- Bu yol tek yön ve siz ters yöndesiniz!
dedim, direksiyondaki abiye.
Yolun her iki tarafında park etmiş arabalar tarafından zaten bir arabanın bile geçmesi imkânsız hale getirilmiş olan sokakta, kafa kafaya gelmiş iki arabadan, ters yönde olan lüks aracın sürücüsüne hitaben söylenmişti bu sözler.
Abi
, böceğe bakar gibi baktı bana.
- Bi sen biliyon di mi doğrusunu, züppe… De get başımdan Pazar sabahı adamı hasta etme!
veciz ifadeleri ile güzel dilimize ne kadar hakim olduğunu da bir güzel gösterdi.
Kendi kendime kızdım:
- Sen yayasın ve durum seni ilgilendirmiyor, şaşkın! Sana ne? Yürü git!
Ama, uygar insanız ya!
- Bakın bütün geçişi engellediniz, üstelik konuşma biçiminiz de çok kötü
filân gibi bir şeyler söylemeye başlamıştım ki, kafa kafaya duran iki arabadan doğru yönde olanın sürücüsü olan öbür abi
müdahale etti…
- Kardeşim kes traşı be, amma uzattın ha! Yürü git!
Bana söyleniyordu bunlar.
Boğuluyorum sandım.
Nefesim kesilir gibi oldu.
Densizlikler denizinde boğulmak
bu olsa gerek diye düşündüm. Tavsiyelere uydum. Hem kendi tavsiyeme, hem abinin tavsiyesine. Yürüdüm gittim.
* * *
Lisede bir hocamız:
-Bu ülke densizlikler denizidir. İlginç bir şekilde, ıslanmazsın ama boğulursun
derdi.
Çocuktum. Şimdi daha iyi anlıyorum ne demek istediğini.
* * *
Kullanmadığım cep telefonu hattımı kapatmak istediğimi söylediğim telefon operatörü çağrı merkezindeki abla:
- Hattı kapatmayalım da, sizi ben faturalıdan faturasıza geçireyim de, bi de 20 TL hediye vereyim de, … Da, … De, … Da
şeklinde uzayıp giden bir ikna konuşmasına başlayınca, teslim oldum.
Faturasız tarifeye geçtiğim gün, adı geçen telefon operatörüne ait mağazada yeni SIM kartımı teslim alırken, tezgâhtaki abla:
- Hattınızda 20 kuruşunuz var!
dedi.
- Aaa, ama hani 20 TL hediye vardı?
şeklinde arsızlık ettim.
- Bilemicem!
dedi. - Çağrı merkezini arayın isterseniz
.
Üşenmedim.
Aradım çağrı merkezini:
- Hediye vericem dediydiniz de, hattımda yoktu da, ne iş oluyo bu durum da
filân gibi lüzumsuzluklarla şikâyetlendim ablaya.
- İnceliyorum
şeklinde cool
takıldı.
Ardından, klavye tıklamalarının eşliğinde:
- Evet, hattınızda 20 kuruşluk kontör ve ayrıca 15 TL 80 kuruş hediye olmak üzere 16 TL bulunmaktadır
hükmünü tebliğ etti.
- Eee, 4 TL 80 kuruşa ne oldu peki?
diye arsızlanmaya devam ettim.
Klavye tıklamaya devam etti. -(Telefon operatörünün ismi)'ndan mesajlar almışsınız… şeklinde durumu aydınlattı, kendince.
- Nasıl yani?
- Size mesaj göndermişiz. Bunlar ücretli mesajlar olduğu için kontörünüzden düşülmüş.
- Kamera şakası mı diyeceğim, ama korkarım değil. Niye gönderdiniz? Göndermeseydiniz. İstemiyorum kardeşim sizden mesaj filân.
Klavye tıkırdamaya devam etti:
- Hımm, yani …dan reklam ve duyuru mesajları almak istemiyorsunuz?
Dayanamadım:
- Galiba boğuluyorum
dedim. Densizlikler denizinde boğuluyorum. Güzel kardeşim, hiç bir mesaj almak istemiyorum. İlişkimiz olmasın istiyorum. Ne ben size mesaj göndereyim, ne siz bana. Şaka gibisiniz valla.
Klavye tıkırtıları ile ablayı baş başa bıraktım, boğulma hissim kravat gibi boğazımı sıkarken.
* * *
Gözlük bakıyorum kendime. Güneş gözlüğü. Rahatsız insanız ya! Gözlük takmayayım diye kontakt lens kullanıyorum. Ama güneşten korunmak bahanesi ile güneş gözlüğü peşindeyim.
Neyse…
Abi bir kaç gözlük denetti bana. Bir tanesini de çok beğendi. Zor beğenen biri de değilimdir ama:
- Sanki bu tarafı biraz aşağıda mı?
diyecek oldum.
- Yooo.
dedi abi, Sizin burnunuzda biraz eğrilik var da, o bakımdan
.
-!
Ayrıca, kelsiniz de!
diyebilirdi.
Ucuz kurtuldum.
Boğuluyorum!
* * *
ATM denilen, otomatik banka makineleri var ya, hani… Onlardan birisinde, önümdeki şahsın işi bitsin diye bekliyorum.
Araya da şöyle iki-üç adım mesafe koydum ki, ayıp olmasın.
Bir abla geldi. Aramıza girdi.
- Afedersiniz, ben bekliyorum sırada
şeklinde bir şeyler geveledim ağzımda.
Omzunun üstünden ve de yukarıdan yukarıdan bana şöyle bir baktı. Hafifçe yana çekildi.
-Buyrun geçin o zaman
dedi.
Ya Rabbim! Boğulacağım!
Aynı beden hareketini yapmaya çalışıp ben de arkamı gösterdim:
- Siz böyle arkaya geçin, buyrun
demek gafletinde bulundum.
- Aman be! Senden mi öğrenicem nerede duracağımı, saygısız…
-!
Dedim ya, boğuluyorum!
* * *
Densizlikler denizinde yüzmeye çalışırken, özellikle de boğulma hissi yaşadığım zamanlarda:
- Ben de densizlik yapmalıyım!
diyorum kendi kendime.
Başka çaresi yok. Belki böylece boğulmam. Ne bileyim, belki su üstünde kalmanın yolu budur. Evet, evet, ben de böyle yapmalıyım. Yapacağım. Yapmalıyım. Belki de yapıyorumdur.
İnşallah
* * *
Boğuluyorum!
Katılmamak elde değil. Duygulara tercüman olmuşsun.
Selman - 20 Aralık 2011 (17:09)
Melih Özel neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.