Galiba yaşlanmanın en kötü işareti, gençlerden hoşnut olmamak. Eğer bir insan, "ulan, biz gençken böyle değildik!" diye yakınmaya başlamışsa, bir yerlerinden toprak kokusu da gelmeye başlamıştır; bir ayağı çukurda, bir gözü mezar taşlarındadır.
Aslında eski mevzu bu gençlerden, gençlikten yakınma. Antik Yunan'da bile şeytmişler… Koskoca filozoflar işi gücü, evrenin sırrını, hayatın anlamını falan bir yana bırakıp "bunlar adam olmaz" diye laga lugaya başlamışlar zaman zaman. Bence bu tip serzenişlerin altında biraz da kıskançlık yatıyor. Dünyayı "bunlara" bırakıp gitmenin hüznü belki de…
Yaşlanmanın bir diğer önemli belirtisi de dikkatli olmak. Düşündüklerini açık etmemek, birinin yüzüne bir şeyleri açık açık haykırmak yerine, yıllarca süzülmüş sözlerle inceden "geçirmek" .
Yaşlılığın en kötüsü, kurnazlığı, hinliği, iki yüzlülüğü, yalancılığı da birlikte getireni oluyor sanırım.
Nerede birisi, kendinden genç birinin kulağını "hayat tecrübesiyle" büküyorsa, orada o kulak bükenin, yaşamında ıskaladığı şeylerin acısını çıkartma gayreti de vardır. Sokakta öpüşenlere bozuk atıyorsa, sokakta öpemediği kızların, çizemediği kestanelerin hıncıyla yapıyordur bunu.
Nerede birisi, genç kızlara "kıçını sallama, şunu bunu giyme, şu ruju sürme" diyorsa, zamanında bunları yapamadığı için kuduruyordur aslında.
Ama yaşlanmıştır ve hayat tecrübesi diye öğrendiği en önemli, belki de tek şey, açık çıkışların insanın başını belâya soktuğudur. İnceden işlemeyi, sokmayı, iğnelemeyi öğrenmiştir. Öfkesini taze tutmayı becerememiş, öfkeyle kalkanın zararla oturacağına inanmış, inandırılmıştır.
Her "namuslu" çıkışının ardından işsiz, parasız kalmış, sevdikleri tarafından terkedilmiş, yalnız kalmıştır…
Çoğu insanda da ters teper böyle şeyler.
* * *
Hazır satanizm tartışmaları, gençlik sorunları falan ayyuka çıkmışken, "üç beş kelâm da ben edeyim" şu konularda dedim. Dedim ama tartışmalar da bitti bitiyor gibi bir şey. Gene geç kaldım anasını satayım! Hani hiç bir şeye geç kalınmazdı? Benim hayatım, her şeye geç kalarak geçti Edip usta.
* * *
Aslında biraz bekledim de. Satanizm tartışmaları sürerken, satanizmle ilgili birkaç satır çıksın, birileri "friends of the devil" başlıklı yazılar yazsın, anti din, bireyin en önemli role sahip olduğu bir karşı dünya gibi herzeleri ortalığa saçsın falan ama köşe esnafı gene, ezberlediği dört reçete ile durumu idare etti. Bu kadar satanizm yazısı yazıldı, Aleister Crowley'in adı bile geçmiyor. Oysa herif şeytanın odacısı gibi bir şey; hangi taşı kaldırsan, altında onun adı. Hangi yana baksan, karşında buruk acı… "Tek yasa, canın ne istiyorsa onu yap" tarzı bir manifesto ile hristiyanlığa posta koymuş, "tanrının değil benim iradem var" dedikten sonra "lekesiz Meryem'i parça parça edin!" diyecek kadar ileri götürmüştür her şeyi.
Tabii bu satanizmin hikâyesi.
Gençleri bu işe iten asıl nedenler, gene bu düzenin, toplumun hastalıklarında yatıyor. Başarı ve güce bu kadar odaklanmış bir toplumda, devlet, din gibi kurumların işlemeyişi gençler arasında bir güvensizlik duygusuna neden oluyor. Yıllığı bilmem kaç bin dolarlık okullarda okutulan ve başarılı olmaları, ülkeyi yönetecek kadroyu çıkartmaları beklenen gençlerin kafasında "bu devletle, bu düzenle başarılı olsan ne olur?" gibi bir soru olduğu kesin.
Çocuklar güçlü olmak istiyor amcası. Damarlarındaki asil kan bu güce yetmediği için, güç Şeytan'da artık. Kendi yaşamlarını düzenleyecek bir güce sahip olamayan, din gibi özellikle küçük insanın kendine saygı duymasına, kendini güçlü hissetmesine neden olan kurumlara da güveni kalmayan (bak:28 Şubat) gençler, onlara birey olarak ne kadar önemli olduklarını, asıl irade'nin bireyde olduğunu anlatan bir öğretiye sarılıyorlar tabii.
İnsan köşe esnafıysa, en azından o çevreye ait bir guruptan heavy metal birkaç parça dinlemeli, şarkıda ne anlatıldığına biraz kafa yormalıydı diyorum.
Bu konuda benden bu kadar. İşi yazmak olan, bunun için para olan ve hergün meyhaneden arta kalan zamanlarında beş bin vuruşu kurtarıp çuvalla para götürenlere sorulacak sorular var ve bunları da mesleği gazetecilik olanlar sorsun. Satanizmin cinsellikle, çeşitli ayinleriyle falan ilgili boyutu hakkında da bir şeyler yazarlar belki… Bunun için de kitaplar okumalı, sokağa çıkıp o gençlerle falan görüşmeli, kıçlarını o koltuktan kaldırmalılar yani. Gazetecilik de kapıda "marka kesenlerden" daha fazla emek ister sanırım.
Hani bi sokağa çıksalar, tuzu kuru ailelerin bunalımlı çocuklarının sorunları yoluna konduktan sonra, sıra on iki yaşında "eti senin kemiği benim" diye tesviyeciye çırak verilenlerin sorunlarına da gelir belki.
Olur şey değil! Bu yazıyı ilk okuduğumda gözümden kaçmış. Şimdi bir daha okuduğumda "kimmiş bu Aleister Crowley" dedim ve araştırdım. Ne bulsam beğenirsiniz? Haşa huzurdan, üstad koyu bir Atatürk hayranı. Oğluna onun adını verecek kadar. Bkz: http://tr.wikipedia.org/wiki/Aleister_Crowley
Dumurcan - 19 Temmuz 2009 (00:32)
Ali Türkan neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.