Aynı davaya birlikte baş koyduğumuz değerli düşün insanı Bunak Moruk'un başka bir başlık altına yazdığı ve fakat -güya- küfür içerdiği bahanesiyle Büdütör tarafından yayına konmayan zihin açıcı yorumunu burada sayın halkımla paylaşma gereği duyuyorum.
Ama daha önce birkaç hassas konunun altını çizmek isterim.
Başlıkta da belirttiğim gibi, vatanın bağrına düşman dayamış hançerini; gel gör ki buradaki bazı aymazlar hâlâ yok efendim, "meleklerin kanatları var mıdır", yok efendim, "milletvekili yemini nasıl olmalıdır", yok efendim, "apartmanlarda frenç balkon mu pergola mı daha şık durur", yok efendim, "pilan mı pilav mı", gibi zevzekliklerle kara propaganda yapıp halkın kafasını karıştırmaya çalışıyor.
Unutmayalım ki, hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu bağlamda, biz vatanseverler her platformda yer almalı, konu her ne olursa olsun, atatürk milliyetçiliği, emperyalizm, nato, cia, mossad, em ay altı, bop, satılmışlık, döneklik, sabetaycılık, ticanilik, iç mihrak, dahilî bedhah, köy enstitüleri, kubilay, hasan tahsin, hasan cemal, ali kemal, cengiz çandar, vahdettin, rte, pkk konularını araya kaynak yapmalı, tartışmanın rengini ve istikametini vatanperver ve zinde mevzilere doğru sevk ve idare etmeliyiz. Çünkü, bazı aymazlar ısrarla gözünü yumsa da, bir çeşit iç savaş ve topyekûn seferberlik halindeyiz.
Varan 1 - Bakınız, değerli düşün insanı, yürekli hatip Bunak Moruk gadre uğramış -17 Kasım 2012 tarihli- yorumunda (ne idüğü belirsiz, muhtemelen ajan provokatör -veya muadili- İnsan Sabrı Çatlayangil'in sözlerine hitaben) neler söylüyor:
* * *
Sayın Çatlayangil, merhum Çağlayangil'le bir akrabalığınız var mı bilemem ama bu ismi seçmeniz çok isabetli olmuş.
Demirel hükümetlerinde bakanlık yapmış, Demirel'in sağ kolu politikacı İhsan Sabri Çağlayangil 12 Eylül darbesiyle kapatılan senatonun başkanı ve Bursa senatörüydü, kendisinin anılarda kalan en önemli sözü 'meğer Amerika altımızı oymuş'tur, bir de 'ekose etekli levrek' tabii, kendisinin solla, solculukla, sosyalizmle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığına yemin ederim, aksine kendileri son derece Amerikaperver bir zat idiler, buna rağmen Amerikaya yaranamadılar ve 12 Eylül darbesiyle mahkûm edildiler, şimdi yeni anayasa ve yeni rejim gündemdeyken sayenizde bu muhteremin reenkarnasyonuyla muhatap oluyoruz.
Mevcut 12 Eylül anayasasının elinizi kolunuzu bağladığı tespitine katılmıyorum, siz elinizi kolunuzu çözmenin yollarını benden iyi biliyorsunuz, yalan yere yemin etmekten, hile-i şeriyeden, takıyeden, bilumum anayasa hükümlerini by-pass etme yöntemlerinden haberdarsınız, Atatürk ilkelerinden, lâiklikten, istiklal marşından rahatsız olmanız doğal, kendi kafanıza göre bir anayasa yapacaksınız ya da sayın Amerikan büyükelçiliğinin önünüze koyduğu metni anayasa diye pazarlayacaksınız, ama emin olun ne yapsanız bu Amerikaya yaranamazsınız, sizi de deliğe süpürüp üstünüze sifonu çekerler.
Ulusalcılarla küreselciler arasındaki savaşta herkesin safı belli, atatürkçülerle natotürkçüler arasındaki savaşta ben hep Atatürk ilkelerinden ve Türkiye cumhuriyetinden yana olacağım, siz de TC yi yıkmak için elinizden geleni ardınıza koymayın.
Legal siyasetin yolu parlamentodan geçiyor-du ama artık bu yol kapandı, şimdi kıran kırana bir psikolojik savaş var, bu savaşta internet medyası kullanılıyor, parlamentoda legal siyaset yapmak isteyenlerin önüne yatak odalarında çekilmiş uygunsuz videolar konuluyor, tehdit ve şantaj altında legal siyaset mi yapılır? Siyaset artık çok çirkin, çok pis bir mecraya girdi, bu yoldan çıkışı, dönüşü yok, çürüme ve yozlaşma her yeri sardı.
* * *
Değerli dava arkadaşımın yazdığı iç titreten, aşka getiren satırları okudunuz. Söylenecek başka söz var mı?
Tabikide var.
Sonuç olarak, şunu belirtmek isterim ki, vatanın dört bir yandan işgal altında olduğu, bütün tersanelerine girildiği ve bütün tepelerine cami yapıldığı bir dönemde, hiç kimsenin öyle laylaylom konularla kafa bulandırmaya hakkı yoktur, olamaz. Gün "ya istiklal ya ölüm" günüdür ey halkım! Gün, düşmanını tanıma günüdür!
Yaşasın BİZ, kahrolsun itirazı olan herkes!
He-pi-ni-zi - de-ni-ze - dö-ke-cee-ğiz!
İlk bakışta bu başlık altındaki konuyla tam örtüşmüyor gibi gözükse de, gene de sayın Bunak Moruk, sayın Sabiha Sallar ve "aslının aynı" diğer nüshaların "satıldık ey halkım" söylemini deşifre etmesi hasebiyle, aşağıdaki şu cümlelere dikkat çekmek isterim:
"Muhalif" olmayı saf AKP karşıtı olmak kadar kuru ve apolitik bir tanıma indirgemiş ulusalcı-Kemalist kesim için askerî vesayetin geriletilmesi zaten feci bir gelişme iken, bu sürecin İslâmî kimliğini ön plana çıkaran bir kitle partisi tarafından yürütülüyor olması (…)
Darbeciler tarafından yazılmış ve yazdırılmış anayasaların kıymetini bir anda hatırlayan ve referandum döneminde CHP ve MHP'nin kanatları altına giren bu sol partiler kümesi, şu dakikalarda hâlâ darbecilerden muhalif, milliyetçilerden "yurtsever", komploculardan aydın yaratma peşinde.
Yazının tamamı şurada →
"En yüksek öğrenim görmüş, en parlak subaylar" - Kerem Kabadayı (Altüst)
Benim söyleyeceğim özetle şudur: Zihnini üç beş tekerlemeyle sabitlemiş "dava" adamlarına ne söylesen boş. Böyle insanlara dünyanın en aklı başında önermeleri bile sivrisinek vızıltısı gibi gelir. Ezberleri tunçtan yapılmış bir Atatürk heykeli kadar sarsılmazdır; en kuvvetli beyin fırtınalarında bile yerinden milim oynamaz.
