Patronsuz Medya

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) için laboratuar hazırlığı

Deniz Türkoğlu - 11 Haziran 2004  


Büyük Avrupa Krallığı ile kudret-i mutlak ABD, dünyayı "komünizm" tehlikesinden elbirliğiyle kurtardılar. Şimdi sırada "yeşil kuşağı" küreselleştirme projesi var. Projenin adı BOP. Laboratuarı bizim topraklar.

Irak, Afganistan derken dibimize kadar kıyı kıyı yanaşıp, gemilerinin çapasını fırlattılar ama çapa havada daireler çize çize çakılacağı sağlam bir kayalık arıyor hâlâ. Buralarda hepimizi acaba kimin tepesine düşecek, kimin kafasını yaracak korkusu sardı.

Ben de diyorum ki, buyursun gelsinler meselâ işe Beyoğlu'ndan başlasınlar. Hazır bu bölge son genel ve yerel seçimlerin akabinde, yepyeni ve çağdaş projelerin ardı ardına uygulanmasıyla adından sıkça bahsettirirken, fırsatı yakalasınlar.

Yıkımlar, yakımlar, toplu mahalle sağaltımları derken, dokusuna işlemiş mikroplardan tek tek temizlenirken, burayı da vaat edilmiş topraklarına katsınlar. Ama bu temizlik hareketinin tek elle yapılması güç iştir. Bir ucundan da onlar tutsunlar. Zaten Nato toplantısıyla ayakları İstanbul'a alışacak bu BOP'çu biraderlerin… Gelmişken kalsınlar, dönmeleri gereksizdir.

Beyoğlu'nun topografyası ve mikron insan haritası

Beyoğlu'nu bilmeyen yoktur. Sittin senedir yerli yerinde duruyor. Oturduğun kaldırımı madeni parayla kazısan, altından tarih fışkırır. Üstünden de al bir o kadarı. Fakat halkımızın bunun değerini anlayacak kadar geniş bir ufku yoktur. Okuyup araştırmıyor bizim millet, maalesef dar kafalı.

Ne oluyor, kendilerine benzetiyorlar tabii burayı da. Evler bakımsız, sokaklar çöp yığını. Salaş meyhaneler, abuk sabuk bir takım dükkânlar, her yere girip çıkan ızgara üstlerinde sızan uğursuz tekinsiz insanlar. Hele o arka sokaklar… Altından geçsen başına devrileceğinden, önünde dursan mikrop kapacağından korktuğun bir kıyamet keşmekeşi olmuş oralar.

Beyoğlu kırmızı gözlü, eciş bücüş insanların canlı canlı yontulduğu bir heykel atölyesi midir? Öyleyse bilelim. Etrafını yüksek duvarlarla çevirip, tatillerde müze diye ziyaret edelim. Çoluk çocuğumuz da feyiz almış olur.

Ne kadar istenmeyen adam varsa, atılmışların, ülkelerinden dahi kovulmuşların barınağı mıdır? Bunca göçebenin, yurtsuzun, işe güce yaramazın burada ne aradıklarını bilen var mıdır? Kendi vatanlarından sürülmüş bu insanların Beyoğlu'na faydası değil, ancak zararı dokunur. Biz bunların sinsi sülâlesini beslemek zorunda mıyız? Değiliz.

Bir süre sonra bunlar böyle birike birike bölgede zaten uzun zamandır vuku bulan ucube bir kronik hastalığa eklemleniyor, araziye uygunlaşıyorlar. Bir bakıyorsunuz belinde usturası, elinde ispirtosuyla yol keser olmuşlar.

Halk mıdır bunlar? Şüphesiz değil! Çoğu bizim ırktan bile değil. Bunlar toplumumuzun habis bir kitlesidirler, urudurlar. Toplum sağlığının korunabilmesi için neşterle kesilip alınması gereken kütle, patlamış bir apandistirler. Bir an önce vücuttan çıkartılmaları gerekmektedir.

