Patronsuz Medya

Tarlaya ektim soğan

Ahmet Faruk Yağcı - 5 Mayıs 2011  


Türkülerin önce en vurucu mısraının yazılıp, ona başlangıç olacak dizelerin sonradan yazıldığını düşünürüm. Köylük yer, uyaran eksikliği ortamı. Veciz lâf yumurtlamak için aşırı gayret gerekir. Kısacası bir cümle çıktı ise ona eşlik edecek cümleleri bir şekilde bulmak lüzum eder.

İşte bu yüzden türkü dinlerken bir yandan da nasıl yazıldığını hayal ederim.

Saz aşığımız elinde bağlaması gezmekte ve bir yandan da sevdiği kızı düşünmektedir (müstakbel karısı oluyor bu eleman). Çeşmeyi, köy meydanını ve bağlara doğru giden yolu kolaçan eder. Sevdiğini göremez. Bir tur daha atmaya niyetli iken onun kız kardeşine rastlar. Müstakbel baldızı süzer. Boyu posu yerinde, kara kaşlı, kara gözlü, elma yanaklı, yemenisinin altından bilek kalınlığında saç örüğü görülen, derisi çatlak elleri taze ceviz soymaktan kahverengine dönmüş genç kız elindeki kova ile evden bahçeye tavuk gübresi taşımaktadır. Aşığımız ona kaş-göz ederek ablasının lokalizasyonunu belirlemeye çalışır. Anlaşırlar. Abla evdedir. Haber alınca baldıza karşı içi sevgi ile dolar ve meşhur dizeleri patlatır.

"Hep mi güzel oluyor / Senin annenden doğan"

Akşama kadar dolanır. Niyeti ciddi olup, mutlaka türkü yakacaktır. Lâkin önüne ardına uyak düşüremez. Tam yatacağı sırada "Tarlaya ektim soğan / Bitmedi, yedi doğan" diye başlamaya karar verir. Sabaha ilk dörtlük hazırdır. Sonrasında da fazla gayrete gerek yoktur. Dere vardır, ağaç vardır, orman vardır, yol vardır, alıp kaçmak, şahin olup uçmak vardır. Yedi heceli dizeler yağmur gibi akar dizilir.

(Meraklısı için türkü sözleri burada: Türkü Sitesi)

* * *

Köylünün hayatı basittir. Uzun uzadıya düşünmek gerektirmez. Soyut düşünmek ya da felsefe yaparak vakit kaybetmek yoktur. Ana dair duygular o anda etrafta bulunan ya da hayatın içindeki objeler ve hadiselerle birleştirilir, türkü olup ortaya dökülür.

Benzeri şekilde "Ayağında kundura / Yar gelir dura dura / Genç ömrümü çürüttüm / Göğsüme vura vura" dörtlüğünde hadisenin "genç ömrü çürütmek" etrafında döndüğünü anlarız. Bir diğer türküde "karşı yerden gelir yarin kokusu" önce söylenmiş, "evlerinin önü bulgur sokusu" önüne eklenmiştir.

* * *

İlişkilerinde de basittir köylümüz. Ufak uyanıklıkları vardır. En fazla bir sene ya da bir sezon saklayabileceği sırları ve hasmını açık düşürecek basit oyunları vardır. Doğrudan söyler, kolay inanır ve çabucak çözülür. Hepsinden önemlisi, köylü olmak demek, basit türküler, uyanıklıklar, hafif tembellik gibi özelliklerin ötesinde "kolay kazanç bekleme ve kendine bir gün piyango çıkacağına inanma" hususiyetine sahip olmak demektir.

Yeri gelmişken kendimi köylüler ve köylülükten ayırmış değilim. Bu cümleleri yazarken de bir yandan ne kadar köylü olduğumu düşünmekteyim. Kimse alınmasın, ucundan kıyısından kendimi yazıyorum. Ben de köylümüz gibi karşıma bir fırsat çıkarsa ve "yırtarsam" diye kısmet yolları gözlemekteyim.

* * *

Hayallerinde kısmetin kapısına kadar geleceği düşüncesi ile yaşar köylü. Bir sene kimsenin tarlasında ürün yokken tonlarca ürün kaldıracak ve zengin olacaktır. Toprağı kazarken Ermenilerden (nedense hep Ermeniler geride bırakmıştır) kalma bir küp altın bulacaktır. Emmisinden kalan kıraç toprak baraj yapılacağından dolayı değerlenecek, devlet kendisine eşşek yükü para verecektir. Ağaçları bakımsız, ot bürümüş meyve bahçesinden otoyol geçecek, o da sulak yerde on dönüm yer alacaktır.