Fikri Sabit - 20 Kasım 2012 (23:18)
Kerem Kabadayı'nın yazısı suya-sabuna, NATO'ya, CIA'ya dokunmayan, incir çekirdeği doldurmayan bir Türkiye tahlili, böyle tahlillerde Türkiye dünyadan soyutlanır, Türkiye'nin 60 yıllık bir NATO (North Atlantic TERROR organization) ülkesi olduğuna asla değinilmez, Türkiye'nin 50 yıldır Pentagon darbelerine muhatap olduğuna asla değinilemez, NATO ordusunun Türk ordusunu bitirmeye, tasfiye etmeye çalıştığına asla değinilmez, Türkiye'nin uzaktan kumandalı bir ülke olduğu, Washington'dan ve Brüksel'den yönetildiği, Türkiye toprakları üzerinde 27 adet Amerikan üssü bulunduğu, bu üslerde binlerce asker ve sivil Amerikalının çalıştığına asla değinilemez, her şey iç dinamiklerle açıklanır, dış dinamikler ise örtbas edilir, görmemezlikten gelinir, her şey sen-ben-bizim oğlan arasında cereyan eden bir iç iktidar savaşı gibi gösterilir.
Bizim zihnimiz üç beş tekerlemeyle çalışmıyor, biz dünyayı bir bütün olarak görürüz, Türkiye, dünyadan soyutlanamaz, Türkiye'de oynanan oyun çok büyük bir oyundur, küresel bir oyundur, ulusalcılar, küreselcilere muhaliftirler, biz emperyalizmle, NATO ile, CIA ile, Mossad ile, MI6 ile savaştığımızın bilincindeyiz, bizi sadece AKP muhalifi olarak görüyorsanız hiç bir şeyin farkında değilsiniz, AKP bu büyük oyunda zavallı bir kukladır, zurnanın son deliğidir.
Bunak Moruk - 21 Kasım 2012 (16:21)
Ben bu komplo işlerine çok meraklıyım aslında. Tüm dünyanın gizli bir örgüt tarafından çekilip çevrildiği komplosu çok heyecan vericidir. Öte yandan tarihsel akışa baktığınızda bugün yeri göğü inlettiğinden bahsettiğimiz ABD, 1. Dünya savaşı ve sonrasında hatta 2. Dünya savaşı başlarında çok da süper güç falan değildi.
Mesele asıl olarak dünyadaki genel geçer ekonomik sistemin ne olacağı ve bu sistemden en çok kimin nemalanacağı sorunu. İnsan zihninin kıvrımları arasında yer alan, diğerlerinin arasından sıyrılma güdüsü gereği liberalizm ve kapitalizm kendine daima fırsat bulacak.
Binlerce yıllık coğrafî, siyasî ve toplumsal süreci değerlendirirken 50-60 yıllık örgütleri her şeyin sebebi ve sonucu gibi açıklamaya çalışmak iddia edilenin aksine büyük resmi görmeyi engelliyor.
Mustafa Kemal ölür ölmez, cumhurbaşkanlığı seçiminde ordunun ilk üstü kapalı darbeyi yapmış olduğu gerçeğiniz ortada dururken boku durmadan NATO'ya atmak biraz kolaycılık olmuyor mu? Siz sisteminizi müdahale ve yönlendirmeye teşne vaziyette inşa etmişseniz, NATO ne yapsın, ABD ne yapsın?
Bir bakıma bu sistem bireysel olarak çıkış olanağı sunduğu gibi, dünya ölçeğinde güç olmak isteyenlere de fırsat sunar.
Kartlarınızı doğru oynarsanız, biraz şansınız varsa ve konjonktür de lehinize gelişiyorsa bir bakarsınız süper güç olma yolu size de açılmış. İlle de süper güç olmak istiyorsanız tabii. İşte meydan, çıkın güreşin.
Nemçe illerine akın edip sağa sola valiler atarken iyiydi, şimdi aynısını ABD yapıyor, bozulmak yok. Siz eski imparatorluğu diriltme çabasındaysanız adam da kendininkini yaşatmaya çalışıyor.
Bütün bu ulusalcı, milliyetçi vs tayfasının asıl amacı da nedir ayrıca? Kendi kendine yeten ülke olmak mı, elit yönetici azınlığa sahip bir model mi, eski imparatorluk coğrafyası tekrardan mı, Turan mı? Ne?
Efendim? "Tam bağımsızlık mı"?
Kuzum şu modelin aslı nedir, tam olarak açıklayabilene bir sıkımlık diş macunu. Söz!
Korhan Baran - 22 Kasım 2012 (08:56)
Hazıra konmaya, her şeyin tepside önünüze sunulmasına çok kötü alışmışsınız efendim, biraz zahmet edip araştırsanız halbuki bütün bu sorularınızın yanıtları kitaplarda var, dergilerde, gazetelerde, internet sitelerinde var, parti programlarında var, ama siz araştırmazsınız, okumazsınız, birtakım sorular soruyorsunuz, hazırlop yanıtlar bekliyorsunuz, size kitap mı tavsiye edeyim, internet sitesi mi önereyim, şuraya bakın aradığınız yanıtlar orada mı diyeyim, ama sizin bu okuma, araştırma zahmetine giremeyeceğinize eminim, her şeyin size hap olarak verilmesini bekliyorsunuz ve bu yüzden Matrix'teki mavi hapı yutmuşsunuz. (Neo kırmızı hapı yutar ve Matrix'ten uyanır.)
Türkiyede sayısız kitap yayınlandı bu konularda, zahmet edip birkaç tane okuyunuz, meselâ Doğan Avcıoğlu'nun 'Türkiyenin Düzeni'ni okusanız bile yeter, (aslında yetmez ama neyse) veya Stefanos Yerasimos'un 'Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye'sini okumak gerek, bunlar bize ağır gelir diyorsanız roman da tavsiye edebilirim, Türkiye Gerçeğini Alev Alatlı'nın romanlarından da öğrenebilirsiniz, (Schrödinger'in Kedisi 2 cilt: Kabus ve Rüya, Valla kurda yedirdin beni, O.K Musti Türkiye Tamamdır…) ve diğer tüm romanları mutlaka okunması gerekir, zaten bunlar aslında roman değildir, roman formatında sosyoloji, tarih, iktisat, felsefe dersleridir.
Alev Alatlı bu romanlarında sizin gibi ve benim gibi tipleri çok güzel analiz eder, ama sizin zamanınız yoktur ya da tommiks-teksas okumayı tercih ederseniz, bilemem.
Ah! Şu karakter sınırlaması olmasaydı size sayfalar dolusu kaynak gösterirdim ama zalim büdütörümüz karakter sayıyor ne yapalım, Alev Alatlı'dan bir alıntı ile kısa keselim bu sefer:
'Kuran okumayan İslâmcılara karşı Marx'ı okumayan sosyalistler! Tencere yuvarlandı kapağını buldu, derken bizimkilerin meselesinin aslında 400 yıllık bir alışkanlıktan ibaret olduğundan kuşkulanmaya başladım, Yaşamayı okumaya tercih etme alışkanlığı.' (A. Alatlı, Kabus s. 206)
Öğrenmenin en pahalı yolu okumak yerine yaşamaktır.
