Patronsuz Medya

Ucuz günlük

Ahmet Büke - 24 Haziran 2004  


İş bitti kendimi sokağa zor attım. Gün boyu süren baş ağrısı da bıçak gibi kesildi. Sıcak asfaltın üzerinde yürüdüm. Serin kahveleri geçtim. Derdim iki Mister No alıp akşama keyif sürmekti. Palmiyeli yolun başında bir kumru sardırdım. Acı biberli, az tuzlu. Yürüyerek yenmez ki bu meret. Duvara dayandım. Yoldan iki esmer kız geçti.

Çiçekli yazlık basmadan şalvarları hışırdadı. Mor çevrelerinin pullu uçlarını ağızlarına almışlar. Dövme yapan çocuğun önünde durdular.

"Ağabeycim alır mısın?"

Bir yandan da kıkırdıyorlar.

"Ağabeycim sabır çek, Allah de. Cuma'ya, yatsıya götür."

Oğlan celâllendi.

"Yahu tespih çekecek adama benziyor muyum ben. Hadi alın voltanızı."

Nasıl katıldılar. Üç adım sonra döndü birisi.

"Öbür tarafta sorarlar ama kıçındaki o resimleri."

Göz göze geldik dövmeciyle. İkimizi de gülme aldı.

"Gerçekten de oramda var bir şeyler "dedi.

Domatesin ıslattığı kağıdı buruşturup attım. Yürüdüm.

On dakika sonra çantamda iki takım Mister No, yağmur gibi terli, tıkış tıkış otobüsün içindeydim. Körüğün göbeğine kadar ilerledim. Kışın yaz gelse diyor insan ama sıcak da çekilir dert değil bu şehirde. Şöyle klimalı bir hususimiz yok ki anasını satayım.

Araba sallanıyor. Karşımda ince bir kız mahcup oğlanın biriyle lâflıyor. Saçları küt kesilmiş, çok güzel burnu var. Dudakları uçuk kırmızı. Gülünce sevimli ağzı yaylıyor yüzüne. Güzel kız be. Gözlerini kırpıp duruyor konuşurken. Heyecanlı, bitmeyen cümleler kuruyor. Diğeri daha çok susuyor. Pek göz göze gelmemeye çalışıyor.

"Bizim sokakta tanıdık emlakçı var… Ona sorarız. Gel sen. Bizim oraya taşın…"

Kesin göz koymuş çocuğa. Bak şimdi de konuşurken koluna dokundu. Sonra saçını geriye attı. "Hani aslında niyetim buydu da elim uzanıverdi" diyor. Kendi inanıyor mu bu yalana acaba?

Yahu ben ne kadar gereksiz işlerle meşgulüm böyle. Bana ne değil mi? Babam da…

Hah şimdi de çocuğun gömleğindeki ipi çekti. Parmaklarının arasında yuvarlarken konuşmaya devam etti. Yok bu işin sonu kesin yatakta biter. Şöyle terli terli uzanırlar yan yana o zaman rahatlar bunlar.

Hay Allahım. Ha, ne diyordum ben. Babam da böyle söylerdi. "Bokuna fesleğen mi dikeceğim ben senin. Ne işe yararsın sen?"

Hakikaten yazdıklarımı okuyunca da aynı hisse kapılıyorum. Ne olur bunlardan. Hiç. Çiğdem külahı bile yapmazlar. Ama bu dünya garip, her nane ile ilgilenen var. Meselâ bir ara Japonlar geliyordu. Eskicilerden eski siyah beyaz aile fotoğraflarını toplayıp götürüyorlardı. Sonra birileri eski kolonya şişelerini topladı. Fuar sigaralarının bile hastası vardı.

Bir gün diyorum belki kapım çalınır.

"İyi günler."

"Buyurun."

"Biz Japon Toranaga Vakfından geliyoruz."

İçeri buyur ederim. Bond çantalı, siyah takım elbiseli bunlar.

"Yazılarınızı almak istiyoruz. İşte çekiniz."

Cırt önümde beyaz kâğıt.

"Yeterli mi efendim?"

"Eh kışı geçirtir herhalde."

"Yanlış anladınız. Bu ilk kısmı. Diğer yarısını da iş tesliminde alacaksınız."

Yok artık. Daha neler. Babam haklıymış galiba.

Otobüs zınk durdu. Kızla oğlan inmişler. Son durakta oturmanın çok faydasını gördüm ben. Hiç kaçırmıyorsunuz ineceğiniz yeri. Dalsanız bile şoför eli belinde yüzünüze bakıp uyandırıyor. Tamam anladık iniyoruz.

Bol dondurma alıyorum eve girmeden. Akşama misafir var. Mister No gelecek bize.

"Puxa vida"

Hayat akıyor işte.

diYorum

 

Ahmet Büke neler yazdı?

538
Derkenar'da     Google'da   ARA