Çocukluğumun Kırşehir kırsalında muhabbetler hep bu minval üzere dönerdi. Sigaralar ve demli çaylar ardı ardına içilir, her yeni haber heyecanla karşılanır ve inanmaya hazır kalabalık tepkilerini yüksek sesle belli ederdi. Hirfanlı barajı yapılıp bitmiş, yirmi kilometre güneyde bağı bahçesi olanlar parayı koyacak yer bulamamışlardı. Yakınlarda Kayseri yolunun güzergâhı değişecek, buralara da bol para girecekti. Hayatımın en az on yazında bu mavalları dinledim. Kapıya kısmetin bizzat geleceğini düşünenler hiç değişmedi. Bahçesine dereden su çekip, ağaçlarını vaktinde budayanlar ve ilâcını atanlar biraz olsun para gördüler. Yol geçecek, tünel olacak, baraj olacak diye bekleyenlerin epey bir kısmı da gün yüzü göremeden bu alemden öte dünyaya göçtüler.

* * *

Çılgın proje ya da Marmara Kanalı her ne deniyorsa, yeni su yolunun yapılacağı açıklandığında ilk aklıma gelen bölgenin köylülerinin yüreklerinin çılgınca çarpması idi. Dilime de hemen Tarlaya Ektim Soğan türküsü takıldı. Kimi zaman aracımla, kimi zaman bisikletimle gezdiğim, yol üzerine tezgâh açanlardan sebze-meyve aldığım, insanı ile sohbeti sevdiğim bu bölgenin değerlenmesi ile neler olacağını düşünmeye başladım.

Ertesi gün tarlaların, bahçelerin evlerin fiyatlarının iki katına çıkacağını, ucundan köşesinden bölge ile alâkalı olanların hayallerinde para demetlerini yığmaya başlayacaklarını öngörüyordum. Tam da dediğim gibi oldu. Bir sonraki gün anılan hat üzerindeki köylülerle konuşan gazeteciler kırk yılın tüccarı görüntüsündeki insanlarla muhatap olmuşlardı. Dönüm fiyatları bırakın iki katına çıkmayı, dört beş katına çıkmış, adeta uçmuştu. Hemen her köylü kanalın kendi toprağından ya da hemen yanından geçeceğinden emin gurur ve heyecanla gülümsüyordu.

* * *

Bu projeden dolayı başbakana hayran olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Kanal yapılır, yapılmaz bilemem. Etüdü iki sene sürecek bir inşaatın daha başlangıç aşamasında defalarca yargıya gideceğinden de zerre şüphem yok. Ya da merkebe okuma öğreteceğine söz veren adam fıkrasında olduğu gibi o zamana kim öle kim kala? Ancak bildiğim bir şey var ki bölge köylüleri arasında başbakan artık bir numaralı süper kahramandır. Ne Süpermen ne Hulk ne de Captain Amerika eline su bile dökemez. O köylülerimizin halini, düşünce tarzını, beklentilerini en iyi bilen idarecimiz olarak yapacağını yapmış ve projesini ortaya koymuştur.

Şimdi Silivri-Çatalca hattında her evde yakında gelecek paralar sayılmakta bir kısmı ile döviz bir kısmı ile altın alınmaktadır. Kadınlar çamaşır yıkarken, erkekler yolda gezerken, çocuklar oyun oynarken en neşeli türküleri söylemektedirler.

Aliş'imin kaşları kare
Sen açtın sineme yare
Bulamadım derdime çare

Görmedin mi ah civan Aliş'imi Tuna boyunda
Sarmadın mı ah aslan Aliş'imi Tuna boyunda

Evleri var hane hane
Benleri var tane tane
Saramadım kane kane

Görmedin mi ah civan Aliş'imi Tuna boyunda
Sarmadın mı ah aslan Aliş'imi Tuna boyunda

Yorumlar

Meraklısına not düşeyim, süper kahraman olarak yazdığım isimleri seçerken özellikle saçma ve kıyaslaması mümkün olmayan karakterleri seçtim. "Yok muydu bizim kahramanımız?" denileceğini bilerek yazdım.

Ahmet Faruk Yağcı - 6 Mayıs 2011 (08:34)

Hocam bugün yeni bir yazınızı görmek beni çok mutlu etti. Nolur daha sık yazın. Biliyormusunuz hocam tamda söylediğiniz gibi kamulaştırma nedeniyle çok zengin olan parayı koyacak yer bulamayan köylülerimz var. Hepside çarıklı profosör. Ben onları o kadar iyi tanırımki. Çünkü mesleğim gereği onlarla muhatap olmak zorundayım. Ve üzülerek söylüyorumki onları çok iyi tanıdığım için olsa gerek zerre kadar sevmem. Hiçbiri masum değil onların. Şimdiki köylüler cin olmuş adam çarpıyor artık. Sizin söylediğiniz kıstasdaki köylülerin nesli çoktan tükendi.