Bunak Moruk - 23 Kasım 2012 (13:53)
Bence Korhan Baran'ın acilen TSK İç Hizmetler Tüzüğü'nü (yüzü duvara dönük ve hazırol vaziyetinde) okuması lâzım. Daha hızlı bilinçlenir. Üstüne de cila niyetine, Martin Mystere ciltleri tavsiye ediyorum.
Bu arada, "Genç Siviller" adlı pentagon bağlantılı teşkilat, internet sitesinden herkesi "Komplo Avcıları Meslek Yüksek Okulu" açılışına davet ediyor. Güvenilir kaynaklardan öğrendiğime göre, körpe dimağları zehirlemek amacıyla leylî-meccanî eğitim bursu hazırlamışlar. Her taşın altında komplo ve hıyanet bulan bunaklar ve moruklar için de sınırlı sayıda kontenjan ayırdıklarını öğrendim. .
Ayrıca, bir başka sayfada da komplo teorileri konusundaki bilinç düzeyimizi ölçmek için bir test var. Ben denedim, soruların hepsini eksiksiz bildim.
Siz de çözün. Testi başarıyla geçen herkese, ışın tabancası hediye. Şirketten.
Banu Awar - 23 Kasım 2012 (19:19)
Ben şahsen "tommiks-teksas okumayı tercih edenler"denim. Bizim Tom biraz tıfıl ve köse olmakla beraber, son derece erdemli ve hakkaniyetli bir çocuktur. Yeni yetişen çocuklar için -androjenliği dışında- çok iyi bir rol modelidir, içkisi sigarası, yalanı dolanı, zamparalığı yoktur.
Ve fakat en yakın rakibimiz ve refikimiz sayın Çelik Blek'e de ailecek sempati ve muhabbet duyarız. Mayamız (EsseGesse) birdir. Sapına kadar anti emperyalist tir Blek. İngiliz sömürgecileri gördüğü her yerde üçünü beşini katlayıp bir kenara koyar. Kışın bile pazuları görünsün diye yelekle ve göğsü bağrı açık dolanır (göğsünün kıllarını ağdayla alır diyorlar).
Gerçi sevgili Blek'in arada sırada ormanda gizlice buluşup direnişle ilgili talimatlar aldığı Avukat Conolly'nin Fransız ajanı olduğu ve bu bağımsızlık mücadelesinin esasında yeni kıtadaki İngiliz nüfuzunu kırıp kendi hegemonyasını kurmak isteyen Fransızlar tarafından el altından desteklendiği yazılıp çizilse de, bu işler böyle yürür zaten.
Örneğin, sizin dillere destan Milli Mücadele'niz de Rusların yaptığı aynî ve nakdî yardımlarla ve gönderdikleri silâhlarla yapılmamış mıdır zaten? Dahası, ilk çatapatta Kilikya bölgesini seve seve Kemal'in kuvvetlerine terk eden Fransa, oraya yığdığı silâh ve cephaneyi gene -güçlensin de İngilizleri def etsin diye- Kemal'in ordusuna satmamış mıdır?
Demek ki neymiş? İngiltere'yle savaşacaksan Fransa'ya, yedi düvelle savaşacaksan sekizinci düvele arkanı yaslayacakmışsın. Öyle "iman dolu göğsüm gibi serhaddim var" ile falan olmuyor muş o işler, agyarın birinden biriyle behemehal müttefik olacakmışsın.
Söyle bakalım Bunak Moruk, sen müttefik olarak kimi seçersin kendine? Kanada'yı mı, Meksika'yı mı, Danimarka'yı mı?
Yoksa zırzıppa, yek başına, alayına postanı koyup kimsenin iplemediği, gelenin gidenin şamarı aşkettiği bir bozuk radyo olmayı mı yeğlersin?
Doktor Salloso - 24 Kasım 2012 (11:32)
Benim yine kafam karıştı. Yazılanları da yorumları da okudum. İçim kabardı geldi. Nereye ne diyeyim bilemedim. Ben yine kendi doğrularıma döneyim:
1. Birisi tam bağımsızlık diyorsa;
2. Birisi dünyayı İsrail ve Yahudiler idare ediyor diyorsa;
3. Ardı ardına BOP, Süpernato, eşbaşkan, takiyye kelimelerini cümle içinde kullanıyor ama cümleler birbirine bağlanamıyorsa;
4. Her köşeyi masonlar siyonistler kaplamış, Müslümanlara yer kalmamış diyorsa;
5. Bir başkası dört tarafı düşman çevrili ülke, dahilî haricî bedhah diyorsa;
Şeytan görmüş gibi kaçıyorum. Yukarıdaki maddeler eksiktir. İlaveye muhtaçtır. Bunu da biliyorum.
Ahmet Faruk Yağcı - 24 Kasım 2012 (22:32)
Biraz suya-sabuna, NATO'ya CIA' ya değinecek olduk, birden kendimizi sibersavaşın ortasında buluverdik, NATO'nun cyberforces kuvvetleri Derkenar'ı susturursa çok yazık olacak, en iyisi havadan-sudan yazmak, iyi sıhhatte olsunlar taifesini uyandırmamak.
27 Amerikan üssü bulunan bir ülkede yaşamaya alıştık zaten, isterlerse yenilerini de veririz vermeyen zenci.
Bunak Moruk - 25 Kasım 2012 (18:38)
Çok geç. Derkenar'a yazılan "derin" yorumlar nedeniyle Pentagon ve Jack Bauer çoktan alarma geçmiş bile. Korkudan donlarına doldurasılarmış wall street bankerleri.
Ya Türkiye emperyalizmin boyunduruğundan çıkarsaymış…
Ya BOP projesi çökerseymiş…
Ya Türk istikbalinin evlâdı bilinçlenir de, şahlanıp duvarları yıkar da, Silivri'deki yiğit evlâtlarını kurtarırsaymış…
Yahudi lobisinin ve Holivud'un da desteğiyle onca zaman dünyadan sakladıkları gerçeklerin açık edilmesine çok kızmış emperyalist blok. ABD senatosundan Derkenar'a hava harekâtı düzenlemek için yetki isteyesiler miş.
Daha da fenası, Beyaz Saray, örtülü ödenekten Derkenar'a gönderilen parayı kesmekle tehdit etmiş ki, gayet yüksek bir meblağdır bu, çuval çuval dolara tekabül eder.
Yaptığınız işi beğendiniz mi sayın Moruk, ya sizin vatanseverliğiniz yüzünden avantamız kesilirse? Ya ekose etekli levrek balığına ve petrus şarabına veda edersek?
Onlara en iyisi sizin karargahın koordinatlarını verelim de kozlarınızı yeke yek paylaşın.
Malum, Derkenar, laylaylom konuların adresi. Böyle yüce davalar bizi aşar, biz yer içer dalgamıza bakarız.
Büdütör - 25 Kasım 2012 (22:08)
Pek sayın Büdütör…
Kendinizi titreşime alıp fabrika ayarlarına döndürme kararınızı papyonlu askılı pantalonlu ekose takım elbise ile ayakta alkışlıyor, şerefe Chateau kaldırıyorum.
Yolunu sevgiden geçirmek üzere koşarak uzaklaşanları da sarmalayacak hisli, ipek bir tül kadar lâtif, incecik konularla yine bizlerin eski büdütörü olun inşallah, amin.
