Patronsuz Medya

Çayır çimen geze geze

Melih Özel - 29 Mart 2015  


Masayı büfeye yakın bir yere çekmiş ve teybi de masanın kenarına yakın bir yere koymuştum.

Sandalyemi masa ile büfenin arasına, hem teybi hem de büfenin üstündeki pikabı yerimden kalkmadan kontrol edebileceğim bir uzaklığa çektim.

Elimdeki makaralardan, bantın sarılı olduğu makarayı teybin sol tarafına, boş olanını da sağ tarafına "tık" sesini duyana kadar bastırarak yerleştirdim.

Sol taraftaki makarada sarılı kahverenkli bantın ucunu dikkatle tuttum ve makaraya iki -üç tur attırarak biraz serbestleştirdim.

Gene büyük bir dikkatle, makaraların ön tarafında, teybin üst yüzünde bulunan mekanizmanın içerisine dik olarak yerleştirdim. Sonra sağa doğru çekerek boş makaranın ortasında bulunan çentiğe küçük bir segmenti tutturduktan sonra bu kez sağdaki makarayı birkaç tur çevirerek bantın bir miktar sağ tarafa sarılmasını sağladım.

Son durumu yeniden gözden geçirdim ve yanlış bir şey olmadığından emin oldum. Üst kapağı kapattım.

Sonra, mikrofonu elime aldım. Kendi üzerine katlı ayaklığını geriye doğru döndürdükten sonra masanın karşısındaki büfenin üzerinde duran pikabın hoparlörünün önüne, dik bir şekilde oturttum. Mikrofunun kıvrılmış olan kablosunu elimle sıvazlayarak düzelttim ve kablonun ucundaki fişi teybin yan tarafında bulunan yuvarlak, kendine özgü yuvaya, pinler ve karşılıklarını eşleştirmeye özen göstererek yerleştirdim.

Pikabın çalıştırma düğmesine bastım. Işıkları yandı. Ses düğmesini ortalarda bir yere çevirdim.

Alt gözden 4-5 plak çıkardım. Birisini pikaba yerleştirdim. Teybin ses düğmesini 4 ile 5 seviyesi arasına getirdim. Pikabı çalıştırdım. Plak dönmeye başladı. Pikabın iğnesini elimle kaldırdım, yavaşça plağa yaklaştırdım ve plağın en dış kenarına yavaşça bıraktım. İlk cızırtı geçer geçmez, teybin kayıt yapmasını sağlayacak olan iki düğmesine birden bastım ve hareketsiz şekilde beklemeye başladım.

Teybin makaraları dönmeye başladı. İki - üç saniye sonra hoparlörden ses yükselmeye başladı. Mavi Işıklar söylüyordu:

Çayır çimen geze geze…
Oooo oooy oooo oy…
Çayır çimen geze geze oy!
Oldum ben bir geveze.
Kızına meyil verdim,
Darılma hanım teyze.
Oof nenem oof…

Teybin kumanda butonlarının üzerindeki göstergeye baktım yerimden kalkmadan.

Bir tarafı kırmızı, bir tarafı siyah bir çizgi vardı burada. Biliyordum ki bu göstergedeki ibre, kayıt sırasında siyahla kırmızının birleştiği yerde olursa, kayıt en uygun ses kalitesine sahip olacaktır.

Sandalyemi ve vücudumu hiç kıpırdatmadan başımı plaklara çevirdim. Çıkacak her ekstra sesin şarkı ile birlikte banta kaydedilme riskini göze alamadığım için tamamı ile sessiz ve hareketsiz kalmalıydım.

Mavi Işıklar'ın başka şarkılarının olduğu başka plaklar vardı. İyi Düşün Taşın, Obladi Oblada, Yalnızım, Pınarbaşı… Sanırım gene Altın Mikrofon Yarışması plaklarından Cahit Oben'in Fırat Kenarında Yüzen Kayıklar plağı da vardı aralarında.

