Hak mı, norm mu sorusunun iç içe geçmiş cevabına varabilmek henüz mümkün olamadı. İdam intikam mıdır?
Bizde çok sevilen bir sözdür, "asmayalım da besleyelim mi?" Yani ya ifrat ya tefrit. Son günlerde harıl harıl idam konusu tartışılıyor. Adı idam, ama alt yazısı, kısaca, boynuna ip geçirilerek asılan insan demektir. Tek kelimeye indirgeyerek, üzerinden siyasetler yaparak bunu yadsımak mümkün değildir.
Bir insanın boğazına ipi geçirip, ayağının altındaki desteği çekerek dakikalarca süren ölümünü seyretmek, bunu alkışlamak…
Çok tartışma götürür bir konu bu. Çünkü suçluyu pişman eden, nedamet getirten, toplum gözünde itibarını yeniden toparlaması için fırsat veren sisteme biz ceza hukuku diyoruz. Demin tarifini yazdığım şey bunların hiç birine gitmeyen, sadece "intikam" hislerini tatmin eden bir oluştur. Yok et kurtul ve çoğu ne olduğunun farkında bile olmayan kalabalıklardan alkış topla. Ek olarak da herkese en sert şekilde gözdağı vermiş ol. İdam budur. Her dönemde "idam" kararını verecekler değişecektir doğal olarak. Her dönemde yeni görüşler, yeni sebepler, yeni suçlar da doğacaktır böyle olunca.
İdam aşamasını düşünene kadar Sosyal Devletin görevleri tartışılmalı mıydı? Bu münferit bir olayken, resmi kurumlarda bile öldürülene kadar tecavüze uğrayan bebekler ve seri tecavüz kurbanı yurt çocuklarının failleri hakkaniyetle cezalandırılabildi mı ki İDAM konuşuyoruz? Kamu vicdanı patlayacak hale gelene kadar hiç rahatlatılmadı da ondan mı idam konuşuyoruz?
Konuşmalı mıyız? Çok tartışılır.
İdam konuşulursa herkesin ayrı hassasiyeti ve affetmezliğinden doğan bir intikam ortamı ardından gelecektir. Nefret ettiği komşusunun idamını bile isteyenler çıkacağından hiç şüphem yok. Oysa idam yerine kamu vicdanını rahatlatacak ve gerçekten suçtan caydırıcılık sağlayacak hukuki yaptırımları öncelikle konuşmamız gerekli olduğuna inanıyorum.
Kayseri'deki üç küçük çocuk, onlardan daha önceki bebekler, kendi annesinin gözü önünde, annesinin erkek arkadaşı tarafından tacize uğrayan zavallı bebeler ve her gün paramparça edilerek kimseler duymadan vahşice öldürülen hayvanlar için "evet idam mutlaka" diyen bir iç sesim benim de var tabi. Ama maalesef bunun çözüm olmadığını da biliyorum. Çünkü bu intikamdır bu şekliyle. Hukukta cezanın amacı "suçluyu ıslah ederek, topluma kazandırmak" tır çok genel tanımıyla. Bu yönüyle "idam" ceza hukukunun ruhuyla bağdaşmıyor.
Türkiye'nin "idam gündemi" tehlikelidir. İdam yerine "çocukları, aileleri veya devlet himayesindeyken uğradıkları tacizden nasıl korumak gerektiği" konuşulmalıdır demiştik ya, işte bu cümleden olarak diyorum ki; idamı konuşmak, işlenen suçları durduramayacağını, faile karşı zayıf olunduğunu baştan kabullenmek demektir. Fazla başımızı ağrıtmadan yoketmek, topluma arenadaki seyirciler gibi bir tatmin duygusu ve güç gösterisi şovu vermek ve işi bitirmek. Bu bir zaafiyettir devletler için. Bu devlet Amerika da olsa, Türkiye de olsa, farketmez. İdamdan iştahla bahsedebilmek, yönetim ve adalet sisteminin zaafiyetidir.
