5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda gerçek bir koruma ve aynı zamanda sosyal bir KAZANIM olacağına inandığımız madde değişikliği teklifini binlerce imza ile beraber geçen hafta Meclis'e sunduk.
Bu güne kadar defalarca benzer nitelikle taleplerimize doyurucu bir karşılık alamadık ama bu seferkimsenin hayır diyemeyeceği bir önerimiz var. Sosyal, teknik ve hukuki gerekçelerle bilgi boğuntusu yaratmadan en kısa şekliyle ve en açık anlatımıyla aşağıdaki özet gerekçeyi paylaşmak istedim.
Uyum yasalarının görüşüldüğü bu günlerde talebimize destek verilmesi, vekillere bu konuda mail, dilekçe, telefonla bilgilendirmeyi artırıp, oylamada başarıyla kabulün sağlanması için lütfen siz de katılın.
Ceza kanunları toplumsal huzurun tesisi için uyulması gereken normların ihlâli halinde uygulanacak yaptırımların oluşturduğu bir bütündür ve asıl amacı cezalandırmanın ötesinde, "ceza müeyyideleri" ile suçu başlamadan evvel önlemektir.
Aynı zamanda kamu vicdanını yaralayan suçların faillerinin de kamu adına cezalandırılması, bir anlamda yönetime ve hukuk inancına olan güvenin sürekli ve sağlam olması sonucunu da doğurur.
Demokratik hukuk devletleri ceza kanunlarının kötüye kullanılmasını önlemek için, bu kanunların temel ilkelerine anayasalarında yer vermektedirler. Yine aynı nedenle de başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere birçok uluslararası sözleşme ve belge de ceza kanunlarının keyfi uygulanma riskine karşı güvence oluşturan hükümler ihtiva etmektedir. Bu sözleşmeleri imzalayarak kabul eden ülkemizin Anayasası'nda da aynı esaslar kabul edilmiştir.
Buna göre vatandaşların her birinin; adalet ve güvenliğin sağlandığı bir toplumda yaşama hakkının gereği olarak, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi, ceza kanunun temel amaçları arasında sayılmaktadır. Bu tanımlamaya konusundaki tartışmasız fikir birliğinden yola çıkarak daha özel bir konu başlığına geçmeden önce normatif yapının ve sistemin daha doğru anlaşılması için biraz daha açmaya çalışayım.
Anayasamızda da ifade edilen ve evrensel nitelikteki "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesinin gereği olarak suçların tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir. Bireyin maddî ve manevî varlığı üzerinde derin etkiler doğuran suç ve cezaların, ancak ulusal iradeyi temsil eden organ tarafından yapılacak kanunla düzenlenebilmesi, kişi hak ve özgürlüklerine sağlanan en önemli anayasal garantilerden birini oluşturmaktadır.
Bu girizgâhtan yola çıkarak ve bireyin maddi/manevî varlığı üzerinde ciddi ve derin etkiler doğuran suç ve cezaların ancak ULUSAL İRADEYİ TEMSİL EDEN ORGAN tarafından yapılabilecek bir kanunla düzenlenmesi gerekir. Buna dayanarak; toplumsal alanda görülen büyük bir normatif boşluğu ve bunun yarattığı sosyal sorunları geniş bir açıdan ele alan aşağıdaki çalışmayı görüşlerinize sunuyoruz.
Bilindiği üzere ülkemizde 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile büyük ve çağdaş bir adım atılmış, insan olmayan fakat EŞYA da olmayan canlı türlerinden hayvanların her türlü işkence, eziyet ve kötü muameleden korunması yasal güvence altına alınmıştır.
Ancak bu Kanun, hayvanlara uygulanan kötü muamelenin boyutuyla ilgili yeterli bilgilendirme ve belgeleme olmaması ya da başka sebeplerle, Kabahatler Kanunu kapsamında yürürlüğe sokulmuştur.
İşte tam da burada "kanunun korumasından yararlanarak hayvanlara sahip çıkmak isteyen vatandaşlar" ve "kanun korumasını ve korumadan yararlanmak isteyen vatandaşları istemeyen diğer vatandaşlar" arasında ciddi ve sosyal çatışmalar meydana getirmeye başlamıştır.
Hayvanlara karşı (kuş, kedi, köpek, tilki, tavşan, kirpi, kaplumbağa vd.) korkunç ve hunharca girişilen her türlü fiil YASAL TANIMLAMADAKİ eksiklik nedeniyle basit yaptırımı olan kabahat suçlarından sayılmıştır.
Bu durumda, işkence görmüş, parçalanmış, yakılmış, tecavüz edilerek öldürülmüş hayvanlar nedeniyle ruhu yaralanan insanların sayısı gitgide artmaya başlamıştır.
Bir türlü tatmin olmayan kamu vicdanının bu kesimi hayvanların yeterince korunamaması yanında; cinsiyet ayrımına dayalı tacizlere de maruz kalmaktadır. Hayvanları korumak isteyen kadınlara karşı galiz boyuta varan sataşmalar, tehditler ve fiziki saldırılar her ne kadar Kanun'un başka başka maddelerinde özgül olarak tanımlanmış ve yaptırıma bağlanmış olsa da, sorunun asıl çıkış sebebi olan "HAYVANLARA KARŞI İŞLENEN HUNHARCA SUÇLAR" kanun önünde cezai müeyyidesi olan suçlardan sayılmadığı için, adalet önünde büyümekte olan ciddi bir tıkanıklığa dönüşmeye başlamıştır.
Çünkü bu çağda artık insanlar, hayvanlara yapılan şiddeti insanlık durumuna ve merhamet anlayışına son derece ters karşılamakta, bu fiileri işleyenlerin aralarında rahatça dolaşmalarından ciddi anlamda rahatsızlık duymaktadırlar.
