Patronsuz Medya

Ya içindesindir çemberin, ya da dışında yer alacaksın

Seyit Balkuv - 23 Aralık 2009  


Bazı insanlar küçük bir çaba ile hatta bazen hiç çaba göstermeden bulundukları toplumda kolayca ilgi odağı olabiliyor. Bazen yakışıklılığı, güzelliği, bazen de tatlı dili, hoş sohbeti ile yapıyorlar bunu. Bazen de kartlar büyük açılıyor, zenginlik, karizma hatta kalemşorluk ile ilgi odağı olmanın da ötesinde güç odağı bile olunabiliyor.

Allah baba hepimizi aynı yaratmamış. İlgi odağı olmak hepimizin harcı değil. Zaten herkesin ilgi odağı olabilmesi matematik olarak da imkânsız. Zira ilgi odağı olabilmenin en birinci şartı ilgi odağı olamayacak veya olmayı istemeyen bir kitlenin mevcudiyeti. Böyle bir kitle olmadan kimse sizi ilgi odağı olarak görmez. İkinci şartı ise bu kitlenin bir ilgi odağına "yazılmaya" meyilli olması ki, zaten genellikle durum öyledir.

Ben bir ilgi odağı olamayacak takımdanım. Bu sözümü küçümsemeyin. Bunca yıl boşa yaşamamışız, kendimizle ilgili küçük de olsa bir şey keşfedebilmişiz demek ki. Bunun pek de matah bir buluş olmadığını düşünebilirsiniz. Zira ne olduğum değil, ne olmadığımla ilgili bir şey keşfedebilmişim, şu kırk küsur yaşımda. Olsun, küçük de olsa keşif keşiftir. Eskiden sınavlarda "kolay sorulardan başlayın" diye telkinde bulunurlardı. İnsanın ne olmadığını bulmaya başlaması, hem kolay hem de doğru bir çıkış noktası olabilir belki, kim bilir.

Kendimi övmeye devam edeyim. İlgi odağı olmadığımı keşfetmenin yanında bir ilgi odağına yazılma, o ilgi odağının müridi olma ihtiyacımı da yok etmişim diyebilirim. Tabii, bizzat ilgi odağı olan kişiler, böyle düşüncelere sahip olan insanlardan pek hazzetmeyecektir. Zira parazit düşüncelerimle ilgi odağına gönül vermiş üyelerinin aklını karıştırabilirim.

Kaldı ki bu düşüncelerle ilgi odağının müritleri ve üyeleri arasında da kaka çocuk olacağım gayet aşikârdır. Çünkü bir şeye büyük bir aşkla meşkle bağlanmış insanlar, çevrelerinde aynı budalalığı yapmakta olan başka insanları görmekten hoşlanırlar. Sevmedikleri hoşlanmadıkları kişiler olarak ise zıt ilgi odaklarına saplanmış kişileri gösterirler. Ama esas sevmedikleri onlar değildir bana göre. Zira zıt gruptakiler da aynı kendileri gibi bir ilgi odağının hizmet eri olmuşlardır. Esas nefret ettikleri başkalarıdır.

Esas nefret etikleri hiç bir ilgi odağına bağlanmayanlardır bana göre. Çünkü böyle insanlarla karşılaştıklarında, kısa bir süre için, yüzlerine tutulan bir aynada, ne kadar budala olduklarını görmek durumunda kalıyorlar. Tabii çok az insan, bu aynaya derinlemesine bakıp, kendini keşfetme serüvenine çıkmaya cesaret edebiliyor. Büyük çoğunluk, gerçeklerle yüzleşmeden duyduğu travmatik rahatsızlıkla, aynayı yüzünüze tutan kişiye namlusunu çevirip top atışına başlıyor, sanki onun bir günahı varmış gibi.

Daha elle tutulabilir olması için bazı örnekler verelim. Meselâ bir futbol takımı bir ilgi odağı olabilir. Bu durumda ilk bakışta, A futbol takımının fanatikleri, sevmedikleri grup olarak B takımını destekleyenleri gösterirler. Oysa onların esas sevmedikleri herhangi bir takıma bağlılığı olmayan veya örneğin "futbol vesilesi ile insanın içindeki şiddet duygusunun nasıl manipüle edilebileceği" üzerine kafa yoran biridir bence. Futbol adına para ödeyen ve para kazananlar bu fikirleri, değil dinlemek varlığından bile rahatsız olurlar.

Milliyetçilik de bir ilgi odağıdır örneğin. Milliyetçinin zıt ilgi odağı diğer ırkların milliyetçileriymiş gibi görünse de gerçek düşman onlar değildir aslında. Tam tersi, karşıt milliyetçi akımlar birbirinin varlık sebebidir. Ortak düşman başkadır. Ortak düşman karşılıklı kepazelikleri ortaya dökerek kutuplaşmayı engellemeye çalışan, böylece barış içinde yaşayan bir toplumun tohumlarını atmaya çalışan insanlar olabilir örneğin. Zaten genellikle hedef tahtası olarak onlar seçilir, cümle eziyetlere onlar maruz kalır, yaşayarak görmekte olduğumuz gibi.