Şimdi bu haliyle Beyoğlu için varoş desen, değildir. Ama varoşun giriş cümlesidir. Hatta ana fikridir. Varoşların insanların karanlık zaaflarını tutkallayan özellikleriyle toplum bilincini zedeleyen, toplumların yükselme azimlerini tehdit eden tehlikeli yerleşkeler olduğunu göz önüne aldığımızda, durumun vahametiyle de yüzleşmiş oluruz.

İşte bu gerçekler ışığında BOP'çuların dikkatini önce Beyoğlu'na çekmek zorundayız. Gelsinler ve bizim acemi devlet, hükümet, yerel yönetim vs. gibi yapılanmalarla baş edemediklerimize, güçlü iradeleriyle omuz versinler. Halliburton'u da yanlarında getirsinler. Ben en kısa sürede bu metruk vahşi bölgenin yepyeni bir Manhattan olacağından hiç bir kuşku duymuyorum.

Boşaltmasınlar da, beslesinler mi?

72,5 milletin dili, dini, huyu, suyu bir ağızdan değiştirilir mi? 72,5 milletin hepsine birden ev iş bulacaksın, aş vereceksin, hastasına, sütsüzüne, döküntüsüne, elinin körüne bakacaksın. Böyle bir şey mümkün müdür?

Üstelik kültürel değişimden yana geçirimsiz bu kara yığınlar, panzehir damarlarına zerk edilse de iman ettikleri kıytırık kafa yapılarından gene kurtulmazlar. Dünyanın değişen dengelerine dair hiç bir vizyonları yoktur. Nato, AB, G8, Kopenhag kriterleri, BOP, ÇUŞ, serbest piyasa ekonomisi, hiç bir şeyden haberleri yoktur. Washington'u portakaldan, Brüksel'i lâhanadan bile tanımazlar.

Ne yapılmalı?

Ne yapılacak peki?

Beyoğlu, maalesef bir çevre felâketidir. Bu bölgedeki evlerin çoğuna, köpek bağlasan durmaz. Dursa bile, hızlı bir kaşıntıda toplam kat sayısının tamamını kafasına yıkar, zinciri ana kolondan boşa çıkar, köpek de basar kaçar.

Burayı kolay kolay ıslah edemezsiniz. Buralara yatırılacak parayla İstanbul'da kaç tane Fransız sokağı, Amerikan beyaz sarayı, İngiliz muhipler cemiyeti, çarliston çaça kursları, plates salonları, daha neler neler açılır, bunun farkında mıyız? Özetle, bu sokakları pembeye boyamaya değmez. Toptan yıkalım, bir uçtan girilsin öte uçtan çıkılsın. Topluma temiz bir bölge kazandırılsın.

Önerim şudur:

Önümüzdeki seçimleri beklemeden, yönetim kadroları derhal değiştirilsin.

Cumhurbaşkanlığına Bush'un, başbakanlığa Blair'in, Türkiye'ye demokrasinin, Beyoğlu'na Halliburton'un getirilmesini olmazsa olmaz görüyorum.

Ayrıca, birkaç önemli hususun da altının çizilmesi, gündeme alınması çok acildir!

Ankara'ya "Pentagon" açılmalıdır. Amerikan beyin takımının okyanus ötesinden gelmesine, sürekli masrafa girmesine, gereksiz zorluklarla karşılaşmasına, gönlüm razı değildir.

Soykırıma uğramış Amerikan halkının, artık Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilmesi ve söz hakkı bulunması için milletvekili sayısının yeterli çoğunlukta olması için daha ne bekleniyor?

Verheugen, Topkapı Sarayına taşınmalı, halka oradan buyurmalı.

Aralık ayında Avrupa Birliğinden tarih alınmazsa, Türkiye'de kıyamet kopacakmış. Kopmasın, niye kopuyor? Türkiye'nin AB'ye girmesi şart mı? Biz AB'ye giremiyorsak, AB bize girsin. Gelsin, Beyoğlu'ndan başlasın işte. Aklın yolu bir değil mi? Telaşa mahâl yok. Don't panic, be happy!

diYorum

 

Deniz Türkoğlu neler yazdı?

87
Derkenar'da     Google'da   ARA