Bir yandan şarkıyı dinliyor, bir yandan da bu şarkıları (örneğin kitap okurken ya da resim yaparken, ne bileyim oyun oynarken) plak değiştirmek zorunda kalmadan arka arkaya dinleyebilecek olmamı sağlayacak bu kayıt işlemini yapıyor olmanın dayanılmaz mutluluğunu yaşıyordum.

Salonun kapısı "çaat" diye açıldı. Annem çabuk hareketlerle içeriye girdi ve "kapıları niye kapatıyorsun oğlum? Soba içerileri hiç ısıtmıyor ki böyle!" dedi.

Sonra önce bana, sonra masanın üzerindeki teybe, pikaba ve önündeki ses kayıt düzeneğine baktı. Yüzümdeki hayal kırıklığına samimiyetle üzüldüğünü gösteren jest ve mimikler eşliğinde "Haaa, kayıt mı yapıyorsun, pardon. Tamam, sen devam et" diyerek geri çıktı.

Teybi durdurdum. Ardından da pikabı.

Bantı geri sardım. "Play" tuşuna bastım. Bir kaç saniyelik sessizliğin ardından önce pikabın cızırtısı, ardından Mavi Işıklar'ın sesi geldi. Annemin kapıyı açması ile başlayan katastrofi anını dinlemeyi bekliyordum ki, kayıt sırasında hiç dikkatimi çekmeyen ve kayıt yaptığım odanın önündeki caddeden gelen korna ve egzos seslerinin de bütün canlılığı ile kayıt edildiğini şaşkınlıkla anladım.

Çarem yoktu. Her şeye yeni baştan başladım.

O kayıt nasıl sonlandı hatırlamıyorum.

1969 ya da 1970 yılında bir kış günü, öğleden sonra idi.

* * *

Yaşı bana yakın olanların hepsinin hatırlayacağı ve anlayacağı bu faaliyeti genç arkadaşlara anlatabilmek mümkün mü?

Daha iki gün önce Mavi Işıkların bütün parçalarını YouTube'da bir çalma listesi yaparak arka arkaya dinledim, kitap okurken. Parçaları dinlerken de yukarıda anlattığım anı yaşadım yeniden.

Dört - beş şarkıyı arka arkaya dinleyebilmek için evde oluşturduğum kayıt stüdyosunda çektiklerimle, YouTube'da sadece bir kaç dakikamı alan bu uğraşıyı karşılaştırdım elimde olmadan.

Gülümsedim.

* * *

Kayıt yaptığım teyp, Telefunken marka, Magnetophon 301 model, çift makaralı bir teyp idi. Mikrofonu ile birlikte ne eğlenceli bir cihazdı anlatmam mümkün değil. Benden 6 ve 8 yaş büyük ağabeylerim, eve gelen misafirlerin, özellikle anneannem ve babaannemin, seslerini onlara fark ettirmeden kaydedip, sonra onlara dinletirlerdi. Gülmekten gözlerimizin yaşardığını hatırlıyorum.

Radyonun ya da pikabın önüne mikrofon koyup kayıt yapılması sıradan faaliyetti ama genellikle yukarıda anlattığıma benzer "kazalar" nedeni ile hayal kırıklıkları ile sonlandıkları çok olurdu.

* * *

Sanırım o teyp hâlâ ağabeyimde duruyor. Bir gittiğimde bakacağım acaba çalışıyor mu diye? Belki sesimizi kaydeder, dinleriz.

Kayıt sırasında cep telefonlarımız çalarsa diye korkuyorum yalnız!

Yorumlar

Biz de radyo tiyatroları yapardık doğaçlama.1978'en 79'a geçilirken kaydettiğimiz bir eserde (!) arkada açık olan radyoda canhıraş bir şekilde Stay in Alive'ı çığıran Bee Gee's ve türküden şarkıdan başka müzik tanımayan babaannemin bu gürültüye isyanı hâlâ durur. Galiba benzer bir teyp de…

Şule - 11 Nisan 2020 (15:13)

diYorum

 

79
Derkenar'da     Google'da   ARA