Patronsuz Medya

Beni Türk berberlerine emanet ediniz

Ali Türkan - 28 Temmuz 2001  


Merhaba Necdet…

Bu kendini "suçlu hissetme" tripleri, çocukluğumdan beri oldukça yoğun bir biçimde vardır bünyemde. Anlatmıştım, kendi çocuklarım da dahil, kimseye, "bi bardak su getir" falan gibi şeyler söyleyemem.

İnsanları zahmete sokmayı sevmiyorum. Fakat bunun altında "babam benim yüzümden kaçtı, bankalar benim yüzümden battı" türünden vicdan azapları yatmıyor. Yalnızca aklımla bulduklarımı, doğru olduğuna inandığım şeyleri yaşamıma geçirmeye çalışıyorum. Çevremde o kadar çok, güzel şeyler söyleyip aksini yapan insan oldu ki, onlara benzememeye çalışıyorum.

En tahammül edemediğim şey, talkını verip salkım yutma olayı. Hani bir mektubumda "insanlar kötülük yapmaktan değil de, kötülüklerinin ortaya çıkmasından korkuyor" diye yazmıştım ya, onun gibi bir şey. Bok yememeye özen gösteriyorum ama boku yediğim zaman da adını böyle koymaktan çekinmiyorum. Ben "asri zaman peygamberliğine" kafayı taktım kısacası.

İyilik denen şeyin, çok az insanda bilinçli tercih sonucunda oluşabileceğini biliyorum. Kavga etmemenin korkaklıktan, kalp kırmamanın kırılma korkusundan, herkese yardım elini uzatmanın da o geberesi beğenilme arzusundan kaynaklandığını biliyorum. İyilik zayıfların işidir büyük oranda. Ve o zayıfların "erk" denilen şeyi ellerine geçirince nasıl değiştiklerine, canavarlaştıklarına da sık sık şahit oldum. Erk beni ilgilendirmiyor. Ben içimde var olan kötülükle boğuşuyorum sürekli. Hem kendime, hem de ilgilenenlere bunun "tercih" edilebileceğini göstermek istiyorum sanırım. Çünkü şeytan kazandı abiciğim. Tarihin hiç bir kesitinde bu kadar başarılı olmamıştı. Tanrı gerçekten öldü. Eh, aramız iyi olmasa da, mazlumu savunmamak bana yakışmaz.

Neyse…

Az önce berberdeydim ve onu anlatmak için buraya gelmiştim ki, mektubun geldi.

Bu akşam oğlanın sünnetini kutlamak için eş, dost, akraba bir araya geleceğiz diye bizim semtin ana caddesindeki bir berbere daldım. Yılda bir giderim ama mutlaka Türk berberlere giderim. Hem saçla birlikte sakal tıraşı oluyorum (Alman berberlerin çoğu bilmez. N'apayım ben öyle berberi?) hem yaş ilerledikçe iyice artmaya başlayan kulağımdaki, burnumdaki tüyleri falan alıyorlar; komple muamele yani.

İçerde 18 - 19 yaşlarında birkaç genç var. Esmer, kara kuru, "bizden" gençler. Hepsinin saç tıraşı aynı. Tepede bir tutam, şerit gibi bir saç bırakmışlar, kellenin gerisi bir numara. Hani şu Amerikan "GI" larının tıraşı var ya, onun aynısı. Tıraş aynı da, kafa farklı. Biz Türkler'in kafa yapısı her yerde belli eder kendini. Artık bebekken kundaklanıp sırt üstü yatırıldığımızdan mıdır, yoksa bu "ırka" özgü özelliklerden midir bilmiyorum ama kafamız tepeden enseye kadar hiç kavis yapmadan düz bir şekilde iner. Sanırım Anadolu'da "söbü kafa" deniliyor bu duruma. Kafa böyle olunca, o model saç da at sikine kelebek konmuş gibi duruyor. Çünkü model, arkası bombeli kafalar için düşünülmüş.

Dayanamayıp takıldım çocuklara. Öyle aşağılar gibi değil de, tatlı tarafından. Epey eğlendik.

* * *

Hastane anısı

Aklıma felç yüzünden hastanede yattığım günler ve oda arkadaşlarım geldi.

