Aslına bakarsanız yaşamımız engellenemez olaylarla dolu.
Misâl, doğduk muhakkak öleceğiz. Turp yedik gazdan kaçınmak mümkün değil. Rakıya illâ ki zam gelecek, erkek doğdunuz kestirmekten başka çareniz yok, Süleyman Bey hep iki koç kurban edecek.
Say allah say yani…
Bu savaş da çıkacak. Kaçınılmaz, engellenemez. Herkes aynı fikirde. Kovboy savaş çizmelerini giydi bir kere. Hem de İngiliz kadifesiyle parlattı onları.
Az sonra "kara kızım hazır mı?" deyip binecek paletli ölüm kuşuna. Cebinde bir revolver. Altı mermiden birisi de bizim çocuklardan mı olacak?
Bilinmez.
Bize belletilen bir şey varsa o da bu savaşın kaçınılmaz olduğu. Gerisi meçhule giden bir gemi gibi.
Hem geçenlerde okudum da Amerikanın atacağı bazı akıllı bombalar koca bir mahalleyi buharlaştıracak kadar güçlüymüş.
Bizim mahalleyi düşündüm. Otuyla böceğiyle, kurduyla bebeğiyle herkesi.
Bakkal İbrahim Amca'nın tüm yumurtaları kırılır mesela. Kırılmak ne kelime sahanda gibi pişer hepsi.
İbrahim Amca gariptir, sattığı yumurtaları çok sever. Elleriyle siler, yerleştirir hepsini. Kimseye dokundurtmaz. Kendisi gazeteden yaptığı külâhın içine yerleştirir tek tek.
"Oğlum sen biliyor musun ki bunda ne emek vardır? Tavuk denen bu harika hayvan, kendi canından yaratır yumurtayı, özenle paketler, ıkına sıkıla çıkarır verir sana. Önünde eğilmek lazım bu emeğin cahil çocuk" der hep bana.
Sonra Madam Mary'nin torunu için ördüğü yün hırka da yanıp kül olur. Kadıncağız feri sönen gözleriyle aylardır uğraşıyor.
"Ah mori, bu kış yetiştiremedim ama seneye giyer be! Sen bilmezsin Adaları, nasıl soğuk eser yel denizden denizden!"
Geçenlerde yün çilelerini beraber yumakladık. Ben kollarımda onları döndürürken, Madam Mary kimsenin bilmediği bir şarkı söyledi.
Sarmış matem buraları Saz benizli ovaları, Boynu bükük yuvaları Sen himaye et Yarabbi!
Ama en çok Sabit Ağabey üzülür bu bombaya. Çünkü Enver Sedat için yaptığı kulübe de yakılır, yıkılır.
Sabit Ağabey mahalledeki boş arsadaki eski Ford'un içinde yaşıyor. Galiba bu şehirde Tekel birası içen son kişi.
"Bana madalya vermeleri lazım, bu işletme benim sayemde ayakta kalıyor çocuk."
Çok horluyorum, uykusu bölünüyor diye köpeğine yani bu dünyadaki en iyi arkadaşına tahtadan kulübe yaptı geçenlerde.
Neden mi köpeğinin adını Enver Sedat koymuş?
"Çocuk vallahi yüzü ona o kadar benziyor ki, hele gülünce tıpkı O. Aman kaderi benzemesin yavrumun" diyor.
Şimdi düşündüm de bu akıllı bombalar buraya düşse…
Ama bir yerlere düşecek işte.
Irak'ın bir mahallesinde de var mıdır, Bakkal İbrahim, Madam Mary, Sabit Ağabey?
Babam "hayatın boş işlerle uğraşmakla geçiyor hep" der.
Biliyorum bu yazı da boşuna oldu. Ama kaçamadım işte. Yazdım…
Ahmet Büke neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.