Televizyon dizileri bile böyledir. Falan diziyi seyreden, filân diziyi seyredeni hafifser, fakat çok kızmaz ona. Ama hele "bize ait olan değerli bir zamanı televizyon karşısında felce uğramakla heba ettiğimizden" dem vuran biri ortaya çıkmaya görsün, anasından doğduğuna pişman edilir hemen.

Hatta aşk meşk ilişkilerinde bile benzer bir durum var. İlgi odağı olan ve sevgilisini olmadık kaprislerle yoran maşuk, sevgilisini başka bir ilgi odağına, yani başka bir hatuna kaptırmaya başlarsa hayli bozulur değil mi? Peki, bir de kapris yapmayı alışkanlık haline getirmiş sevgilinize, bu kaprisinin acaba hangi özgüven eksikliklerinden, hangi kişilik bozukluklarından kaynaklanabileceği hakkında bir sohbete girmeyi deneyin bakalım, neler olacak. Acaba kaçıncı saniyede geri dönüşü olmayacak şekilde kapı dışarı edileceksiniz?

İçip içip sevgilinizin evindeki halının üstüne kusmanızda hiç bir sakınca yoktur yani. Tam tersi, ilgi odağına bağlılığınızın bir göstergesi olarak olumlu bir etki bile yapabilir. Siz yeter ki büyük resimden uzak durun.

İlgi odağının neferi halinden memnun, ilgi odağının kendisi zaten memnun; hâl böyleyken büyük resmîn çarpıklığını ortaya koyup da insanlara gerçekleri anlatmaya çalışan insanları kim, neden sevsin ki? Elbette herkes ondan nefret edecek. En azından yaşadıkları süre boyunca onlar için durum böyle olacak. Öldükten sonra iş başka; o zaman, eğer yeterince etki bırakmışlarsa başka bir ilgi odağına dönüştürülür bu insanlar. Böylece yaşarken sokulamadığı çemberin içine öldükten sonra bilâhare sokulur. Neticede yaşarken huzur verilmeyen bu insanlar öldükten sonra da mezarında dört döndürülmüş olur.

Rahmetli bir arkadaşım "insanlar dertlerine ortak ararlar" demişti bir zamanlar. Haklılık payı vardır elbet. İnsanlar sorunlarla yüzleşmektense benzer sorunları olan ya da benzer budalalıkları yapan arkadaşlarıyla meyhanede kafa çekmeyi daha çok seviyordur belki.

Neticede her şey olması gerektiği gibi olurmuş, oluyor da zaten. Ben sadece kendimi de içine koymaya çalışarak küçük gözlemler yapıyorum. Benim gördüğüm resimde ilgi odakları ve onların etrafında uçuşan gece kelebekleri var. Bir de az sayıda kendi ışığını bulmaya çalışan, fakat o ışığın etrafında parazit kelebek görmek istemeyen, hatta bundan rahatsız olanlar var.

Bu az sayıdaki grubun işi pek kolay değil. Yani düşünün ki, içinizde başka insanlarla paylaşarak daha ileri götürebileceğiniz en halisinden özgün fikirleriniz var. Bu fikirlere muhatap olabilecek onlarca insan her gün burnunuzun dibinden geçip duruyor. Fakat siz hiç birine bir şey söyleyemiyorsunuz. Söylediklerinizi beğenmeyecekleri, karşıt fikirler ileri sürecekleri için değil, daha ilk cümlenizde hakaretamiz saldırılara maruz kalacağınızı bildiğiniz için.

Bu gibi insanların bir kısmı, belki günün birinde, iki üç insan yüzünü döner de sohbetimize katılır umuduyla sessiz sedasız işlerini yapmaya devam ediyor. Kimi umudunu çoktan yitirmiş elini ayağını sahneden usulca çekmiş, bir köşede dinleniyor. Aralarında hırsla hatta bazen hırçınlıkla ilkelerini savunmaya devam etmeye çalışanlar da yok değil.

Yanlış anlaşılmasın ben kendimi bu sınıfta görmüyorum. Fakat bu duruma düşenler içimi buruyor biraz. İşlek zekâsını mevcut düzene uyum sağlayarak cebini doldurmak için kullanmak yerine gerçekçiliği ilke edinmiş ve bunu her şeyin üstünde tutmayı seçenler, bu derece yalnız bırakılmayı ve bu derece hakarete maruz kalmayı hak etmemeliydi diye düşünüyorum.

Yorumlar

Öncelikle paylaştığınız yazınız için teşekkür ederim. Ben de sizin gibi ilgi odağı olamayacak, aynı zamanda bu var oluş biçimini istemeyen takımdanım. Son zamanlarda "zihinsel bir evrim" sürecinde olduğunu düşünüyorum toplumun. Bu evrim sürecinde zihinsel anlamda ilkesiz, yüzeysel, ilgi odağı olmak adına her türlü bayağılığı yapan kişilerin gitgide güç ve saygınlık kazandığını, sayılarının arttığını, diğer tarafta değerlerine bağlı kalan hayatlarını farkındalığı yüksek, ilkeli insanlar olarak yaşamak isteyenlerin de sayısının hızla azaldığını çok açık olarak yaşıyoruz. Zihinsel evrimimizin tersine işlemesini yürekten dilerdim…

Zeynep Derener - 20 Ocak 2010 (13:54)

diYorum

 

Seyit Balkuv neler yazdı?

100
Derkenar'da     Google'da   ARA