Patronsuz Medya

Bütün seçimlerin kaybedenleri

Hülya Yalçın - 2 Nisan 2014  


İnsan egemen toplumun her türlü seçiminde kaybedenler her zaman hayvanlar oluyor. Onları korumaya çalışan diğer insanlarınsa bu seçimlere karşı hem sayısı az, hem eli zayıf.

Çünkü hayvanı korumak isteyen insan; "onu yemez, yedirmek istemez; onu öldürüp derisini kemiğini giysi ve süs yapmaz, yaptırmak istemez; onu eğlence için kullanmaz, kullandırtmak istemez; onun zavallı bedeninden gelecek sözde sağlık seçeneklerini asla tercih etmez; edilmesini de istemez."

İşte bu yüzden insanın bütün seçimleri öyle ya da böyle mutlaka bir hayvanın hayatına mal olmakta, hayatını kurtarabilirse anlatılamaz acı ve işkence ile yaşamak zorunda kalmakta.

Ülkemizde yerel seçim telâşının yaşandığı, bu çok gerilimli günlerde, biz hayvan dostlarınınsa daha ağır bir telâşı var. Seçilecek her yeni kişi "potansiyel bir hayvan düşmanı temsilcisi" olabilir kaygısı ile seçimleri iki kez ağır bir telâşla takip ediyoruz. Hangi hayvan düşmanı yerel yönetime hangi yeni düşmanımız gelecek diye düşünüyoruz neredeyse.

Bu güne kadar birkaç istisna dışında hayvanları öncelikle koruyan, kollayan, bunu ilanen bildiren yönetime rastlamadık. Bildirenler de zaten hayvan dostlarının baskısı, ya da o bölgede çoğunluk olması nedeniyle yarım ağızla uyduruk birkaç cümle eder, yeni temizlenmiş bir "toplama kampından bile hallice olmayan" barınak görüntüsü resimleri servis eder; daha fazlasını yapan da birkaç hayvan sever dernek üyesi ile gülümsemekten çatlayan resimler ekler… Hepsi bu.

Şimdi bazı yönetimler değişiyor, bazıları eski hayvan katilleriyle yola devam için gereken oyu toplamış bulunuyor.

Birkaç ilimizde büyük ve şehirden, yaşam merkezlerinden uzakta ballandırılarak anlatılan "kedi köpek toplama kampları" kaldığı yerden devam etmek üzere bekliyor. Kocaeli, İstanbul, Ankara başta olmak üzere belli noktalara büyük beton yapılar inşa ediliyor ki, sokaklardan bütün hayvanların toplanıp güya şehircilik, hayvan korumacılık için bir şeyler yapılmış olsun.

Buralar ulaşımı kolay olmayan, yazının ortasında, kuş uçmaz kervan geçmez, bir iki görevlinin insafına terk edilecek ve yüzlerce hayvanın meçhul sonlara mahkum olacağı yerler.

Elbette yönetimler ve işbirlikçisi bazı hayvan severlik iddiasındaki dernekler bunu başka cümlelerle anlatıyorlar. Onları da anlamak istiyorum aslında. Baş edemeyecekleri için başarısız görünüp bağışları kesilmesin diye hiç olmazsa "olsun olsun, sokakta araba ezerdi, burda hiç olmazsa nefes alacak" diye düşünmek istiyorlardır belki de.

Ama kaygılarımız hiç de yabana atılır gibi değil. Deney yönetmeliğinde yolu açılan "sokak hayvanları üzerinde deney yapılması" hükmü için bedava malzeme deposu olacağından büyük endişe duyduğumuz bu ölüm hücrelerini savunmaya yeltenen hiç kimseyi bu davanın yürek savaşçıları affetmeyecek.

Hayvandan adeta nefret eden, yediği balığa bile dokunurken tiksinebilen tuhaf bir toplum yapısı içinde işimiz gerçekten zor.

İşte bu yüzden hangi seçim yapılırsa yapılsın; kim kazanırsa kazansın, kaybedenler daima onlar oluyor.

Yük altında ezilen, ölmeyi arzulayarak denize atlayan bir attan; soğuk deney masasının üstünde acısından katılmış kalmış bir maymuna, tavşana kadar (yönetmelik uygulanmaya başladığında köpek ve kediye de tabi); evi sandığı ormanda şuursuz bir katilin av faaliyetinde yavrularını geride bırakıp bir kamyonetin arkasında ölü bedeni soğuyan tavşandan, sokağımızda bir köşede uyuklayan çomara kadar bütün hayvanlar her zaman kaybediyor.

Biz daha güçlü, daha dürüst, daha mücadeleci, daha net ve organize olmazsak kaybetmeye devam edecekler. Onlar hayatlarını kaybederken, biz insanlığımızın en iyi yerlerini parça parça…

Varsa, kaldıysa tabi.

Yorumlar

Defalarca izlesem de bıkmadığım, çok sevdiğim bir filmdir Dogville. Filmi ilk kez izlerken, son bölümünde Grace 'o karar'ını verdiğinde 'Ama köpek bişey yapmadı ki!' demiştim. Bir an ağlamaklı olmuştum. Sonra çok şükür Grace de aynını söyledi, 'Ben onun kemiğini çalmıştım, o havlamakta haklı.' gibilerinden bir şeyler deyip beni ihyâ etmişti.

Bizim hayvan alemiyle ilişkimiz malum çok acı düzeyde. Hayvanat bahçelerinde genelde (hayvanlar) perperişanken izleriz, laboratuarda deneyimleriz (bu arada da hani bi tane bile Pasteur'ümsü bir cennetlik çıkardığımızı ben duymadım), yollarda ezeriz, tarlada döveriz, ahırda çok afedersiniz…

İstatistikte 'aykırı değer' (outlier) diye bir kavram vardır. Popülasyonu kesinlikle temsil etmediği düşünülen sağ-sol köşeden de uzaktaki değerler için kullanılır.

Tanıştığımıza memnun oldum sayın Aykırı Değer Hülya Yalçın Hanım. Saygılarımla.

Panter Adam - 3 Nisan 2014 (18:03)

Hayvan alemiyle ilişkimiz acıdan ziyade "sefil derecede ahlâksız ve vahşi" düzeyde demek belki daha doğru olur. Zarif davranmışsınız.

Baroda Hayvan Hakları Dersinde, hayvanlara tecavüzü anlatırken hâlâ kıkır kıkır gülüşmeler olduğunu esefle izliyorum.

Bu konu gülmece kültürümüzden evleviyetle çıkmalıdır. Deşifre ederek, sosyal tepkiler koyarak, cezalandırarak, ama mutlaka çıkmalı.

Kalın katmanların arasından gerçek "acı" yı görebilen bir değerle tanışmaktan ben de memnunum. Teşekkür ederim.

Hülya Yalçın - 13 Nisan 2014 (04:27)

diYorum

 

70
Derkenar'da     Google'da   ARA