Eskiden anneannelere, babaannelere "şu televizyonu açmayı da bir türlü öğrenemedin" derdik. Öylesine basit gelirdi. O zamanlar bilmediğim, şimdi ise bizzat yaşamakta olduğum bir süreçte olduklarının farkında değildim.
Belki çoğumuz yaşadı, yaşıyor bunu. Yaş ilerleyince haliyle hard disk görevi yapan beynimiz de doluyor. İnsan yapısında format da pek mümkün olmadığından, yeni bilgiler zorluyor haliyle.
Asıl derdim bu değil. Her yeniliğe yetişecek yapışacak niyet ve gücü bulmak zaten mümkün değil.
Çalışmalarım gereği facebook, twitter gibi sosyal medyadan yararlanma zorunluluğu benim için son nokta olsun diye umuyorum hep.
Çünkü gerçekten zorlayıcı ve aslında dikkat edince son derece gereksiz teknolojik yeniliklerle zamanımı öldürmek istemiyorum.
Kimin şu an, tam da şu an nerede ve ne yaptığını; ne yiyip içtiğini, mutlu suratlar, suya uzanmış ayaklar gibi yaratıcı resimlerini görme arzumun da olmadığı aşikâr.
Otobüste, vapurda, metroda tamamı kulaklık takılı, gözler elindeki parlak cama sabitlenmiş insanlar arasında bir kitabın sıcak sayfalarına gömülmeyi tercih edenlerdenim.
Yolculuk normalden uzun olduğunda gözler yoruluyor ve sıkıntı da orada başlıyor. Kitabımı nazikçe kapatıp çantaya koyunca ne yapılır? Otobüste vapurda dışarıya, metroda ise ya karşıya, ya yere, ya da istasyonları bildiren panoya bakılır istemsizce.
Geçenlerde fark ettim, öylesine bakınırken yanımdaki kadın huzursuzca elindeki kocaman telefonu adeta benden sakınarak öte yana çekti. Bana da huzursuz bir bakış fırlattı. Üzerinde durmadım, başımı öte yana çevirdim. Haydaa. Bu kez de o huzursuzlanarak tabletiyle öte yana döndü.
O zaman fark ettim, o çook önemli, değerli karalamalarını, "harikasın şekerim, zayıflamışsın, ayy yerim benn"lerini okumaya çalışıyorum falan sandı bunlar.
Ne sıkıntılı bir durum. Kaldı ki gözlüğüm olmadan parlak ışık dışında hiç bir şeyi görmem mümkün değil. Yol uzadıkça bu sakınma gizleme ve insana kendini röntgenci gibi hissettirme olayı da sıkıntı vermeye başladı. Nisbeten akılsız sıradan telefonumla eşimi aradım ve duyacakları şekilde "gözlüğümü evde unutmuş olabilir miyim, bakar mısın, durak isimlerini bile göremiyorum" dedim.
Meğer dünya varmış. Nasılsa görmüyor diye rahatladılar, tabi ben de rahatladım.
Bunca akıllı cihaz arasında insana özgü tavırlar nasıl bu kadar rahatsız edici olabiliyor diye düşünmüyorum artık.
Ha, metroda telefon çekmediği için başka bir yöntem öneririm; "istasyon adını göremiyorum, lütfen benim için okur musunuz?" diyorum ve "merak etmeyin akıllı akıllı paylaşmalara devam edin, sizi gözlemiyorum" mesajını verip seyahatime normal seyrinde devam ediyorum.
Hülya Yalçın neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.