Çocukken babam mahalledeki dul kadınların isimlerini bir bir sayar, "hepsi de adamları öldürmüşler, şimdi kıçlarını serip yaşıyorlar" derdi. Babamın biraz da endişe dolu bu serzenişini dikkate alacak yaşa geldiğimde, mahallemizdeki müthiş hakikat karşısında ben de ürperdim.
Gerçekten de neredeyse hemen her evde kocalarını uzak ya da yakın zamanda dört kolluyla uğurlamış dul bir teyze vardı. Onlar koca memeleri, neşeli gülüşleri ve ihtiraslı kavgalarıyla bıngıl bıngıl hayatın içindeyken, rahmetli eşleri üç kulhuvalla bir elhamlık saltanatlarıyla sadece kandil gecelerinde hatırlanır olmuştu.
Sanki bizim mahalleyi eski bir amazon yatırının üstüne yapmışlardı da, mübareğin lâneti erkekleri böyle harman tozu gibi zamansız savurup duruyordu.
Neyse şimdi bir çoğu hayatta olmayan çocukluğumun Jan Dark'larına gelelim.
Naciyam Babanne (Naciye Hanım Babaanne), tanıdığım en cebbar kadınlardandı. Ama ben asıl gülmesine biterdim. Kıs kıs başlayan kahkahasını bir süre sonra tutamaz hale gelir ve kıpkırmızı bir suratla dizini döverdi. Naciyam Babanne ne zaman bize gelse, etekleri güllü divanımızın dibinde çöker onun kıkırdamasını beklerdim. Anlattığı hikâyenin ortasında başladığı gülmesini yarıda kesip, "kerhaneci senin de hoşuna gitti de mi?" diye mutlaka bana sataşırdı. Galiba biraz da bana "kerhaneci" demesi için ayak altından eksik olmazdım. Çünkü bu lâftan sonra evcek makaraları koyuverirdik.
Şekerimin Hatçam Teyze'ye (Şekerimin Hatice Hanım Teyze) galiba kocası yüzünde böyle bir isim takmışlardı. Emekli postacı kocasının lâkabı Şekerim'di zira. Neden posta dağıtan bir adama tatlı bir lâkap verilir onu soracak yaşa gelmeden adamcağız öbür tarafa yolcu oldu. Bunu Hatçam Teyzeye de soramazdım. Çünkü duvar gibi sağırdı. Genelde onun bahçesinde oynadığımız futbol maçları benim için şuna benzer diyaloglarla biterdi;
- Şiit evlât gel bakem.
-Buyur Hatçam Teyze.
-Al şu parayı bana Bakkal İbramdan şeker al.
-Toz mu, kesme mi alcam?
-Bana ne canım, ister yürüyerek git ister velespitle.
-Yok Hatcam Teyzeeee, şeker diyom, nasıl olacak?
-Haa benim rahmetlininkini istiyorsun. Hayatta vermem. Süremezsin zaten sen onu. Büyük adam bisikleti o.
Ben çaresizlikten şekeri Tarzan usulü anlatmaya çalışırım. Bir elimi ince belli çay bardağını tutar gibi yumup, diğer elimin parmağıyla da karıştırırım.
- Tüüh fikirsiz velet. Demek çay vermezsen bakkala gitmem diyorsun ha. Siktir git bahçemden. Hadeee yaylan.
Sonunda annem kopan gürültüye yetişirdi ve onlar şaşırtıcı biçimde anlaşırlardı. Ben bir dahaki saçma sapan siparişe kadar rahatlamış vaziyette maça dönerdim.
İncenin Hatçam Teyze de lâkabıyla alâkasız bir kadındı. Galiba yüz kilonun üstündeydi. Onunla ilgili en korkunç anım kendisi gibi dul olan annesinin öldüğü güne aittir. Galiba o gün fazla kudurmuş olacağım ki, annem "uslu dur yoksa birazdan gelecek helvayı yiyemezsin" dedi. Tabiatım kurusun çocukken de tatlıya dayanamazdım. Annemin lâfını duyar duymaz, bahçenin ortasında "amanın helva, yandım helva, güzel helva" diye parmak şakırdatıp göbek atmaya başladım. Bir süre sonra bu münasebetsiz davranışım ansızın arkama dönmemle bitiverdi. Matem içindeki Hatçam Teyzenin elinde helva tabağıyla beni o şaşkın ifadesiyle izlemesini hiç unutamadım. Sırf kendimi affettirmek için yıllarca bayramları ilk el öpmeye onun kapısına varırdım.
Arap Hatçam Teyze'ye gelirsek, onun yeri apayrı. Aslında Arap değildi. Dedeleri Afrika'dan getirilip azat edilmiş kölelere dayanıyormuş. Ama bizim mahallede zenci lâfı bilinmediği için kadıncağızın adı böyle kalmış.
Arap Hatçam Teyzenin en büyük özelliği maharetli bir kırık çıkık ustası olmasıydı. Attan eşekten düşen, belini götünü çıkartan soluğu onda alırdı. Asabi tabiatına eklenmiş Hazreti Hamza kuvvetinden de bahsedersek, mahallenin neden en çok tırsılan teyzesi olduğu anlaşılmış olur. Ama yüce Allahın sual edilmez başka bir gerçeği de sokağın en güzel meyvelerinin onun bahçesinde yetişiyor olmasıydı.
Arap Hatçam Teyzenin bahçesinden aşırma eylemine girişmek bizim için bir cesaret göstergesiydi. Başarmanız halinde bir efsane olmanız kaçınılmazdı. Nitekim bu görevimiz tehlike olayına bir kere ben de girdim. Sakin bir öğle sonrası sessizliğinde ön bahçedeki ceviz ağacından dolu ceplerimle iniyordum ki, sırtıma inen oklavayla çekirge gibi zıpladım.
İkinci hamleden nasıl kurtuldum, kendimi yüksek bahçe korkuluklarının arkasına nasıl attım bilmiyorum. Arkamdan gelen seslerin de oklavadan farkı yoktu zaten.
- Şıktimiinin şopari. Cevişlerim ak götüne girşin inşallaah bir bir.
Vallahi daha saysam olacak. Yani yazdıkça hatırlıyorum dul teyzeleri. Galiba onlar sayesinde kadın denilen heyulanın zorluğunu erken yaşta kavradım. Şimdi hiç birisine bulaşmıyorum.
Ahmet Büke neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.