Non, je ne suis jamais seul avec ma solitude.
(Heh, heh! Fransızca'yı Galatasaray Lisesi mezunlarına bırakmayacağız herhalde.)
Olmadı. Yalnızlık üstüne birkaç satır yazmazsam rahatlayamayacağım. Herkes kendi yalnızlığını yaşıyor. Yani tıpkı gönül işlerinde olduğu gibi, yalnızlık konusunda da bir formül yok; yoğurdu bildiğin gibi yiyeceksin.
Önemli olan, yalnızlıkla terkedilmişlik arasındaki o karanlık bölgede boğulmamak, "kalabalık" günlerinle, o günlerden kalmış hesaplarla uğraşmamak. Çünkü yalnızlık başkalarını değil, kendini özlemesi, kendindeki mükemmelliği aramasıdır kişinin. Hatta Tanrı'yı araması, ona bir adım daha yaklaşmasıdır. O hep yalnız olana yaklaşmak, onu daha iyi anlayabilmek değilse amaç, meselâ Doğu felsefesinde aylarca, yıllarca bir hücreye kapanmanın ne gibi bir nedeni olabilir?
Günümüzde farklı elbette. "Gönüllü" yalnızlık çok az insanın harcı. Dışarıda ister "gürül gürül" de, ister "paldır küldür", bir hayat varken ve o hayatın nimetlerinin de hayatta "aslolan" olduğu öğretilmişken sana, tüm bunlardan uzakta kalmak, hepsini tekmeleyebilmek her delikanlının da harcı değil; zaten şart da değil. Gönüllü olman gerekmiyor. O kadar çok terkedilmiş, aşk, meşk, gönül işlerinde yenilmiş insan var ki son zamanlarda; yalnızlık nüfus patlaması geçiriyor. Üstelik işçi sınıfı bile birleşir, üretim araçlarını eline geçirir, devleti ortadan kaldırır belki ama yalnızlar birleşmez. Zaten DÜNYANIN TÜM YALNIZLARI, BİRLEŞİN! gibi bir slogan da, eşyanın tabiatına uymaz.
Bu nedenle, çekeceksin. Ya çekeceksin ya da yalnızlıktan korktuğun için "meclisi" severmiş gibi yapacaksın. Aslında hoşlanmadığın insanlarla rakı sofrasına çökecek, derdini anlatabilmek için dert dinleyecek, kabul görmek için boktan esprilere gülecek, oyunu kurallarına göre oynayacak, hayatı tabelâya göre yaşayacaksın. Derdin, maça kızını kol altındakine yedirmek olacak. Bütün hayat da iki çek, bir yat düzeninde, kitabına uygun olarak geçecek. Çünkü yalnızlık ayıptır. Yalnız olanlar da kavgacı, huzursuz, ekşimiş, rendelenmiş insanlardır. Bak, şurada ne güzel oturmak varken evlerine kapanır, duvar kâğıtlarındaki desenleri insan yüzüne, yelkenliye falan benzetirler. Çoğu da işe yaramaz adamlardır. İşe yaramadıkları için de aramaya değmezler.
Farkına varmayacaksın yalnızların. Yalnız diye farkına vardıkların, "çok yalnızım" diye her fırsatta zırlayan, yalnız kalabilmek için kalabalıkları seçen, aslında yalnızlığı da bir pazarlık malzemesi olarak kullananlar olacak. Sen onun sözümona yaralarını sararken, o da senin kulunçlarını kıracak.
Ben memnunum yalnızlığımdan. Arada bir yakınsam da, oynamadan sürdürebiliyorum yaşamımı. Biliyorum, gerçekten yalnız ve yalnızlıktan kurtulmak için çabalayan çok insan var yeryüzünde. Bu da benim "özel" olmadığımı, bu dünyada, bu kurallarla yaşamayı beceremeyen milyonlarca insandan biri olduğumu gösteriyor bana. "Yalnızlık güzeldir ama insan, ona yalnızlığın güzel olduğunu söyleyen birine ihtiyaç duyar" demiş Balzac, belki de bunun için arada sırada karışıyorum insanların arasına. Bunu söylemeseler bile, yaşadıklarım her seferinde nasıl olsa öğretiyor yalnızlığın "güzel" olduğunu.
Eskiden korkardım, şimdi korkmuyorum da yalnızlığımdan. Ekmek parası kazanmak için taksi kullanıyor ve asıl yalnızlığı o zaman görüyorum. Çiftler biniyor kullandığım arabaya. Eğlenceden, dost ziyaretinden, meyhaneden falan dönüyorlar. Öyle, konuşmadan yol alıyoruz. Birbirlerine hiç bir şey söylemiyor, hiç bir şey anlatmıyorlar. İşte asıl ve korkulacak yalnızlık, iki insanın birbirine söyleyecek sözü olmamasıdır.
Ne garip, en çok böylelerini görünce yalnız hissediyorum kendimi. Hatta yalnız da değil, kimsesiz… En çok böyle anlarımda eskilerde kalmış, ya da bu dünyadan göçüp gitmiş bir dostu, sevdiğim bir kadını veya saçlarımı okşayan bir eli, uzaklarda oldukları için hep bir şeylerin eksik olduğu "yeni" dostlarımı özlüyorum. Ve en çok böyle anlarda, dostlarımın o kadar da uzak olmadığını düşünüyor, sevgiyi metreyle ölçme sazanlığından sıyrılıyorum.
Moustaki haklı: Non, je ne suis jamais seul avec ma solitude…
Yalnızlığımla hiç başbaşa kalamıyorum. Epey şanslı bir herifim galiba.
"Yalnızlık" denince, bizim yerli Moustaki'miz Tanju Okan'ı da unutmamak lâzım. Ne diyordu üstat?
"Benim en iyi dostum içkim sigaram
Onlar da terkederdi olmasa param…"
Herkes yalnızlığı kendi meşrebince yaşıyor galiba.
Erhan Ümit - 9 Ağustos 2009 (15:27)
Saygıyla eğiliyorum önünde. Mekanın cennet olsun.
Yalnızlık güzel şeydir. Yaralanmazsın, iki yüzlü 'dost'ların zarar vermesi mümkün değildir. Bitmeyen bir yarış yoktur orda. Kendini daha iyi tanıma fırsatı bulursun.
Evet dediğin gibi tanrıyı araması, bir adım daha yaklaşmasıdır. Ama öncelikle farketmesidir tanrıyı.
Havva Özkara - 27 Nisan 2011 (15:11)
İşte asıl ve korkulacak yalnızlık, iki insanın birbirine söyleyecek sözü olmamasıdır.
(Yaşamda) derdin, maça kızını kol altındakine yedirmek olacak.
O kadar çok terk edilmiş, aşk, meşk, gönül işlerinde yenilmiş insan var ki son zamanlarda; yalnızlık nüfus patlaması geçiriyor.
Ustayı hatmetmeye devam… O şimdi kabrinde yalnıız değil Rabbimizle beraber.
Sadık Dal - 13 Ekim 2012 (09:29)
Ali Türkan neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.