Ali Sedat Çetinkoz - 26 Kasım 2012 (10:39)
Üstad BM'nin "herkes uyuyor, vatan elden gidiyor, hiç bir şeyden haberiniz yok" tadındaki uyarıları ister istemez komplo hissiyatı yaratıyor. Bahsi geçen endişelerin her birinin açıklaması var. Olayları sadece 50-60-90 yıllık (vücut ölçüsü gibi oldu) dilimlerde açıklamaya çalışmak tarihimizi 29 Ekim 1923'te başlatmak yanılgısından kaynaklanıyor.
Sanki NATO olmasa memlekette asker kışladan çıkmayacak, ülke bir çırpıda çağdaşlaşıp eşitlikçi, demokrat ve kalkınmış bir sistem kurulacakmış da şu Allah'ın belâsı NATO izin vermiyor muş gibi. Kapımızda savaş rüzgârları esiyor. Suriye'de 4700 füze var Türkiye'de 1700. Doksan yıllık muhteşem projenin bizi getirip bıraktığı nokta bu mudur? Bu da mı NATO?
Sevgili BM, okuma listesi vermiş, sağ olsun. Aldık kaydettik.
Ama kendisi de bir zahmet Osmanlı kuruluş ve işleyiş şemasını, bürokrasi, ulema ve asker unsurlarını, İTC tecrübesini, Osmanlı'da parlamenter sistem ve anayasal kurumları, mütareke dönemini, işgal bölgelerinin durumunu, İtalya, Fransa ve Rusya ilişkilerini, Lousanne'ı ve Misakı Milli'yi, Cumhuriyet kuruluş ve modernleşme şematiğini, rejimdeki imtiyaz odaklarını, askerî vesayeti, toplumsal yapıyı, Cumhuriyet (Atatürk) dönemi dış ilişkilerini, İngiltere ittifakı arayışlarını, dış borçları, İTC mirası siyasî yapıda iktidar ve muhalefet sorunsalını, üst yapı devrimleri ve toplumsal etkilerini, demokrasi arayışında devlet etkisini, rejimin suni korku ve ayrıştırma faaliyetlerini, nihayet 2. Savaş ve Türkiye'ye etkilerini, soğuk savaşı, Nato'ya giriş saiklerini, ekonomik kalkınma yerine üst yapısal reformlarla Batılılaşma projesinin çöküşünü, DP tecrübesini, siyasette İnönü fenomenini, değişen dünya şartlarını, Kürtleri, Ermenileri, azınlıkları, Özal'ı, 90'ları ve sonunda RTE ve AK Parti olgusunu bir tamam analiz ederse sanıyorum ki endişe ve temennilerde ortak bir paydaya ulaşabiliriz.
Üstad BM'nin bunları yapmaya muktedir olduğunu düşünüyorum. Muhtaç olduğu kudreti de nerede bulacağını biliyordur her halde.
Korhan Baran - 26 Kasım 2012 (15:35)
Mümtaz basınımızın amiral gemisi Hürriyet'ten Ege Cansen ne demiş?
"DBM (Dinci, bölücü, mandacı) cephesinin sahiplendiği Türk demokrasisi, bir ihtilâl ile kurulmamıştır. Tam aksine demokrasiye karşıdır denilen devrimci Cumhuriyet, bunu bir evrimle kurmuştur. Sıkça vurgulandığı gibi Cumhuriyetin vasisi Ordu ise, demokrasiyi de Ordu kurmuştur denebilir. Hal böyleyken 32 yıl önce yapılan bir darbenin liderlerini, onların yolunu döşedikleri demokratik düzen sayesinde yargılamak, sıfır riskli ucuz kahramanlık gibi duruyor.
Son Söz: Yiğidi müebbede mahkûm et, hakkını yeme."
Memleketin böyle güzide yazar, çizer, aydın tayfası oldukça darbe için NATO'yu adres göstermeye ne hacet efendim?
Biz kendi işimizi kendimiz görürüz evvelallah.
Kunta Kinte - 26 Kasım 2012 (15:48)
Bu arada konuyla çok ilgisi yok da bir şey eklemek isterim. Efendim, bendeniz internette video izlemeye de bayılırım. Özellikle yorumları muhakkak okurum.
Meşhur video sitelerinden birinde evlilik programı sunan bir türkücü hanım kızımızın programından bir kesit sunan videosunun (bu videonun başlığında hanım kızımızın içinde sutyen olmadığı vurgulanır) altında yer alan bir yorum internet fenomeni olmuştur. Artık hemen her videonun altında bu yoruma ya da türevlerine rastlanır.
Şu mealde bir şeydir yanlış hatırlamıyorsam:
"Arif'in Mençıstıra attığı golün videosunu arıyordum, buraya geldim, …" (devamında bir spor gazetesininin adı olan 3 harflik kelimecik de yer alır)
Yahu ben de Sayın Ahmet Faruk Yağcı'nın yazısının altına yorum yapmıştım, kendimi bir anda Sabiha Sallar'ın yazısının altında buldum.
Nasıl oldu, nereden geldim hiç bilemedim.
Nato işte.
Korhan Baran - 26 Kasım 2012 (16:07)
Hani memuriyette "eş durumundan tayin" diye bir şey vardır ya, sizinki de biraz öyle olmuş.
Gene bu iyi, Bandırma vapuruyla Samsun'a da çıkabilirdiniz.
Büdütör - 26 Kasım 2012 (18:20)
Naifliğime verin, lütfen bağışlayın, ama sormadan edemeyeceğim. Bunak Moruk mahlâsı gerçekten var olan, etten kemikten, üçüncü şahsa ait bir mahlâs mı?
Yoksa tartışmacılardan birisi arada bir ortalığı kızıştırmak için Kızılmaske gibi, ne bileyim SuperMan gibi mi yapıyor? Közlenen ateşe odun atıyor, maşa ile karıştırıyor filân mı? Bunak Moruk sadece sanal bir kişilik mi?
Yoksa, yoksa bu kişi gerçek düşüncelerini mi derdest ediyor? Ne olur söyleyin.
Korhan Bey'e katılıyorum. Sevgili dostum Ahmet Faruk'un yazısından buralara nasıl geldik yahu? Biz havadan sudan, lay lay lom, mimariden, modernizmden, özeleştiriden filân söz ederken, aaa bakmışız marşlar çalıyor, uçaklar taarruz ediyor, Derkenar muhasara edilmiş…
Melih Özel - 26 Kasım 2012 (18:56)
Galiba Melih üstad soruyu bana soruyor. Öyle değilse bile, benim -aynı merakı taşıyan herkese- bir açıklama borcum var gibi görünüyor.
Hatırlarsanız, bir aralar Ernesto diye biri vardı buralarda. Üslup ve içerik hemen hemen aynıydı. O kayboldu, bir zaman sonra Bunak Moruk avdet etti.
Bu kişiler kimdir, birbirlerini tanırlar mı, bilmiyorum. Neden gerçek isimlerini kullanmaz da rumuz kullanırlar, onu da bilmiyorum. Neden başka hiç bir yere değil de bir tek Derkenar'a -bu rumuzla- yazarlar, onu da bilmiyorum. Yazdıkları gerçek fikirleri mi, yoksa sadece "trolling" mi yapıyorlar, bundan da pek emin değilim.