Metruk yerlerde öldürene kadar sokak köpeğine tecavüz eden, kedinin başını ezerek öldüren kişiler "ŞİDDET" faillerinin en korkunçlarındandır, bunu biliyoruz. "İdam konuşulacaksa buradan başlansın, belki daha anlaşılabilir olabilir" diye düşünürken yakaladığım oldu kendimi zaman zaman. Ancak işin burada kalmayacağını ajanslara düşen haberlerle birlikte hemen gördüm ne yazık ki. Olayı siyasî idamlara getirmek isteyen, ölüm ve kan görmek isteyen kitleler hızla çoğalmaya başlayıverdi. İşte bu büyük hatadır. Asla işe yaramaz. Kaos yaratır.
Yüzde yüz adil yargılama varsa idam tartışılabilir. Yine kabul edilebilir demiyorum, tartışılabilir diyorum. Delillerin bir anda buhar olduğu, yeni delillerin anında sepetle gökten iniverdiği, "pardon" lardan geçilmeyen sistemlerde idam büyük bir karmaşadır. Bugün Türkiye'de idamın konuşuluyor olması Kayseri'de kaybolup ölü bedenleri bulunan çocuklar için değildir. Bu sadece güncel olay kaynaklı infial üzerinden siyasettir.
Baş edemediği, ıslah edemediği için bir canlıyı yok etmeyi seçen idareler için iki tanım söylenebilir; ya acizdir ya da barbardır.
Güzel bir söz vardır hukukta, "geciken adalet, adalet değildir" diye. Severim bu cümleyi, çok doğrudur. Adalet, zamanında, eşit ve hakkaniyetle işleyen bir sistem ise kamu vicdanının rahat olduğu, suçluların bu kadar fütursuz olamayacağı nispeten daha huzurlu bir toplum da mümkündür.
Konuşulması gereken şeyler, aile içindeki ensest ve şiddet, toplumsal şiddet ve bunları çıkış noktalarında durdurulabilme yollarıdır. Bunlar bilinçsiz politikalar ve çizgisi düştükçe düşen hukuki yaklaşımlarla beslendikçe idam bile kurtuluş olamayacaktır. Çünkü o zaman durum tam da "as as bitmiyorlar kardeşim" kıvamına gelecektir. Müneccim olmak gerekmiyor bunu görmek için, değil mi?
Toplum gündeminin bu yanlış ve saptırılmış tartışmayı çok yakın bir zamanda terkederek daha akil ve çözüme yönelik konulara kayacağını umuyorum.
Yazı başlığı ile devreye giren fotograf; yaşı kemâle ermiş Derkenar müptelâsı bendenizi derinden sarstı. Sadece paylaşmak istedim. İnanın insanlığımdan utandım.
Macit Cününoğlu - 19 Nisan 2011 (16:13)
Yüzde yüz adil yargılamanın olmadığını ne yazık ki hepimiz biliyoruz. Çok değerli yazılarınıza tamamen katılıyorum. Ama daha akil ve çözüm üretici çalışmalar nasıl yapılabilir? Kimlerlerle? Hangi kamuoyuyla, hangi yönetimle?
Her şey bir yana, savunmasız ve çaresiz sokak hayvanlarıyla aynı durumdaki çocuklar söz konusu olduğunda bırak diyorum yapan cezasını mislince çeksin. İçimdeki acı ve öfkeyi ancak faillerin hakettiği cezayı bulmalarıyla, ibreti alem için, caydırıcı olması için, asılmalarıyla hafifleteceğimi sanıyorum.
Bu sanımın, yaşanan akıllara zarar olayların gerçekten aklıma zarar vermiş olabileceğini göstermesinden de çok korkuyorum…
Havva Özkara - 19 Nisan 2011 (16:16)
Ben küçükken bir komşumuz ölüm cezasının bir ceza olmadığını, suçlu o suçu bir daha işlemesin diye verildiğini söylemişti. 66 doğumluyum.
Özcan Gümüş - 27 Nisan 2011 (03:08)
Hülya Yalçın neler yazdı?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.