Patronsuz Medya

Medyası kafeslenmiş ülkede demokrasi masalı

Necdettin Yançizer - 14 Nisan 2009  


ABD'li sinema yönetmeni Sydney Pollack'ın kült eseri Akbaba'nın Üç Günü filminde, aslında kime hizmet ettiklerini bilmeden CIA için çalışan (dünyadaki tüm yayınları tarayıp, satır aralarında ABD'nin güvenliğiyle ile ilgili olabilecek kodlanmış bilgi arayan) bir şirketin tüm çalışanları, tesadüf eseri kimsenin bilmemesi gereken çok gizli bir devlet sırrını öğrendikleri için, CIA tarafından gönderilen profesyonel katillerce öldürülür.

Film, bu katliam esnasında tesadüfen dışarıda bulunduğu için hayatta kalan "Akbaba" kod adlı isthbarat elemanının listedeki bir kişiyi eksik bıraktıklarını fark edip geri dönen katillerden kaçışının öyküsü anlatılır.

Bu kovalanma ve saklanma sürecinden gına getiren Akbaba, en sonunda elindeki kritik belgeleri bir zarfa koyar ve çok satan gazetelerden birine verir. (Belki New York Times belki Washington Post. Hatırlamıyorum.) Böylece devletin kirli çamaşırlarını "özgür basın" aracılığıyla ortaya çıkarır.

Ertesi gün ülkede yer yerinden oynamaktadır. Gazete belgeleri manşetten yayınlamış, CIA'in kirli yüzünü tüm ülkeye duyurmuştur.

Filmi seyrettiğim yetmişli yıllardan bu yana o sahne çeşitli vesilelerle aklıma gelir ve şunu çok merak ederim. Aynı şey Türkiye'de olsa ve bizim Akbaba elindeki belgeleri bizim çok satan gazetelerimizden birine verse, o belgelere ne olurdu?

Yorumlar

Aslında şunu merak etmekte de fayda var: Amiral gemisi Çölaşan'a gitname vermeden ne kadar zaman önce "minik kuş" masaya dosya bırakmaktan vazgeçti? Ya da Çölaşan neden "minik kuş" un esami listesinden silindi? Eğer o "minik kuş" Çölaşan'a hâlâ dosya yolluyor olsaydı Amiral Gemisi'nin süvarisi ya da armatörü ona gitname verebilecek cesareti kendinde bulabilir miydi?

Postallı Kuş - 14 Nisan 2009 (22:58)

diYorum

 

Necdettin Yançizer ve onun gibiler neler yazdı?

482
Derkenar'da     Google'da   ARA