Patronsuz Medya

İlgi oburu bir ergenin portresi

Takaza Canhıraş - 21 Nisan 2011  


Ben hiç bıçaklanmadım; bıçak yarasının ne kadar acıttığı konusunda ahkâm kesemem. Bıçaklandığında acı çeken birini acısını dışa vuruyor diye ayıplamayı da düşünmem.

Herkesin başına can acıtıcı bazı şeyler gelebilir. Geliyor da… Biz, alelâde çoğunluk, sessizce yaşıyoruz sıkıntılarımızı. Televizyon kameralarının karşısına geçip anlatmayı, yaşantımızı gösteriye dönüştürmeyi düşünmüyoruz.

Ne var ki, bazı insanlar felâketlerini bile kameraların önünde, sahne gösterisi tadında yaşamazsa tatmin olamıyor gibi sanki.

Bir sergi çıkışında kendisine "gıcık olduğunu" söyleyen biri tarafından bıçaklandıktan sonra canhıraş çığlıklarla ortalığı birbirine katan medyatik ressamdan söz ediyorum.

Eğer bu olayın öznesi başka herhangi biri olsaydı, ben de yukarıdaki rezervleri koyar, olaylara seyirci uzaklığından bakıp, bol keseden atmak da istemem derdim.

Fakat söz konusu olan B. B. (brijit bardo değil, diğeri) olunca, durum değişiyor. Bu adamı en azından 25 yıldır medyada şurda burada görüyor, izliyorum. Kanaatimce, hakkında söylenebilecek her şey, aslında tek bir kelimeyle özetlenebilir:

Histerik.

Sanatçılığından siyasetçiliğine kadar, hangi işe bulaştıysa, hep dikkatleri kendi üzerinde odaklamak gibi bir dayanılmaz arzu modeline uygun davrandı bu şahıs.

Merak ediyorum, acaba o an orada televizyon kamerası olmasaydı, gene bu kadar eforik mi davranırdı?

Galiba evet. Kameralar yoksa yoldan geçenler de mi yok? Seyirci seyircidir.

O nedenle, onu görünce arabasının kapısını kilitleyen sürücüleri anlayışla karşılayabiliyorum.

İki sebepten.

Bir: Bu ülkede yaralıyı arabasına alan kişi, o şahsın vefatı durumunda, karakolda nezarete atılmayı ve asli fail olarak mahkemeye çıkarılmayı da göze almak zorundadır.

İki: Afedersiniz ama adam danalar gibi böğürüyor. Millet korkmuştur muhtemelen. Onu saldırgan sanmıştır.

Üç: (Bu da bonus) Bu kişi hakikaten çok antipatik. Ve densizin önde gideni. Bi düşün bakalım, arabanla trafikte sıkışmış kalmışsın ve en uyuz olduğun kişi sokağa fırlıyor, bar bar bağırarak sağa sola seğirtiyor. Ne yaparsın?

* * *

Bkz → "Beni pıçakladılaaar! Ambulaaans!"

Yorumlar

Ben de B. B'ın kadın asistanı bir çamur birikiminde kanlar içinde yatarken, onun o kızı bir anlığına bile düşünmeden ortalığı kendisi için birbirine katmasına takıldım.

Hayatımda hiç bıçaklanmadım. Duygusunu bilemem. Olaylara seyirci uzaklığından bakıp, bol keseden atmak da istemem. Panik insana her şeyi yaptırabilir, malûm. Can korkusuna düşmüş birinin bencilliğinden söz etmek doğru değil.

Fakat insan biraz da kendini bu türden ölüm/kalım anlarında, bu keskin dönemeçlerde ele verir. "Nasıl yaşarsan, öyle ölürsün" diyen bir söz vardır. İlk etapta insana fazla kuru, fazla merhametsiz gelebilir. Ama bence derinliği olan bir uyarıdır ve üzerinde düşünmekte yarar var.

Toplumu gün be gün ele geçiren kayıtsızlığın gökten zembille önümüze düşmediğini, manevî değerlerdeki aşınmanın uzun bir tarihi kapsayan bazı hesapların sonucu ortaya çıktığını ve herkesi aynı oranda etkileyip, avcunun içine de almadığını, gözden kaçırmamakta yarar var.

Deniz - 21 Nisan 2011 (11:11)

İstanbul'un göbeğinde korku filminden fırlamış gibi bağıran, kendisini arabasına alıp hastaneye götürmeyi teklif edene (hasta deyip alamıyor, ancak teklif edebiliyor adamcağız) bağırıp "belâ mısın be adam, güzelim sahneyi berbat ettiğinin farkında mısın" deyip başından savan bir adamı arabama almaktan korkarım ben. Arabanın içindeki vatandaşın gördüğü manzara yaralı ve acilen hastaneye kaldırılması gereken bir vatandaş görüntüsü değil çünkü. Yanından geçenlerin kaçı anlamıştır bunu bilemiyorum ama anlayanlar bile korkmuştur diye tahmin ediyorum.

Olabilir, can havliyle feryat etmektedir. Kaç kez bıçaklanır ki bir insan. O an asistanının varlığından bile haberi yoktur belki. Fakat kameralara bakıp yarasını niçin gösterir ki bir insan, kime neyi ispatlamaya çalışmaktadır.

Onun diğer yaralıyı yok sayma hakkı vardır da medyaya bu hakkı kim veriyor. Her ölüm her tehlike haberlere konu olsun demiyorum. Olmasın hatta.

Ama manşetlerde, sürmanşetlerde öksürük, aksırıktan dolan rezervasyonlardan kendine yer bulamayan ölüler, ölmüşler olması düşündürücü.

Benzer bir duruma bir iki ay evvel Hayrünnisa Gül'ün hayatî tehlike atlattığı bir kazada tanık olduk. Neyse ki korkulan olmamıştı da kontrolden çıkan otomobil sağ salim durdurulabilmişti. Fakat aynı arabanın içinde hem makam şoförü hem de özel kalem müdürü bulunuyordu. Üstelik mide kanaması geçiren ve esas hayatî tehlikeyi atlatan şofördü. First Lady manşetlerdeydi elbette ama bu adamcağızların akıbetini öğrenmek için kriminal bir inceleme yapmanız gerekiyordu.

Şimdi de Baykam'ın boy boy resimlerini görüyoruz gazete ve internet sitelerinde. Görmeye de devam edeceğiz muhtemelen. Bıçaklanma anı, hastaneye giderken, yoğun bakımdan çıktıktan hemen sonra.

Yazarın biri "bundan ala reklam yapamazdı, bıçakçıya trilyon verse hakkıdır" dedi de "yuh" dedim. Reklam için servetleri ayağa dökersin, anlarım da insan evlâdı reklam uğruna kanını akıtır mı?

Enver Turan - 21 Nisan 2011 (14:12)

Çok antipatikti evet. Çok iticiydi. Kaç kez gördüysem televizyonlarda, anlattığı şeyler doğru bile olsa hep başka kanallara gittim. Sonuna kadar izleyemedim bir türlü.

Yaralanma olayında o kadar böğürüp ortalığı ayağa kaldırmasa belki de bir yardım eden olurdu.

Haberin bitmesine bile tahammül edemeden -her ne kadar sabırlı bir insan isem de- yine geçtim başka kanala.

Havva Özkara - 21 Nisan 2011 (14:28)

diYorum

 

Takaza Canhıraş ve onun gibiler neler yazdı?

93
Derkenar'da     Google'da   ARA