Kişisel kanaatim şu: Galiba bu insanlar yazdıklarına sahiden inanıyorlar. Hatta site site dolanıp yorum alanlarına bunları yazmayı bir çeşit "vatani görev" olarak algılıyorlar.
Vaktiyle bir arkadaşım vardı. Yönettiği web sitesine yazı gönderen herkesle telefonlaşıp buluşur, yazarı gözü tutarsa yazısını yayınlardı.
Ben öyle kontrol delisi biri değilim. Zarfa değil mazrufa önem veririm. Buraya yazan hiç kimseye "sen gerçekte kimsin" diye sormam. Yazan kişi Türkçe'yi katletmedikçe ve küfür iftira nefret içeren ifadeler kullanmadıkça, yazılanların içeriğini deli saçması olarak görsem bile, içi boş his salatası veya kemalettin tuğcu klonu değilse, "eh, fikirdir" der yayınlarım. (Delilerin de hayat hakkında görüşü olabilir.)
Bahis konusu kişilerin affına sığınarak açıklıyorum, bu konudaki şahsî görüşüm, Bunak Moruk ve daha önceki muadillerinin komplo teorileriyle kafayı yemiş ve buralara yorum yazarak vatanı emperyalist çizmesinden kurtaracağını zanneden kaçıklar olduğu yönünde. Fikir diye ileri sürdükleri şeyler bence hezeyan; iç tutarlılıktan yoksun, tamamı ezber, çerden çöpten şeyler.
Ama bu tür yorumların bazıları küfür içerdiği için, bazıları da son derece çala kalem yazıldığı, imlâsı berbat olduğu için yayınlanmasa da, görüldüğü gibi, gayet azimli ve zinde arkadaşlar, küsmüyor, yenilerini yazıyorlar.
Bence pek sakıncası yok. Bunlar yazıldı diye vatan kurtulmadığı gibi, batmıyor da.
Özetle, yetkisi, gelen yazıları okuyup onaylamakla sınırlı büdütörünüz, yani bendeniz, yazılan fikirler kişisel görüşüme uymuyor diye onları sansürleyemem. Oltalardan ve trol ağlarından uzak durmak herkesin kendi becerisine kalmış.
Büdütör - 26 Kasım 2012 (21:04)
Benim anlamakta güçlük çektiğim konu şu: Diyelim ki birisi ile bir konuda tartışıyorsunuz. Arkadaş, insan nasıl bir özgüven patlaması yaşamaktadır acaba karşısındakine şunları söylemek için?
"… Hazıra konmaya, her şeyin tepside önünüze sunulmasına çok kötü alışmışsınız efendim, biraz zahmet edip araştırsanız halbuki bütün bu sorularınızın yanıtları kitaplarda var… Ama siz araştırmazsınız, okumazsınız, birtakım sorular soruyorsunuz, hazırlop yanıtlar bekliyorsunuz… Ama sizin bu okuma, araştırma zahmetine giremeyeceğinize eminim…"
Bununla da yetinmeyip, "Alev Alatlı bu romanlarında sizin gibi ve benim gibi tipleri çok güzel analiz eder, ama sizin zamanınız yoktur ya da tommiks-teksas okumayı tercih ederseniz, bilemem" hükmüne varmak için nasıl bir ruh halinde olmak lâzım acaba?
Okumak insanları bilgi sahibi yapar, doğru. Ama bence düşünmek, okumaktan daha önemli bir meziyettir.
Nasıl olur da bir insan okunmasını önerdiği "kaynakçayı" okuyan herkesin, onunla aynı sonuçları çıkaracağından emin olabilir? Aynı düşünceleri paylaşmayanların MI6, CIA, Mossad ve NATO (KGB yi de ekleyelim beş benzemez olsunlar) elemanı olduğunu şıpın işi nasıl bilebiliyor bu abi? Pes doğrusu!
Neyse, ben yeniden Tex okumaya döneyim. Bana zahmet olmasın. Malum ben araştırmam, okumam, hazırlop yanıtlar beklerim. Ne domuzum, beeen!
Melih Özel - 26 Kasım 2012 (23:19)
Sözün burasında haddim olmayarak sohbete dahil olayım.
Melih üstadın ilk paragrafta "nasıl bir özgüven patlaması" diyerek kritik ettiği tutumun, özgüvenin tam tersi bir özelliğe işaret ettiğini zannediyorum.
Özgüven sahibi insan sözünün arkasında durur. Bu aslında fırsat yakalamış korkaklığın bir tezahürü.
Daha açık anlatayım: Yetişkinle çocuk arasındaki en önemli fark şudur; gerçek bir yetişkin, davranışlarının sorumluluğunu da almaya hazır olan kişidir. Boy pos, bıyık sakal, kırlaşmış saçlar falan değildir insanı yetişkin yapan. Etrafımızdaki varlıkların, merkezinde kendimizin yer aldığı bir haz evreninin itilip kakılabilir nesneleri değil, aynen bizim gibi birer insan olduğunu, merkez diye bir şeyin aslında bulunmadığını, öyle ya da böyle, idrak etmektir.
O yüzden çiğlik eden bir gence "hele bir askere git, orada adam olursun" der eskiler. Çünkü asker ocağında insanı okkalayan ebeveynlerimiz yoktur. Onların yerine kendi ezikliğinin acısını kolundaki pırpırlara güvenerek memleket evlâdından çıkaran ve yaptığı zulmün çoğu yanına kâr kalan tıynetsiz birileri vardır. Çoğu zaman elimizden hiç bir şey gelmez. Anlarız ki çocukluk (sonsuz affedilme) bitmiştir. Gerçek dünya, ezilmeyi de hazmetmek zorunda olduğumuz sert, acımasız bir dünyadır.
İşte, internette şurda burada kullanılan takma adlar, bu bağlamda kırılma noktası oluşturuyor. Bazılarımız (yaşı kaç olursa olsun, çocuk kalanlar) rumuzların korunaklı zırhına bürününce, diledikleri gibi çiğlik edebileceklerini, nasıl olsa edilenin edenin yanına kar kalacağını düşünüyorlar.
Belki yıllar önce elden kaçırılan haz nesnesini onlara -bu yönüyle- internet sunuyor.
Zaten, dikkat edin, bu tür rumuzlu ve maskeli şahıslar daha çok gecenin ilerleyen saatlerinde çıkıyorlar sahneye. Yani herkesin kendi odasında bilgisayarıyla baş başa kaldığı saatlerde.
O yüzdendir ekşili sumaklı sitelere hiç ama hiç sempati beslemiyor oluşum. Öyle yerler, bu türden çiğliklere prim veren "hadi aslanım, kim tutar seni, söv gönlünce, şu geçenlere çükünü salla" diye şımartılan erkek çocukların dünyası oluyor ister istemez.
Ama şunu da belirteyim hemen. Rumuz kullanmaya karşı değilim. Hatta -edebi açıdan- sempatiyle baktığımı bile söyleyebilirim. (Örneğin benim de zaman zaman "necdet şen" mahlâsıyla yazdığım oluyor, eğlence olsun diye.) Kanaatimce, saygıdeğer olan davranış, kimse bize hesap sormayacak olsa bile, efendilikten ve edepten milim sapmamaktır.