Melahat - 6 Mayıs 2011 (08:51)

Kırşehir kırsalı hakikaten köşeyi döndü de biraz uzun sürdü. Duble yolla oldu o iş. Öte yandan şahsen "soğan" ve "kundura" kelimelerinde derin anlamlar olabileceğini sanıyorum. Meselâ herkesin "pabuç" giydiği bir dönemde belli ki yarın ayağında başka klastan bir şey varmış diye düşünürüm.

Nuri Yalçın - 6 Mayıs 2011 (10:13)

Yine gözlem gücü yüksek bir yazı. Kütüphanemizde kitabınızı ne zaman göreceğimizi bilmek bizi mutlu ederdi…

Zahide Atak - 6 Mayıs 2011 (10:56)

Melâhat hanım size fazla sözüm yok. Meslek erbabısınız, başarılısınız, hep haksızlığa uğrayan, hakettiği yeri başkalarına kaptıran mağdur ve mazlum birisiniz. Bu nedenle olsa gerek kimseyi, özellikle avam, lumpen ve köylü takımını zerre kadar sevmiyorsunuz.

Büdütör size biraz kendinizden bahsedin demişti bi tarihte. Ama pek dikkate almamışsınız. Tabii siz bilirsiniz; kusursuz kişiliğinizi bize anlatmak istemeyebilirsiniz.

Sanıyorum siz üniversite de bitirdiniz. İmlâyı da iyi bilirsiniz- zaten ilköğretimde de öğretiliyor- ama ne hikmetse profesörü yanlış yazmış, ayrılması gereken ekleri gözünüzden kaçırmışsınız. Hayır sizin gibi iddialı biri için, küçük ama mide bulandırıcı görüntü olmasın istedim.

Havva Özkara - 10 Mayıs 2011 (14:24)

Sevgili doktor'cuğum yine her zamanki gibi döktürmüşsünüz, bu seferki yazınız bana epey değişik geldi ama bir o kadar da hoşuma gitti, niye derseniz bana da piyango vurur mu acaba diye düşünmeye başladım da ondan.

Şaka bir yana Silivri tarafında Gümüşyaka'da bir sitede küçük bir yazlık dairem var, uzun zamandır buraların çok değerleneceğini söyler dururlar, hatta söylentiler gerçek olsaydı 5 yıldır limanımız olurdu, karadan değil de denizden gidecektik yazlığımıza.

Şimdi de çılgın proje, namı değer adıyla "Kanal İstanbul" çıktı, köy sakinleri şimdiden hesap kitap yapmaya başlamışlar, satışlar durmuş kimse evini ya da tarlasını satmıyormuş, üst kat komşum bile sevinçle bana bu aralar dairemi satmak gibi bir niyetimin olmaması gerektiğini söylüyor.

Ben de aynen sizin fikrinize katılıyorum doktorcum, hani derler ya bu proje daha çok su kaldırır, bana göre hayata geçirilmesi tabii eğer geçirilebilirse en az 25 yılı bulur.

Türkülerimize gelince, her ne kadar adı Türk Müziğidir, Türk Sanat Müziği yanlış söylemdir denilse de ben Türk Sanat Müziği hayranı olduğumdan çok fazla türkü ve türkü sözlerini bilmem, ama duyduğumda severek ve zevkle dinlerim, hele bazılarını yüreğimin derinliklerine kadar hisseder ve dinlerken de türküye konu olmuş olayları sizin gibi gözümün önünde canlandırırım.

Son olarak ben de yukarıdaki değerli yorumcu gibi tüm bu yazdıklarınızı veya yazacaklarınızı kitap halinde okumak ümidi ve arzusunda olduğumu belirtir, selâm sevgi ve saygılarımı iletirim.

İclal Arpınar - 10 Mayıs 2011 (18:49)

Havva hanım dediğiniz gibi üniversite mezunuyum. Üniversiteyi 3. Olarak bitirdim. Sözkonusu kelimeyi yanlış yazmamın nedeni bunu köylü aksanıyla dile getirmek istememdir. Bilmem anlatabildimmi konumuz köylülerdi biliyorsunuz. Hakkımdaki mazlum ve mağdur teşhisleriniz ise kesinlikle isabetli ve doğrudur.

Melahat - 11 Mayıs 2011 (09:02)

diYorum

 

Ahmet Faruk Yağcı neler yazdı?

90
Derkenar'da     Google'da   ARA