Patronsuz Medya

Delikanlı çağımızdaki cevher

Ahmet Büke - 19 Haziran 2004  


Yaz bu şehre aniden gelir. Bir sabah uyanırsınız geceden kalan ter yastığınızdadır. Damla damla ıslaklık belli belirsiz ensenizi gıdıklar. Ayak parmaklarınızın en ucuna kadar gerinmeden olmaz artık. Uyanırsınız iyice. Pencerenin iki kanadını açarsınız. Sonra da insanlar uyanır.

Akıl sır ermez ama Basmane'nin pavyonları kapanırken nem ilk demini alır. Yollar ayak tıpırtılarıyla dolar. Çıraklar dükkan önlerini sulayıp sert süpürgelerle toz kaldırmadan yere eğilirler. Boyozcular kaynamış yumurtalarını beyaz taslara dizerler.

İnanılır gibi değildir ya, körüklü otobüsler ilk seferine başlarken şoförler ellerini yumruk yapıp esnerler. Olmadık mahallelerden olmadık güzellikte kızlar yürür. Ayaklarında ince sarıdan tokalarıyla terlikler. Pembe topuklarından belli belirsiz tüylerine, eteklerini titreten beyazlıklarına hatta kulaklarının arkalarına düşünmeden attıkları saçlarına kadar her an uykuya geri dönmeye hazırdırlar. Yok dönmezler ama. Arka tepelerden, Kaleden, Gürçeşme'nin dik merdivenlerinden, Eşrefpaşa'dan, elbette Havranın arkasındaki cumbalı evlerin arap sabunu kokulu eşiklerinden sallana sallana dağılırlar.

Palmiye gibi açılır hayat. Hatta günün ilk salâsı duyulsa bile kimse oralı olmaz. Ölenle ölünmez ya, burada sabah vakti zaten ölüm hiç akla düşmez. Karpuz tezgâhlarında çocuklar uyur. Dirsekleri saman kokar. Çaydanlık, iki şıkır çay bardağı, naylon torbada toz şeker durur.

Kuzu dediğiniz sadece deryada mı olur sanıyorsunuz? Çöp bidonlarının üstünde gözlerini kırpıştıran sarmanlar, tekirler kirden açılmış burunlarını ıslak patileriyle kaşırlar. Gözlerini kısıp açarlar ışığa doğru.

Körfez ikiye, dörde, giderek kaybolan katlara bölünür. Vapurlar halat atar, iskele sürer, insan bırakırlar.

Cami duvarını yastık yapar berduşun biri. Kimse hatırlamaz ama zamanın meşhur tarih hocası, şimdinin emekli dalga kâtibidir. Diline yalandan da olsa güzel bir hikâye dolamış: "Osmanlı bu şadırvanlardan günlerce şarap akıttı. Yeniçeri ortaları sıra sıra geçtiler dünya yorgunluklarından."

Sonra ayağa kalkar. Hazır ol vaziyeti alır: "Babıâli yüksek kapısından mürur edip yürür iken, yek bir süvari atlı nazar eyleyip gördüm."

Esmer turşucu tenekeli mahalleden sürdüğü arabasını gölgeye çeker. Beyaz peşkirin içinde kırdığı buzları geniş cam kavanozların içine bölüştürür.

Her yerde olduğu gibi insanlar tekinsizdir burada da. Kimse kimsenin derdine dönüp bakmaz. Midyeci çocuklar öfkelidir. İçine çekilmiş bıçak çorap içinde hazır durur.

Yalnız yaşarız. Bunda şaşılacak ne var. Yalnız ölürüz. Yine de umudumuz vardır. Yarın, belki daha sonraki bir gün iyi şeyler mutlak olacaktır. Bu şehir bizi avutur.

İzmir beni avutur. O en çok yolu yarılamış çocuklarının sırtını sıvazlar. "Şairi sev ama inanma" der. Beş bin yıldır yalan söyler, orospudur, gülerken kalçaları titrer. Yine de severiz biz onu.

"Şimdi Kırkağaç kavununu tam ortadan bölüp yarısını rakıya bulamak hakkım değil midir?" derim. Başını eğer.

Bu şehir yaşlanan çocuklarını sever. Beni sever.

Şiir okur otuz beşine girmişlere sabah sabah.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ceplerimizde fındık, fıstık, bol kepçe umut doludur. Kimsenin sırtına basmadan bir otuz beş daha devireceğiz ya İzmir ondan en çok bizi sever.

Bu kimin umurundadır. Benim elbet. Döner öperim yanaklarımdan. Sigara tutarım kendime. Kahve içeriz kuytuluk bir sedirde. Ben ilk yediğimiz dayağı anlatırım, o ilk öptüğümüz kızdan bahseder. Ağlar gibi oluruz ya, yine de güldürürüz birbirimizi. Sonra sarmaş dolaş oluruz. "Gene gel canım, özletme kendini" derim kendime.

Bu şehir bizi ayırır hem de buluşturur. Kendini sevmeyi de öğretir. Gerisinin ne önemi var. Doğanlar büyür işte.

Yorumlar

Ahmet Büke'nin yazılarını okuyunca İzmir'e gidesim geliyor!

Onur Çalı - 6 Ocak 2009 (14:11)

Sevgili ahmet büke her yaz izmirdeyiz. Tatilleri foça ve urlada geçiriyoruz. Yazınızı okuyunca izmire gidip gelmiş gibi oldum. Burnumda tüttü izmir. Kaleminize sağlık. Muhteşem bir yazıydı.

Melahat - 29 Nisan 2011 (15:12)

diYorum

 

Ahmet Büke neler yazdı?

342
Derkenar'da     Google'da   ARA