O zamanlar Türkler'in yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg semtinde oturuyordum. Yattığım hastane de orada. Beni, hiç istemediğim halde, altı kişilik bir odaya koydular. Yatakların ikisi boş, diğerlerinde II. Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi'nde, yani Sovyetler'de savaşmış, sonra da esir düşmüş iki nursuz pinpon var, birinde de başka bir semtte oturan ama Kreuzberg'de araba kazası geçirdiği için bu hastaneye getirilmiş bir "skinhead" yatıyor. Epey genç, sevimsiz bir it.

Sanırım ben hastaneye yatmadan önce hastanede çalışanlar ve oda arkadaşlarım epey işlemişler serseriyi, Türkleri tanıma, sevme gibi bir eğilim başlamış onda da. Hemen olaya el koyup anasını ağlatmaya başladım. Tartışmak, danışmak istediği her konuya, en hafifinden "siktir lan" gibi bir yanıt alıyordu benden.

İki gün sonra, kavgada iki bacağı da kırılmış bir Türk çocuğunu getirdiler odaya. Herif gerçek bir milliyetçi ve acaip paranoyak. Hemşirelerin verdikleri ağrı kesici hapı yutar gibi yapıp zulaladı hemen (gözümden kaçmamıştı, sonra "bu Almanlar adamı zehirler abi" dedi). Bunu gördüm ama nedenini bilmiyorum elbette. Hapçı falan sandım.

Gece uyuyorum, fısıl sısıl sesler geliyor. Kulağımdaki tıkaçları çıkardım, bizimki, "Tanrı Türk'ü korusun, şehitler ölmez vatan bölünmez" diye celâlleniyor kendi kendine. "Sus ulan göt" dedim, oralı değil; trans halinde. Bacaklar tutmuyor ki, yerimden kalkıp iki tane patlatayım.

Ben ertesi gün bizim faşoyla, Alman faşosu birbirini yiyecek, olay çıkacak diye keyifli keyifli beklerken, bu iki lale dost olup bir de bana karşı ittifak kurmaya kalktılar. Ama sözümü de dinliyorlar. Kitap okurken bi "susun lan!" diye bağırıyorum ve anında muhabbet kesiliyor. Bazen de sıkıntıdan dinliyordum ne konuştuklarını. Bizimki (sen "bizimki" dediğime bakma, ikisine de aynı mesafede duruyorum) ötekine turistik bilgiler veriyor, Türkler'in çok iyi insanlar olduklarını, tarihteki başarılarını, aslında dünyanın en büyük devletinin Türkiye olduğunu ama Kürtler yüzünden silâhlanmaya çok para gittiğini falan anlatıyor, öteki de İtalyanlar yavşaklık yapmasaydı Almanlar'ın savaşı kazanacağını, Türkler'e bir düşmanlığı olmadığını ama herkesin kendi ülkesinde yaşaması gerektiğini, ırkların birbirine karışmasının ne biçim tehlikeler doğuracağını anlatıyor ve geçinip gidiyorlar. İki pinpon da, eski naziler bugünkülere göre daha "kültürlü" oldukları için, muhabbete uzman kontenjanından dalıyor. Sosyalistlerin düşünü faşistlerin gerçekleştirdiğini ve enternasyonal ittifakı kurduklarını gözümle gördüm ben abi! Artık bana kurşun da geçmez, hayat da bozmaz. Her şeye şerbetliyim.

İşte o Alman milliyetçisinden, kulak misafiri olduğum zaman, kafatası hakkında epey bilgi edindim. Hani şu arka taraftaki bombenin bittiği yer var ya, hah tam orada bir çukur ve o çukurun içinde acaip bir kemik var Almanlar'da. Sonra tanıdıklarımda kontrol ettim; doğru. Baktığım diğer Avrupalılar'da yoktu o kemik. Her Alman'da da yoktur mutlaka ama onların damarlarındaki asil kandan da şüphe etmek gerekir zaten.

Kısacası o tıraş Anglo - Saksonlar'da, onlarla karışmış Afro-Amerikanlar'da falan iyi durur ama bize gelmez. Kafada bombe yok. Ben de kafatası uzmanı oldum bu arada. Zaten başıma ne geliyorsa hep meraktan. Eyvallah.

diYorum

 

Ali Türkan neler yazdı?

92
Derkenar'da     Google'da   ARA