Krişna Yumurti - 12 Nisan 2013
Öyle bir zihin kirliliğidir ki, bir zamanların reklam spotunda dendiği gibi, "ağzı olan konuşuyor."
Tamam, "isteyen istediği gibi konuşsun, ne sakıncası var" diyeceğim ama sıkıntı şurada: Hazret, "tek doğru var, o da benim ağzımdan çıkan" mantığıyla konuşuyor. Bu da aslında hegemonya kurma girişimi oluyor.
Yani o hep haklı, hep biliyor, hiç yanılmıyor…
Bu tipin daha çekingen olanı da işler sarpa sardığında "sen öyle düşünürsün ben böyle" diyerek topu taca atma meraklısı.
Doğrudur; yani tek doğruda inat edilemeyeceği, birçok şeyin algılanmasının ve yorumunun kişiden kişiye farklı olabileceği… Ama bu tabii ki, isteyen herkes aklına geleni "doğru budur" diye ortaya sallar, sıkışınca da "bu benim yorumum" deyip işin içinden sıyrılır demek değil.
Aslında aynı iddiacı ve dediğim dedikçi tavrın iki farklı uçtaki izdüşümü bunlar. İletişimin rotasını anlamaktan yana değil de üste çıkmaktan yana kıran insanın standart tavrı.
Konuyla ilgili uygun bir örnek midir pek emin değilim ama Eylül 2011'de Alev Alatlı bir gazetecinin sorduğu "Paçozlaşma şimdilerde daha mı şiddetli?" sorusuna şu yanıtı vermiş:
"Bu kadar şiddetlenmesinde post modernciliğin büyük etkisi var, aşırı post moderncilik. Bu şuna varıyor: Senin düşüncen senin, benim düşüncem benim. Demokrasi meselesinde olan şey de bu zaten; "benim neyin eksik?" Nerenden başlayayım senin neyinin eksik olduğuna, diye cevap vermek lâzım. Ama böyle bir ortamınız da yok. Tehlikesi de burada, aşırı görecelilik. Bu ülkede ahlâkın bile göreceli olduğunu konuşur olduk, göreceli ahlâk, göreceli haklılık… Yani kadim ölçüleri kaybediyorsunuz. Kadim ölçüleri kaybetmek kolay geçiştirilecek bir şey değildir. Devletler, halklar ve insanlar bu dönemlerden geçtiler ve sonları hiç neşeli olmadı. Çünkü sadece dil ve iletişimi değil duyarlılığı kaybediyorsunuz konuşamaz olunca."
Demek ki neymiş? Bir önermenin diğer kişininkinden farklı olması, doğru sayılmasına yetmezmiş. "Sen öyle düşünüyorsun, ben de böyle" deyip işin içinden çıkmak, bir anlamda "sen de bir kişisin, ben de, o halde skor fifti fifti" türünden bir mugalâta olurmuş.
Diğer yandan da, "kadim doğru" denen şeyin ne olduğunu belirleyecek olan mercinin kim olduğu sorusu var tabii. Herhalde hanımefendinin buna da malûmat sosuyla tatlandırılmış otoriter bir yanıtı vardır.
Kadim ölçüler dendiğinde tam olarak ne anlatılmak istenmiş acaba? Örneğin "kadim ahlâk ölçülerimizi kaybetmeyelim çok fena olur" diyen kişilerin ölçüsüne göre eşcinsellik sapkınlık ve hastalık olarak yorumlanıyorsa ne yapmak gerekli?
Ya da can almak, savaş söz konusu olduğunda ya da din onay veriyorsa mesele değildir. Ama kişi kendi intikamını almak isterse problem olur mu? Can almanın her koşulda yasak olduğu bir kadim ölçü var mıdır?
İnsan kurban etmenin normal sayıldığı uygarlıklarda insanlar kendi ölçülerine göre yaşıyorlar ve kan dökmeyi vahşi bir eylem olarak görmüyorlardı.
Anadoluda regl olan kız (belki 12 yaşında) everilirken "bu sübyancılıktır" diyen hangi ölçüye bakmaktadır, kızını eliyle gerdeğe sokan baba hangi ölçüyü kullanmaktadır?
Sonuç olarak, kadim ölçü diye bir kavram ortaya atmak dön dolaş "benim ölçüm doğru" önermesinin kontr garantisi olmuyor mu?
Kadim ölçü?
Neye göre, kime göre?
Fabrika Kızı - 12 Nisan 2013 (17:32)
Sayın Fabrika Kızı hanımefendi, "kadim" değer denince aklınıza neden yukarıda sıraladığınız örneklerin geldiğini pek anlayamadım. İlkellikle kadim olan aynı şey midir?
Meselâ, dayanışma, merhamet, tevazu, kadim değerlerdir. Dürüstlük, iffet, tok gözlülük de…
"Öldürmeyeceksin" der meselâ kutsal kitaplar; "kul hakkı yemeyeceksin" der; "çalmayacaksın" der; "zina yapmayacaksın" der…
Siz de bulup çıkarabilirsiniz kendi hayatınızdan bir sürü kadim değer. Kurbandı, cinayetti, sübyancılıktı, nereden geldi bunlar aklınıza kuzum, sahiden anlayamadım.
Krişna Yumurti - 13 Nisan 2013 (13:54)
Bunların hepsi hayatın gerçekleri. Sizin söz ettiğiniz değerler ütopyadan ibaret. Entel hezeyanları.
İnsanoğlu zina yapar çünkü tek eşli değildir. Bir uygarlık gelir zina yasak der, öbürü mesele etmez.
Kul hakkı yemeden artı değer üretemezsin. Hem kul hakkı yiyenlerin başında din adamları gelmiyor mu?
Merhametten de maraz doğar demiş atalarımız. Tevazu da beceriksizlerin kendilerini mazur göstermek için uydurdukları bir yalandır.
Alev Alatlı'yı da sevmiyorum ayrıca. Ama Anayasa için imza vermesini takdir ettim. Bu ülkeden Türk adını silemeyecekler.
En büyük kadim değer ülkeni sevmektir.
Fabrika Kızı - 13 Nisan 2013 (15:00)
Krişna Yumurti ve onun gibiler neler yazdı?
Bahtsız Bedeviile
Kutup Ayısı(8 Kasım 2012)
dokunulmazevlâtları (26 Nisan 2012)
Ek yerini belli etme de…(4 Nisan 2009)
Bacımektubu (13 Mart 2001)
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.