Patronsuz Medya

Ceset Pornografisi

Necdet Şen - 22 Temmuz 2008  


1970 yılında Handan Cinayeti ile başladı basınımızdaki bu ölümcül hastalık.

Katledilmiş genç bir kızın yarı çıplak fotografını manşetten yarım sayfaya açarak gün içinde ikinci baskı yapan Günaydın gazetesi, bu haberle hem en çok satan gazete ünvanını Hürriyet'in elinden kaptı, hem de Türkiye basınında bir türlü tasfiye edilemeyen bir nekrofili (ölü sevicilik) istismarının fitilini ateşledi.

14 yaşındaydım. Mahalledeki bazı yaşıtlarımın o gazeteyle tuvaletlere kapanışlarını ve birazdan bet beniz soluk dışarı çıkmalarını unutamıyorum.

* * *

Seksenli yıllarda, sevgilisi tarafından onlarca bıçak darbesiyle öldürülen sinema oyuncusu Feri Cansel'in morgdaki delik deşik edilmiş çıplak cesetinin fotograflarıyla doruğa tırmandı bu istismar.

Üzerini kapatan kanlı örtü çekilmiş ve son bir kez "sanatını" sergilemesi sağlanmıştı müteveffa seks filmi yıldızının.

Morg bekçisini kandırarak bu pozları çekmeyi başaran muhabire el altından prim ödemişti gazete yönetimi.

* * *

On küsur yıl önce çalıştığım bir gazetede yayınlanan bir trafik kazası haberinde, sedyeyle hastaneye götürülmekte olan yarı baygın haldeki ünlü kadın yazarımızın -görülmesini hiç de istemeyeceği- orası burası açılmış fotografını eleştirdiğimde, "böyle fotografı buldum mu kaçırmam" diyen yazı işleri müdürü arkadaşı ibretle anımsıyorum.

Neden "pornografi" diyorum?

Pornografi sözcüğünü kullanmam bazılarına çok sert gelebilir. Çünkü bu sözcük, gündelik dilde yaygın olarak"tahrik etmek amacıyla yayınlanan açık saçık görüntüler" anlamında kullanılsa da, aslında "tiraj ya da reyting beklentisiyle kişilerin mahrem hayatlarını onların rızası olmaksızın kamusal alanda teşhir etmek" diye de genişletilebilir.

O zaman sadece çıplak bedenler değil, şiddete maruz kalmış insanlar, kaza savaş terör kurbanları, kan revan da bu tanımın kapsama alanına girer.

Böyle fotografların, örneğin mahkemede delil olarak sunulmasına her halde kimsenin itirazı olmaz. Ama evlerimize giren ve savunmasız insanlara dolaysız ulaşabilen yayınlardaki bilinç altımıza yönelik bu tarz saldırılar toplumu sakatlar.

Kaldı ki, internetin, şifreli kanalların, DVD'nin sınır tanınmayan bir yaygınlık kazandığı zamanda, bir gazete ya da televizyon böyle görüntülerle tiraj/reyting alsa ne olur? Kim değer verir öyle yayın organına?

Magazin nerede başlar nerede biter?

Örneğin, bir sahil kasabasında denize giren bir kadının görüntüsünün tele objektiflerle gizlice çekilip gazeteye basılması ne kadar doğrudur?

Yıllardan beri tartışılıyor. Bir türlü karara bağlanamadı. Bu soruya magazincinin verdiği cevap başka mağdur edileninki başka.

Magazinciler ve bu tarz sakaleti sayfalarına taşıyan gazete mutfakları yaptıkları işi çoğunlukla "onlar zaten fotograflarının çekilmesini istedikleri için oradalar" diyerek savunuyorlar.

* * *

Peki ama bir kaza ya da darp sonrasında bilincini yitirdiği için orası burası açılmış insan da "gazetede resmim çıksın" diye mi açar kendini?

Örneğin, dünkü gazetelerde yer alan haberde kocası tarafından 15 kez bıçaklanarak öldürülen o zavallı kadın da meşhur olmak için mi poz verdi son nefesinde kameralara?

Öldürülmüş bir kadının zaten kapalı olan göğüslerini mozaikleyip hiçliğe bakan ölü yüzünü sergilemek nasıl bir kurnazlık?

* * *

Ölüm döşeğindeki Kuddusi Okkır'ın tüyler ürperten görüntüsünü basan gazeteler ve tekrar tekrar göstererek gözümüze sokan televizyon kanalları bir "haksızlığın" altını çizerken, aslında pornografi yaptıklarının farkında değiller mi?

* * *

Böyle görüntülerin insan zihnine bir kez kazındıktan sonra bir daha gitmeyeceğini ve hangi siyasal bağlam içinde sunulduğunun bilinç altımızda pek bir kıymeti harbiyesinin bulunmayacağını bilmiyorlar mı?

Bu tarz fotografları habercilik refleksiyle sayfalara koymadan önce bir kez daha düşünmek gerekmez mi?

O resimde ölüm ya da acz anı teşhir edilen kişi ya kendi yakınımız olsa ne hissederiz?

Ya o fotograftaki kişi biz olsak, örneğin amansız bir hastalığın pençesinde erim erim erirken o insanlıktan çıkmış halimiz cümle aleme teşhir edilse, bunu yapana hakkımızı helâl eder miyiz?

Ya kazaen de olsa o tarz bir resme bakan insanların kâbuslarında benzer irkiltici görüntülerle dehşete kapılacağını bilmek bizi üzmez mi?

* * *

Galiba medya yöneticilerinin (ama özellikle de televizyon yöneticilerinin) çok yoğun memleket meselelerinin arasında bir de bu tarz sorulara cevap aramaları gerekiyor.

diYorum

 

Necdet Şen neler yazdı?

80
Derkenar'da     Google'da   ARA