Nitekim, "gerçek bir centilmen, karanlık odada bile esnese, elini ağzına götüren kişidir" der eski bir ingiliz atasözü.
Yoksa fransız mıydı?
Necdettin Efendi - 27 Kasım 2012 (11:03)
Değerli derkenar yazarlarının Türkiye tahlillerinde dış dinamikleri görmeyerek olayları sadece iç dinamiklerle açıklamaları, dünyada ve Türkiye'de oynanan büyük oyunu, darbeci generallerle mazlum politikacılar, parti liderleri, mazlum sivillerle askerler arasında bir güç ve iktidar savaşına indirgemelerinden rahatsızım. Bu olaylar bizim yerli aktörlerin boyunu çok aşıyor, yakın tarihimize ait sayısız belge ve bu arada wikileaks belgeleri Türkiye'de ve dünyada oynanan büyük oyunun küresel aktörlerinin maskelerini düşürüyor.
Derkenar gibi edebiyat yanı ağır basan bir ortamda güncel politikaya dalmak, slogan atmak, ajitasyon yapmak belki düzeyi aşağı çekmek oluyor ama biz ayda yaşamıyoruz, sabahtan akşama kadar NATO'nun Patriot füzelerinin nereye konuşlandırılacağının tartışıldığı bir ülkede yaşıyoruz, şimdi 3. Dünya savaşını ortadoğuda tetiklemek için çalışan evangelistler, kıyamet bir an önce kopsa da cennete gitsek diye sabırsızlanırken ben oturup kedi köpek yazısı yazamıyorum, bu ülkenin düştüğü durumu görüp kahroluyorum, her gün birkaç şehit cenazesi kalkarken birileri bu küresel savaştan 'terör' diye bahsediyor, bu ülkede terör-merör yok artık, bu ülke 30 yıldır savaş halinde, bunun adı terör değil, düpedüz savaş, ama savaşın da bir sürü şekli var, psikolojik savaş, siber savaş, ekonomik savaş, diplomatik savaş, bilgi savaşları, kimyasal savaş, biyolojik savaş, nükleer savaş…
Siz 30 yıldır savaş halindeki bu ülkede rahat uyuyabiliyor musunuz, geleceğinizden endişe etmiyor musunuz?
Bunak Moruk - 27 Kasım 2012 (12:18)
Hayat, tedavisi olmayan bir hastalıktır, er geç ölümle sonuçlanır. Morukladıkça çıkış kapısına daha da yaklaşırsın.
Bu nedenle, ben en çok sizin geleceğinizden endişe ediyorum sayın Moruk.
Dr. Hıfzı Sıhha - 27 Kasım 2012 (12:59)
Sevgili BM, korkunun ecele faydası yok. Öyle de battık, böyle de. Gelin boş veripin bu işleri. Çiçek, böcek, kedi, köpek yazısı yazın siz de. Zaten kaderde varsa armageddon neye yarar boş bidon?
Bakın büyük oyunun aktörleri ülkeyi bir adım daha yaklaştırdılar kaçınılmaz sona. Okullarda tek tip kıyafet de kalktı. 7 düvele karşı savaşan ülkemizin bir tersanesine daha girildi. Askerî okullara Kur'an dersi konmasını hiç saymıyorum. Hele bir komisyon var ki, Kenan Paşamızın rütbelerinin sökülmesini tavsiye etti. (Bu NATO'nun işine mi gelir mi gelmez mi kafam karıştı ya neyse.) Genel Kurmayı da Milli Savunma Bakanlığına bağlamak istiyorlar. İş bu raddeye gelmişse zaten bitmişiz biz.
Siz de bize katılın, Titanic batarken keman çalanlar grubuna yani. Sonra sırasıyla Yılmaz Özdil, Melih Aşık, Fazıl Say, Müjdat Gezen, Tarık Akan ve diğerleri de gelecek.
Haydi için şu hapı (bkz. Yorumunuzdaki Matrix hapı) artık. Saatini geçirirseniz faydası olmaz.
Korhan Baran - 27 Kasım 2012 (18:43)
The Return of the Living Dead. Saliha Bayraksallar'dan girip Bunak Moruk'dan çıktık. Hatta ikincisi meşhur bir şahsiyet haline geldi. BM olarak da anılmaya başlandı kendileri. Doktor Sallaso'dan Kunta Kinte'ye kadar bir dünya yorumcu da işin içine girdi. Neticeten: Ben korkuyorum abi. Ortalık yaşayan ölüden geçilmiyor.
Buraya kadar işin dalgası. İşin ciddi kısmı ise: Saliha hanımın şahsiyetinde ifade edilen ve sonra BM ve diğerleri ile şerhedilen fikirler ve eleştirileri son günlerin en hoş yorum dizisini oluşturdu. Mekanın sahibine derin teşekkürlerimle.
Ahmet Faruk Yağcı - 27 Kasım 2012 (21:13)
Teşekkürlerinizi aldım kabul ettim doktorcuğum. Tam da şindi domatez reçeli yapıyordum, bir kavonoz da size ayırdım. Tahlil sonuçları için geldiğimde veririm.
Sabiha Sallar - 28 Kasım 2012 (14:02)
Efendim, mahsus teşekkürlerimi takdim etmeme izin veriniz. Siz miydiniz bilemedim, Cumhuriyet mitingleri esnasında bir cumhuriyet kızı o zamanlar Radikal Gazetesi'nde yazan Nur Çintay hanıma haddini bildirmişti. Kocasına hizmeti, düzenli banyo yapıp misler gibi kokmasını öğütlemişti. Aynı o gün gibi sizin reçel yaptığınızı öğrendiğim bu gün de gözlerim buğulandı.
Miting postası / Best of - Nur Çintay A. (Radikal)
Ahmet Faruk Yağcı - 28 Kasım 2012 (22:51)
Büdütörün en son "seni bir daha buralarda görmiim" tehdidinden sonra tüymüştüm buralardan. Lâkin yalan yok arada bakar okurum.
Yazma demişti hazret yazmadım, okuma demediki! Aslında okumamı da istemezdi ama ne yapayım. Alışkanlık işte, kendilerini 1989 lardan beri henüz bıyıklarım yeni terlediğinden beri okurum, izlerim, ararım nerelerededir diye araştırırım kaybolduğunda. Affetsin.
Önce şu komplo teorisinden başlıyayım. BUNAK MORUK ben değilim. Ama bunayan biri var, oda sayın büdütör. 1989 dan beri severek izlediğim (şimdide severim canım) ama bu süre içinde gittikçe ortodokslaşan fikirleri, megalomani söylevleri (limon gibi oldu affetsin) dinsel tutuculuğu artan resmiyle zaten gönlümün tahtından yavaş yavaş iniyordu merdivenleri. Geriye edebiyat ve yazı konusundaki hayranlıkla izlediğim tarzı vardı ki onu da yukarıdakiler için bir kılıç gibi kullanınca, limondan daha ekşi bir tad oldu benim için. Ama yinede seviyorum kendilerini.
