La tregua (Ateşkes) adlı kitabında Primo Levi, Alman Nazizmi'nin inşa ettiği toplama kamplarından kurtulan bir avuç tutuklunun hislerini anlatırken, o kâbustan kesin kurtuluşa işaret eden duygunun sevinç değil, utanç olduğunu söyler.
Utanç!
Hem kurtarıcıların, hem de kurtulanların "kurtuluştan" duyduğu büyük utançtan şöyle bahseder:
"Yerlerde gelişigüzel yığılı ölü bedenler vardı. Kırık dökük sedyeler arasında hâlâ hayatta olan az sayıda kişiydik ve herkesin üzerimize dikilmiş gözlerinde tuhaf bir utanç okunuyordu. Ne selâm verdiler, ne gülümsediler, ağızları mühürlü ve gözleri ölüm sahnesine dikilmiş, acımanın da ötesinde şaşkın bir utanç duygusu altında ezilmiş gibiydiler. Biz bu utancı çok iyi bilirdik. Her elemeden, tanıklık etmek ya da katlanmak zorunda kaldığımız her onur kırıcı davranıştan, uğradığımız her aşağılamadan sonra içine gömüldüğümüz aynı utançtı bu. Almanların hiç tanımadıkları bir duygu, başkalarının işledikleri suç karşısında, böyle bir suç var olduğu, geri dönülemez bir biçimde dünyaya sokulduğu ve tüm iyi niyetlerine karşın, çaresiz kalıp bir şey yapamadıkları, korumayı başaramadıkları için, hak bilir insanların duyduğu, vicdan azabıydı bu."
Levi, sonraki kitaplarında "utancın" kurtulanların ağırlıklı duygusu haline geldiğini yazar ve "Birçok kişi, ben de dahil 'utanç' yani bir suçluluk hissi duydu." der.
Kendi ülkesinde Alman Nazizmi'ni andıran süreçlerin tanığı olarak, Levi'nin tespit ettiği duyguyu bilenlerden biriyim ben de. Darbe mağdurlarının artık bir sır olmayan yaşadıklarıyla yakından tanıdıkları (üstelik yalnızca tanık olanların değil, suçun büyüklüğünü hissedenlerin de altından kalkamadığı), darbecilerin ise hiç tanımadıkları bir duygu, utanç duygusu…
Suçu kendim işlemediğim, işlenen suçta pay sahibi olmadığım halde, insanın hisseden bir varlık olması hasebiyle, suçun yok ediciliğine karşı duramayanlar için, borçlu ve suçlu buluyorum bugün kendimi… Wiesel'in; "Yaşıyorum, öyleyse suçluyum." dediği ve "Buradayım, çünkü benim yerime bir arkadaşım, bir tanıdığım, meçhul bir kişi öldü." diye devamını getirdiği gibi…
12 Eylül'ün, hepimizin geçmişini karartan bir tarih olarak, yaşadığımız bu güne yaptığı ve geleceğimize yapacağı baskı, ister farkında olalım, ister olmayalım, böylesine olumsuz/böylesine utanç verici bir baskıdır bana göre.
Öyleyse yalnızca ölümün alıp götürdüklerine karşı değil, asıl yaşayanlara karşı ve en çok da bu tarih hakkında henüz hafızasında hiç bir karaltı dolaştırmayan henüz masumiyetini kaybetmemiş olanlara karşı, insanın, hayatı korkusuzca kucaklayabilecek güçte olduğunu, bunun için yeterince canlılığa, yeterince şansa sahip olduğunu diretebilmek için yükleniyorum 12 Eylül'ün borcunu…
Deli miyim, hayır, istediğim kadar değilim. Sıradan insan masumiyetinin bozuluşunun, kirlenişinin, dekadansının, en ucuz, en zekâsız, en adi göstergesi olan o malûm tarihin, tipik bir artığıyım yalnızca. Benim gibilerden çok var bu toplumda. Ama deli gibi korkuyorum, daha da çoğalacaklarına!
Kendilerinde başkalarının hayatını yıkma, yok etme, talan etme hakkını gören ve bunu ocağın altını yakar gibi, sobaya odun atar gibi, ince belli bardağa çay koyar gibi hiç bir utanç duygusu taşımadan, rahat, sıradan, yüzlerinde en ufak bir mimik bile oynamadan yapanlara, ne olur, şu yargılanma günlerinde, gözlerinizi dikin de biraz bakın, hayır, ihtiyarlığın gazabına uğramış zavallı yüzlerine, cisimlerine, isimlerine değil, o zihniyetin ta kendisine, o acımasızlığın derinliğine, o cehennem karanlığına, ne olur birazcık dayanın, durun, bakın! Takip edin şu davayı! Dava hiç bir işe yaramasa da…
Yoksa beyninde her an patlamaya hazır, saatli bombaya dönüşmüş bir baloncukla yaşayan hastanın durumuna döner durumumuz; her anı kuşkulu, ayağı her an kayabilir ve bir ölüm kampında yaşıyormuş da elinden (her an kaybolmaya hazır) hayatın dışında her şeyi alınmış hasta ve tutuklunun o korkunç umutsuzluğunu, hiç bir yere kaçış yok, mutlaka hissederiz. Size yemin ederim!
Deniz Türkoğlu neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.