Durmuş Düşünür - 22 Kasım 2009
Geleceğe yönelik hiç bir var sayım bugünden doğrulanamaz. Doğrulandığı gün ise, zaten iş işten geçmiştir. Eğer şimdiden yanlışlanamıyorsa, bir önerme olarak var sayılmaları ve irdelenmeleri gerekir.
Bu tarz var sayımları en olumsuz olanından başlayarak sıralamak ve her birinin üzerinde tek tek durup olabilirlik derecelerini anlamaya çalışmak da bilimin görevi.
Tabii ki hiç bir görüşü dogma haline getirmemek, yanlış çıkartılabilme kapısını da açık tutmak kaydıyla.
Bu konu özelinde düşünürsek, çevresel felâketlerin tümünü küresel ısınmaya bağlamak, konuyu tek bir bileşene indirgeyip basitleştirmek olur. Kuşkusuz ki yanlış sulamadan orman yangınlarına, arıtılmaksızın doğaya bırakılan sanayi atıklarına, kayalıklara toslayan petrol tankerlerine, depremlere, volkanik faaliyetlere, güneşteki patlamalara, dünyaya çarpabilecek büyük gök cisimlerine, hatta muhayyel Marduk'a kadar bir sürü olumsuz etken sayılabilir. Ve bu etkenlerden her biri gezegenin geleceğine ilişkin var sayımları değiştirebilme, hatta temelden geçersiz kılma potansiyeline sahip.
Ama kendimizi münazara mantığına kaptırıp, en uç örnekleri cımbızlayarak, taşı gediğine oturtan genellemeler yapma hatasına da düşmemek de lâzım. Yani küresel ısınmanın olası sonuçlarına değinenleri uluslararası bir dalaverenin bilinçsiz kuklaları gibi damgalamak, indirgemeci bir tavır oluyor. Her türlü toplumsal hadiseyi falan ülkenin filân ülkeye kurduğu bir tuzak olarak açıklayan komplocu görüşlerden benim artık sıtkım sıyrıldı. Bir de alemin "uyanık" bir tek bizim "saloz" olduğumuz mealindeki seçkinci çözümlemelerden.
Velev ki bazı ülkeler (örneğin, Avrupa Birliği denen "şer odağı") bizi oyuna getirip cebimizden sızdırdığı paralarla kendi denizine rüzgâr türbinleri kurma planları yapıyor ve biz de bu zokayı yutmak üzereyiz.
İyi de güzel kardeşim, sen okuduğun o gazetelerdeki (hangileriyse artık) çevresel felâket haberlerinin üzerini elinle kapatarak mı okuyorsun? Malum ülkeler arasındaki "en büyük olma" yarışının gezegen üzerindeki olumsuz etkilerini göremiyor musun? Böyle bir denklemde üzerimize düşen "bize ne atmosferden, ısınmadan, eriyen buzullardan, biz milli servet bazında kaç puan büyüdüğümüze bakalım, bak, Çin, Rusya, ABD öyle yapıyor" demek mi olmalı? Dünyayı yorumlayabileceğimiz bundan başka bir paradigma yok mudur?
Anlaşılmadıysa daha açık ifade edeyim; olabildiğince çok kişiyi -örneğin- lüks otomobil sahibi yapmayı öneren bir yaşam tarzının karşısına "öncelikli hedef, tüm dünyada sefalet içinde yaşayanların hayatlarının iyileştirilmesi ve doğal kaynakların şirket/millet çıkarları adına çarçur edilmemesi olmalı" diyen başka bir görüşle çıkılamaz mı?
Bu durumda, karbon emisyonundan falan söz edenlere "dur bakalım, batılılar kömürü yakıp zenginleştiler, şimdi de sıra bizde, linyit stoklarımız tükenene kadar başka lâf işitmek istemiyorum" demek ne kadar doğru?
Konu dönüp dolaşıp hep bu noktada düğümleniyor nedense.
İlle de kesin bir yargıya ulaşmak yerine, şu sorunun cevabını arasak çok daha iyi olurdu:
- Bizler, herhangi bir konunun uzmanı ya da bağnaz müridi değil de, sadece gerçeğin ne olduğunu bilmek isteyen sıradan izleyiciler miyiz?
Yoksa kıran kırana geçen bir kapışmanın yalın kılıç savaşçısı mı?
Eğer çatışan kuramlardan birine körü körüne iman edenlerdensek, o zaman internette veya herhangi bir mecrada, kendi iddiamızı doğrulayacak sayısız örnek bulabiliriz.
Karşı taraftakiler de kendi iddialarını doğrulayacak sayısız örnek bulabilirler.
Bilim insanlarının "teorim çökecek" korkusuyla işlerine gelmeyen verileri görmezden gelmesi, yeni bir şey değil. Buna "meslekî bir deformasyon" denir ve sık rastlanır.
Ama bir tezi geçersiz kılmak için bu kadarı yetmez. Kesinlikle yanlışlanabiliyor olması gerekir -ki bunu yapacak olanlar da diğer bilim insanlarıdır. Rus hackerlar ya da bulvar basını değil.
Falanca lobi bizi falan teze, filânca enstitü de filân teze inandırmak için ortalığa çarpıtılmış veriler serpiyor olabilir. Hatta, biz, hepimiz, Uzun İhsan Efendi'nin rüyasında gördüğü ve o uyanınca yok olacak olan rüya kişileri olabiliriz.
Hakikati çürük medyanın internet baskılarında bulabileceğimizi zannederek boşa vakit harcıyor da olabiliriz.
"Menfî ol, dinleyenler akıllı sansınlar" düsturunu benimsemiş yalın kılıç münazaracı tiplerden de olabiliriz tabii.
Durmuş Düşünür ve onun gibiler neler yazdı?
Bahtsız Bedeviile
Kutup Ayısı(8 Kasım 2012)
dokunulmazevlâtları (26 Nisan 2012)
Ek yerini belli etme de…(4 Nisan 2009)
Bacımektubu (13 Mart 2001)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.