Beni buralardan süpürge ile kovduğunda ve birkaç yazımı da yayınlamadıktan sonra şimdide iftira, cıa, Mossad, bop gibi anahtar kelimelerin bolca zikredildiği yazılarda beni anması çok duygulandırdı beni. Neyse…
Özetle ben BUNAK MORUK değilim. Eğer Büdütör (daha öncede istemiştim) (Vermeyen zenci) bana bir yazarlık ünvanı bahşederse dönerim belki…
Ernesto - 29 Kasım 2012 (11:33)
Ernesto'nun yorumu, tam da altı çizilmeye çalışılan garabete örnek teşkil etsin diye yazılmış gibi. İnsan gerçek kimliğini saklayınca -ya da sakladığına inanınca- kendini desteksiz atma ve çarpıtma konusunda sınırsız özgüven içinde bulabiliyor demek ki. İhtiyaca binaen.
Burada kimseye "seni bir daha buralarda görmiim" ya da "yazma" gibi bir öneride (sizin deyiminizle "tehdit" te) bulunulmayacağını zaten Derkenar okuyan herkes bilir. Hadi bunlara -soğuk da olsa- "espri" deyip geçelim.
Ama yorumun ortasına denk gelen uzun paragraftaki hezeyanlara cevap vermek bile insana ar geliyor. Bu tarz maskeli korsan gösterici arkadaşlar, belki açık kimlikleriyle kamu oyu önünde madara olmaktan sıyırtabiliyorlar. Yani rumuzlar arkasında zırvalayıp, bilinen yüzleriyle "akil insan" pozu kesebiliyor olabilirler.
Ama güzel kardeşim, bu tip çocuksu zırvalarla en çok da savunmaya çalıştığınız fikriyata zarar verdiğinizi, onu madara ettiğinizi göremiyor musunuz? Millet alay ediyor sizinle; saflıktan mı takılmıyorsunuz buna yoksa yüzsüzlükten mi?
Haa, bir de ne demek "yazarlık ünvanı bahşetmek"? Lâf mı bu şimdi? Ulûfe gibi dağıtılan bir "Derkenar yazarlığı" ünvanı mı var?
İsminiz (rumuzunuz) çok zikrediliyorsa, size duyulan hayranlıktan değil, acınası bir davranış modelinin kristalize örnekleri olduğunuzdan…
Büdütör - 29 Kasım 2012 (12:59)
Anladığım kadarıyla bu kardeşimiz davasını savunurken küffar saflarına yalın kılıç daldığı için muhatabın cevabını okumaya vakit bulamıyor. Bütün muhalifler toplanıp üzerine gittiği, fasılasız bir taaruza maruz kaldığı için de mütemadiyen kendini savunmak, savunurken de en iyi savunma saldırıdır prensibiyle hareket etmek durumunda kalıyor.
Vaktiyle girdiğim toplar olmuştu benim de. Acemilik işte!
Birileri uyarmasa iyiden iyiye bir fikir teatisi içinde olduğuma inanıyordum. Bereket muhatabın hayatın sırrını çözmüş bir nirvana ehli olduğunu söylediler de sustum şuracıkta.
Şimdi kendisine daha evvel de "bir köşe" talebinde bulunmuştunuz; iki ayrı cevapta bu "yazarlık" denen kapının umuma açık olduğu; düşüncesini derli-toplu ifade eden herkesin yazabileceğinin ifade edildiği söylense de netice değişmeyecektir.
Enver Turan - 29 Kasım 2012 (19:33)
Nihayet büyük gün geldi, İzmir'de hasretle beklenen Nato Allied Land Command karargahı, ben şu satırları yazarken törenle hizmete giriyor, İzmir bu büyük günü unutmayacaktır, Nato müttefik kara kuvvetleri komutanlığına ev sahipliği yapmak gibi bir onura nail olmak her şehrimize nasip olmaz.
Bu arada Rus savaş gemileri doğu akdenize doğru yol alıyor, bu tarihi güne tanıklık etmekle bahtiyarız, öte yandan 30 kişilik Nato uzmanlar heyeti Malatya ve Diyarbakırda kurulacak yeni üsler için yer bakıyorlar, Patriot füzelerimiz vatana, millete hayırlı olsun sevgili derkenar okurları, 3. Dünya savaşı 11 eylül 2001 de başladı, şimdi ortadoğuda kartlar açılıyor, filler tepişecek, olan çimlere olacak.
Alev Alatlı aktarıyor: 'Let's go extinct if we must, but let's do it with some dignity and humor and grace' Yeryüzünden silinmemiz gerekiyorsa silinelim ama haysiyetimizi koruyarak, zarafetle ve yitirmeksizin mizah duygumuzu külliyen' (Schrödinger'in kedisi - Rüya s. 153)
Bunak Moruk - 30 Kasım 2012 (18:09)
Bu gün 13 Aralık 2012, Türkiye tarihi bir gün yaşıyor, Silivri tiyatrosunda son perde oynanıyor, mahkemeyi dağ başına kaçırdılar ama nafile, nereye kaçsanız sizi orada buluruz.
Pertev Dural - 13 Aralık 2012 (11:27)
Ah hiç sormayın Pertev beyciğim, ayaklar baş oldu başlar ayak. Nerde görülmüş ayol aslan gibi paşaların mahkemelerde sürümsürüm sürümdürüldüğü, rezalet canım rezalet. Bizim millet eşşek, gitti takunyalıyı baş yaptı, oda şimdi canım ciğerim ruhum paşalarımızı madara ediyor. Gel de barbar bağırma saçını başını yolma şimdi. İçim kan ağlıyor (yani ruhum demek istiyorum).
Sabiha Sallar - 13 Aralık 2012 (13:01)
Ali Cengiz mi Orhan Hakalmaz mı ne, birisi, öyle şeyler yazmış ki, sabah sabah sinirim tepeme çıktı:
"12 Eylül cuntasının, yaşını büyütüp alel acele ölüme yolladığı Erdal Eren'in cansız bedeninin darağacında sallandığı gün, Silivri'de darbecilere özgürlük mitingi yapın.
Kahramanmaraş'ta Alevîlerin hunharca katledildiği 19 Aralık günü Silivri'ye gidin, Alevî önderlerine suikast için S-1 Suikast Timi hazırlayan Ergenekoncular için özgürlük isteyin.
19 Ocak yaklaşıyor. Hrant Dink'in öldürüldüğü gün gidin Hrant'a 'Türklüğe hakaretten 'dava açtıran, bütün duruşmalarda mahkeme önünde ona kan kusturan Ergenekon sanıkları için özgürlük yürüyüşü yapın.
Malatya'da boğazları kesilerek üç Hıristiyanın öldürüldüğü 18 Nisan günü yine Silivri'ye gidin, bütün ülke çapında misyoner avı başlatan Ergenekon sanıkları için sevgi gösterisinde bulunun.
Güneydoğuda faili meçhule kurban giden binlerce insanı anmak için gidin Silivri'de JİTEM'in kurucularına çiçek verin."
Takkesiz Liboş, ne olacak!
Yalçın Çükük - 14 Aralık 2012 (10:25)
Nedense şu "TAHRİR MEYDANI" metaforuna hep kafam takılır.
