Çocuklar varlıklarını mutlak bir şekilde kanıtlamak, ortaya koymak isteyen küçük insanlardır. Yetişkinlerle aralarında bu açıdan duygusal, sosyal, psikolojik farklar vardır doğal olarak.
Örneğin, çocuklar daha somut amaçlara odaklanabilirken, yetişkinler daha soyut şeylerin de peşine düşebilir. Tecrübenin verdiği bir yetidir bu. Çocuklar yakın vadede yapabilecekleri ve hemen sonuç alacakları şeyleri tercih ederler genellikle. Bu şekilde onaylanmaları onları doygun ve mutlu yapmaya yeter çoğu kere.
Son zamanlarda çevremizde egosu fazla şişirilen, olmadığı bir şey gibi pohpohlanan dengesi bozulmuş çok fazla çocuk görüyoruz hepimiz. Sağa sola saldıran, yüksek perdeden ses çıkararak dikkat çekmeye çalışan, daha ötesi yıkan, kıran, döken çocuklar. Hatta bazıları yanlarındaki büyüklere tekmeler atmaya, tırnaklamaya varacak derecede şiddet eğilimli.
İnsanların çoğu bunu sevimli bulabilir ama, tehlikeli bir göstergedir. Şu an konumuz bu olmadığı için ayrıntısına girmek istemem. İlgilenenler çocuk psikolojisi ile ilgili yazıları okuyacaktır elbette.
Daha açık bir deyişle, sosyal kaosun orta yerinde yalpalayıp duran çok sayıda çocuğa güzel bir psikoloji kazandırmanın, sağlıklı bir ruh hali oluşturabilmenin bir yolu daha olduğunu anlatmak istiyorum. Madem ki çocuklarda "yaptığıyla, sesiyle, gürültüsüyle, başarısıyla ya da hırçınlığıyla" ortaya çıkma, kendini kanıtlama dürtüsü fazlasıyla mevcut; bunu neden çok sonuçlu bir fayda şekline dönüştürmeyelim diye düşünüyorum epeydir. Çocuklar aferin alabilecekleri bir şey yaptıklarında çok mutlu oluyor. Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazır onlarca çocuk tanıyorum.
Bir çocuğa verilen sorumluluk ve güvendiğinize dair verdiğiniz işaretin ne denli önemli olduğunu tahmin bile edemezsiniz bazen. Haylaz dediğimiz türden biriyle bu deneyimi bire bir yaşadık, yaşıyoruz.
Aşağı mahalleden bir afacandı o. Kedileri tekmeler, köpekleri kovalar, kuşlara taş atardı. Bir süre önce yavru köpeklerle uğraşırken başladı her şey. Ne yaptığını hiç eleştirmeden, sesimi yükseltmeden yanına gidip "bana yardım etmek ister misin?" dedim. Bana yardım edebileceği fikriyle o anki bakışını hiç unutamam. Büyükleşmeye çalışan bir edayla "tabii, ne yapacağım ki?" dedi. Ona acil işim olduğunu, buradaki yavruların annelerinin olmadığını, yiyecek verilmezse, ya da yola kaçarlarsa öleceklerini anlattım.
Önüne baktı.
Devamla; bazı kötü ve kavgacı çocukların onları taşla kovalayıp yola çıkardığını, ama ben yokken arada uğrayıp onlara yiyecek ve su bırakır, kötü davrananlara da "bana söyleyeceğini" belirterek korkutursa çok sevineceğimi söyledim. Biraz kararsız kalmasından yararlanarak da mama torbasını eline tutuşturdum. Birazını birlikte boşalttık önlerine. Hemen yumuldu yavrular tabi.
Sonra açıldı afacan: "Şu benekli olan beni seviyor, öteki kara suratı olanla ikisi birbirinden kıskanıyor beni…"
Belli ki sevilmek istiyor o da. Benim sevgimi kazanmanın da bu torbalarla mama dağıtmak ve bu eniklere sahip çıkmak olduğunu hemen anladı. İşte o gün bu gündür başlangıçta benim zorumla gibi görünse de o çocuğun içindeki "öbür çocuk" ortaya çıktı. Yavruların hepsinin isimleri var, arkadaşlarıyla geliyorlar bir görev gibi bilip. Bir tanesi görünmezse hemen beni buluyorlar. İşte bu paha biçilemez bir değişim. Çünkü çocuklar için önemlidir bir şeyle varlığını olumlamak; kendine ve başkalarına ispatlamak.
Adeta "Besliyorum, koruyorum, öyleyse varım" diyorlar dünyaya. Kendilerine bağlı hayatlar ve ciddi sonuçlar olması ruhlarını doyuruyor. Tabi üzerlerindeki kontrolü ve gözlemi de eksiltmeden devam ediyoruz.
Çocuklara hayvan sorumluluğu vermek -kontrollü olmak kaydıyla- son derece önemli. Hem korunacak bunca hayvan için yeni ve genç bir kitle buradan çıkabilir; hem de ruh sağlığı bozuk, doyumsuz nesle karşı empatisi gelişmiş, paylaşımcı ve sorumluluk sahibi başka çocuklar da olur. Bırakalım çocukların eli hayvanlara değsin. Besleyerek, koruyarak başka bir canlının hayatlarına girmesine karşılıklı olarak izin verelim. Kesinlikle pişman olmayacağımızı garanti ediyorum.
İlaveten, çocukların bu duygusu doğru yönlendirilmediğinde en ilkel ilk duyguya doğru yöneleceklerini de belirtmek isterim. Bu duyguyu hepimiz biliyoruz artık, şiddet duygusu. Birinin boş bıraktığı alana diğerinin çok kolay yerleştiği bir mecradır çocukluk. Ben, hayvanlar için yolda olan biri olarak bu açıdan olumlanmalarını öneriyorum. Bu çift yönlü bir fayda sağlayan huzur ve hayat verici bir sonucu yakınlaştırabilir diye düşünüyorum. Başkaları sanatla, sosyal bir eylemle, müzikle, resimle, kitapla, doğa sevgisiyle yön verebilir bu heyecanlı, enerjik ama rüzgâra kapılmaya hazır yüreklere.
Hülya - 14 Aralık 2012 (12:41)
Keşke hayat kişisel gelişim kitaplarında yazılan bilgece anektodlar gibi, "sevelim sevilelim, dünyaya pozitif enerji yayalım" kıvamında olabilseydi, ama kazın ayağı her zaman öyle olmuyor.
Halk arasında "armut dibine düşer" diye bir özdeyiş vardır. Çocuklar en başta kendi ebeveynlerini rol modeli olarak alırlar, komşu teyze ve amcaları değil. Eğer anne ya da baba sevgisizse, insanlara, hayvanlara, doğaya karşı düşmansı duygularla doluysa, hayvanseverin "bak yavrucuğum, gel seninle canlılara şefkat göstermece oynayalım" girişimi beklenmedik felâketlere de yol açabilir. Deneyip görenler var.
Tabii ki gene de enseyi karartmamak lâzım, bu tür iyi niyetli çabaların olumlu sonuç verdiği durumlar da vardır tabii ki, denemekten vazgeçmemeli.
Durmuş Düşünür - 5 Ocak 2013 (14:46)
Hülya Yalçın neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.