Talebimizin ekinde sunulan yüz binden fazla imza da bu rahatsızlığın ve acil düzenleme yapılması talebinin kanıtıdır. Hayvanlara acımasızca tecavüz edilen bir ülkede çocuklar, kadınlar ve güçsüz insanlar kesinlikle güvende değildir.
Ancak evrensel bir ilke olan Ceza kanunlarının "dar yorumlanması, kıyas kabul etmemesi" nedeniyle bu fiiller "açık açık suç olarak tanımlanmadığı sürece" failleri bunu işlemeye devam edecek, onlara özenenler de aynı yolu izleyerek iki görüş arasındaki makası iyice açacaktır.
Görüş derken, ikisi de sağlıklı ve toplumda tartışmaya açık görüşler olarak değerlendirilemeyecek farklı olgulardır bunlar. Hayvanlara tecavüz eden, günlerce bağlı, aç susuz tutan ve ölümüne kadar işkence eden kişileri toplumun hiç bir kesiminin savunacağını ve koruyacağını zannetmiyoruz. Bu ruh yapısına sahip kişiler zaten ahlâkî boyutta yaptırımları toplum içinde yaşamaktadırlar. Fakat medenî bir hukuk devletinde ahlâkî yaptırımların sonuç vermediği durumlarda ciddi yasal düzenlemelerin yapılması gerektiği de açıktır.
Uygulamadaki kanunlarda idari yaptırımlarla, ceza yaptırımları arasında neden, amaç ve sonuçları bakımından farklılıklar bulunmaktadır (TCK madde 20). Kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde cezalandırılacakları korkusu olduğundan, hayvanlarlarla ilgili olarak yaşanmakta olan sorunlara ait hukuki boşlukların bir an önce tamamlanarak bu toplumsal adaletsizliğin önüne geçilmesi şarttır.
Yasaların sosyal hayattaki düzeni sağlama amacı ve bütün yasalar için temel ilkenin bu cümleye dayandığı malûmlarınızdır. Oysa 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu uygulamasında sosyal hayatı derinden etkileyen çatışmaların (yukarıdaki gerekçede ayrıntılandırıldığı üzere) Hukuk alanında yeterli düzenleme olmaması sebebiyle çözümsüz kaldığı da bir gerçektir. Hayvan Koruma Kanununa uygun davranan vatandaş, bu nedenle hakaret, taciz, fiili saldırı ve darpla karşılaştığında, buna sebep olan eylemi şikâyet konusu yapmakta tereddüt yaşamaktadır. Çünkü fiilin ortaya çıkma sebebi olan "hayvana şiddet ve tecavüz" ceza kanunlarında ifade edilmemekte ve karşılığı bulunmamaktadır. Cumhuriyet Savcılıklarına bu nedenlerle yapılan yüzlerce şikâyet "Kovuşturmasız" kalmakta ve hem vatandaş, hem adliyeler ve yasa uygulayıcıları "SUÇ" karşısında çaresiz duruma düşmektedir.
Halbuki bu şikâyetlerin asıl sebebi olan "hayvanlara işkence ve hunharca fiille öldürme vb." fiiller teknik olarak Ceza Kanunu içinde ifade edilirse, Cumhuriyet Savcılıkları zamanlarını "takipsizlik kararları" verecekleri bu dosyalara bakmak için harcamayacağı gibi, suç fiilini cezasız bırakmak zorunda kalmanın yarattığı kamu vicdanındaki rahatsızlığı da yaşamayacaktır.
Bu yasal karmaşanın en önemli sebebi, hayvanların bu çağda hâlâ "mal" sayılması olduğundan öncelikle bu tanımın çağdaş hukuk ve hakkaniyete uygun şekilde "hayvanların, insan ve bitki dışındaki canlılar" olarak kabul edilmesi artık kaçınılmazdır.
Bu çok önemli düzenleme ile hukuk uygulamalarının büyük ölçüde hızlanacağı ve "hayvanların yaşama hakkını yasayla koruyan" bir toplumda, insanlarla ilgili yasaların da son derece adilane ve hakça uygulanacağı konusunda hiç kuşku olmayacağına inanıyoruz.
Sonuç olarak; "canlı oldukları ve sosyal yaşamın vazgeçilmez bir öznesi olmaları sebebiyle" hayvanların yaşama ve işkence görmeme haklarının Ceza Korumasından yararlanmaları son derece önemlidir.
Bu aşamanın yansımaları insana, hayvana ve topluma karşı işlenen suçlarda görülmeye başlayacak azalma ile hemen kendini gösterecektir. Adliyelerdeki tıkanmaların çoğunun sebebi olan şikâyetlerin suç tanımının ceza yönünden karşılıksız kalması sorunu da bu şekilde çözülecektir.
Bu düzenlemenin yapılmasının çok önemli bir sonucu da, artık ülkemizin yurtdışında "eşekçiler, hayvan katilleri, eşo gelinleri, sarı danayla gerdek fıkraları, keçiyle zifaf esprileri" ile anılarak küçük düşürülmesinin önüne geçilmesi olacaktır. Medeni bir ülke olarak, topraklarında yaşayan tüm canlıları, ayırmadan yaşama hakkı çizgisinde yasalarla korumak için atılacak en önemli adım budur.
Aslında başlangıçta ve ilk bakışta "hayvanları koruma" konusunda kilitlenmiş gibi görünse de bu çabalar sosyal hayat içindir, insanın insanca yaşayabilmesi içindir. İşte bunun anlaşılması önemlidir.
Okuma sabrınız için teşekkür ediyorum.
Hülya Yalçın neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.