Tunus'ta, Libya'da, Mısır'da seçimlere kaç parti katılıyor muş? 1 tane mi yoksa bizdeki gibi 15 mi? Oralarda her seçimde sandıkta tokat yiyenler mi ayaklanmaya kalkışmışlar yoksa hiç katılamayanlar mı?
Silivri meydanında kendilerini Tahrir'de sanan ve her birinin ilk lâfı "Atatürkçülük" olan o parti ve STK'lara sormalı:1923'ten 1946'ya kadar seçimlere kaç parti katılmıştı? Bize o saadet yıllarından anlatmak istedikleri güzel anıları var mı? Hepsi ezberimde ama yine de dinlerim.
Yazmaya başlarken eşit şartlar oluşsun diye takkemi çıkarmıştım, şimdi yine takayım.
Ali Sedat Çetinkoz - 15 Aralık 2012 (00:50)
Kelime sayısı yüzünden yorumum gitti mi, gitmedi mi anlayamadım. Umarım yayınlanır ama olmazsa diye ikinci kez, kısaltarak yazıyorum: Bir yorumcu 'ABD Osmanlı'nın yaptığı gibi dünyayı işgal ediyor niye bozuluyorsunuz?' yazmış. Kendisi ABD vatandaşı sanırım yoksa hangi insan vatanının işgalinden sevindirik olur?
Bunak Moruk'un tüm yorumlarına katılıyorum, ağzına sağlık. Bir yorumcu kendisi için "niye rumuz kullanıyor? Madara olmamak için mi?" demiş, herkesin herkesi fişlediği, başbakanların dinlendiği bir ülkede insanlar tedbirli olmak için rumuz kullanmasın mı? Ben de rumuz kullandım. Mecbur muyum gerçek adımı-soyadımı yazmaya? Bunak Moruk'un yazdıkları çok okuyup, yazmış, filozof ve vatanını seven, bilgili birinin yazısı, kendi adıyla da yazsa, rumuzla da yazsa ancak feyz alınır, niye madara olsun? Ayrıca böyle bir rumuz seçmesi kendisiyle dalga geçecek espri ve mütevazılik sahibi olduğunun kanıtı.:) anlayamamışsınız…
Bir başka yorumcu ülkedeki Alevî düşmanlığı dahil her şeyin suçunu Silivri'deki amirallere, teğmenlere yüklemiş. Teğmen Ali Çelebi 1984 doğumlu. 12 Eylül olduğunda daha dünyaya gelmemişti. Yarbay Ali Tatar Alevî'ydi, iftiraları onuruna yediremeyip intihar etti, suçsuz olduğu ortaya çıktı. 42 yaşındaydı. 12 Eylül'de kaç yaşındaydı varın hesaplayın. 400 subayın hepsi mi darbeci?
Bu vatanı 30 kupona almadık. Taş Mektep filmini izleyin, 15, 16, 17 yaşında askere giden ve o yıl mezun veremeyen okulun öğrencilerinin torunlarıyız.
Vatansever Teyze - 17 Şubat 2013 (22:16)
İçimden geldi, şimdi malûmatfüruşluk için tam sırası dedim:
"Tantanacılık" diye argo ve polisiye bir kavram vardır literatürde. Üç-beş kişi kavga etme görüntüsü vererek, bir çeşit tiyatro sahneye koyar. Yüksek sesli patırtı çıkarır ve çevredeki, yoldan geçen meraklı vatandaşları infaz yerine toplaştırırlar.
İkinci perde kavgacıların seyirci arasına dalıp ayırmalarını sağlamaktır. Temiz insanlar, illâ ki kavgayı ayıralım, küsleri barıştıralım der tabii.
Son perde sevindirici olduğu kadar şaşırtıcıdır. Az önce birbirinin boğazını sıkanlar sarmaş dolaş ve hiç bir yerleri aksamadan koşan bir ekibe dönüşüvermiştir.
Seyircinin asıl şaşkınlığı, cüzdanlara el attıkları sırada olacaktır. "Barış için savaştan daha fazla bedel ödenir" sözü bir kez daha gerçeklik kazanır. Ya "İnsanlıktan daha değerli bir şey mi var anasını satayım!" dersiniz veya polisi ararsınız.
Aynı sanat, sanal alemde de uygulanabilir. Hem kimsenin cüzdanı da el değiştirmez, isterse kazançlı bile çıkar. Şahsi fikrim, rahat küfretmeye bahane olmayacaksa 'gücüm ve konsantrasyonum yetesiye kadar nickname'dir. Tam destek!
Ali Sedat Çetinkoz - 18 Şubat 2013 (14:30)
Söz konusu ceridenin sahne arkası teşrifatçılığını üstlenen şahıs olarak, ben de bu konuda bana iletilen bir maruzatı ileteyim.
Müessese olarak, takma ad, müstear isim, nickname, rumuz, her ne ise adı, yazan kişinin malûm yerinden uydurduğu ve sohbeti biraz daha mizahileştirmek dışında maksadı olmayan her türlü ad konusunda kayıtsızız.
Fakat, son yıllarda sık sık teşrik-i mesaide bulunduğumuz sayın Durmuş Düşünür beyefendinin bu konuda bir maruzatı var ki, bunu siz dostlarımıza iletmek, teknik sorumluluklarımıza binaen, boynumuzun borcu.
Şöyle diyor sayın Durmuş Bey:
"Her nedense, kimliği tam olarak tespit edilemeyen her müstear adlı yorumcunun ben olmaklığım zannediliyor. Bazen -nefes alışımdan ciğerimi okuyabilen- eşim bile 'o yorumu sen yazdın değil mi' diye sorabiliyor.
Bazen de bu yorumlarda şaka konusu yapılan şahıslar cephesinde alınganlıklar, içten içe gücenmeler, gadre uğratılmışlık, itilmişlik kakılmışlık duyguları vesaire hasıl olabiliyor.
Takdir edersiniz ki, şu ilerlemiş yaşımda bir de bu tür 'küstüm siye, ahan da poz kesiyorum' durumlarıyla uğraşmak ihtiyar bünyeme ağır gelebiliyor.
Tabii ki takma ad kullanarak yazan arkadaşlara zinhar herhangi bir telkinde ya da öneride bulunmak, onların içlerindeki mizahi yönü kısıtlamak gibi bir maksadım yoktur, olamaz. Bence de iftira ve ısırma niyetli olmadıktan sonra, bir de işin manevî tortusu benim üzerime sıvaşmadıktan sonra, müstear adlar kullanmakta hiç bir beis yoktur.
Saygılarımla."
Durmuş Amca'nın maruzatını ilettik, yük üzerimizden kalktı. Derkenar olarak tekraren belirtmek isteriz ki, burada önce mazrufa zonra zarfa, en sonra da zarfın arasına sıkıştırılmış gümüş sikkeye bakılır. Gerisi lâfü güzaf.
Büdütör - 21 Şubat 2013 (13:46)
Sabiha Sallar ve onun gibiler neler yazdı?
Bahtsız Bedeviile
Kutup Ayısı(8 Kasım 2012)
dokunulmazevlâtları (26 Nisan 2012)
Ek yerini belli etme de…(4 Nisan 2009)
Bacımektubu (13 Mart 2001)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.