az çok biliyor da, ilk kez okuyanlar için ibret verici bir hikâye olabilir.

Yorumlar

Tüm yazıları sırayla okudum ve şunu fark ettim. Yazmaya başladıktan 8 gün sonra gazeteden soğumuş ve "gideceğinizi" onlara haber vermişsiniz. Bunu daha açık ne kadar anlatabilirmişsiniz, bilmiyorum.

Yine de anlayamamışlar belli ki…

Güliz Aktuğ - 27 Kasım 2008 (03:30)

Sıkı bir Hızlı Gazeteci takipçisiyim. Yıllar önce yazıp çizmekten vazgeçip köşenize çekildiğinizden beri hep "Necdet Şen yazıp çizmeye yeniden başlasa" der dururum. Çevremdeki arkadaşlarımla da konuşuruz bazen. Onlar da aynı şeyleri söylüyorlar.

Derkenar'daki yazılarınızı tabii ki takip ediyorum ama bu yazıların sınırlı sayıda insana ulaşması bana haksızlık gibi geliyor. Bir bu sitedeki derinliğe bir de çok satışlı gazetelere bakınca aradaki fark beni sinirlendiriyor.

Basında gerçekten aykırı bir ses, bir görüş gitgide azaldı. Siz o seslerden birisiydiniz. Hatta bence en cesuruydunuz. Ama buradaki yazılarınızı okudukça anlıyorum ki gazetede çizer olmak bizim tahmin edemediğimiz bir sürü komplikasyonu da beraberinde getiriyor. Çok üzücü. Keşke bu ülkede sizin de çalışmayı isteyeceğiniz bir gazete, bir dergi, namuslu bir yayın organı olsaydı.

Sizi özlüyoruz. Lütfen bunu dikkate alın…

Erdoğan Durak - 27 Şubat 2009 (11:12)

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

76
Derkenar'da     Google'da   ARA