Patronsuz Medya

Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür

Melih Özel - 17 Mart 2014  


Efendim ÖSYM Başkanı ile bir röportaj yayınlandı dün Hürriyet gazetesinde.

("Soruları sokağa dökmemek için dağıtmayacağız" )

Röportajı yapan gazeteci arkadaş, hepimizin merak ettiği bazı soruları sormuş Başkan'a. Örneğin, bu yıl soruların tamamını yayınlamayacak ya ÖSYM. Neden?

Bunu sormuş. Cevap şöyle:

Çünkü efendim, "ÖSYM çok yoğun bir biçimde soru havuzunu genişletme gayreti içinde imiş. Ölçme kabiliyeti yüksek olan sorular bazı düzenlemelerle yeniden kullanılabilirmiş."

Hmm, yani şimdiye kadar bu sınavlarda bir sorulan soru bir daha sorulmamış öyle mi? (Röportajı yapan arkadaşın aklına bunu sormak gelmemiş).

Başka ne sormuş?

Soruları sonradan görmeyince, adaylar ne yaptıklarını bilemeyecekler o zaman, değil mi?

Hoppala, nereden çıktı canım şimdi bu? Başkan'a göre "Bu durum, adayların bireysel olarak sınavda kendi kullandıkları soru kitapçıklarını ve cevap kâğıtlarını kendilerinin incelemesine engel değilmiş. Adaylar ÖSYM'den randevu alarak kendi kitapçıklarının asıllarını inceleyebilirlermiş. Kişisel bilgi edinmeye bir itirazları yokmuş."

İki milyon kişi, randevu alıp gidip kendi soru kitapçıklarını inceleyebilirmiş yani, öyle mi.

Ne zamana randevu verilebilecek acaba? Önümüzdeki 10 yıl için mümkün mü bu randevu? (Arkadaşımız bunu da sormamış).

Ama şunu sormuş. "Her yıl tartışılan soruları şimdi kimse bilemeyecek?" (Soru mu bu bilmiyorum ama). Cevaben, Başkan diyor ki:

- "Bu hataların hepsini matbaa analizi dediğimiz analiz gösteriyor aslında. Matbaa analizi şu: Adayların çoğunluğu hangi soruya hangi seçeneğe gitmiş. Başarılı adaylar yani soruların yüzde 100'üne yakınına doğru cevap verenler, o soruda nasıl cevap vermiş. Bu analizlerle eğer 5 seçenekli bir soru, doğru seçenek "D" ama adayların tamamı "C" ye gitmişse burada bir sorun var demektir. Bunu tekrar uzmanına gösterip, incelettirip burada bir hata varsa direkt iptal ederiz."

Nasıl yani?

Bunu sormuş, röportajcı dost.

- "Sonrasında siz mi analiz yapacaksınız?"

Cevap mükemmel vallahi!

- "Tabii. Sınav bittiği an bütün sınavlarımızda bunu yapıyoruz. Cevap kâğıtları okunduğu an bakıyoruz hangi sorularımızda sorun var diye inceliyoruz. Doğru cevap "D" ise adayların yüzde 95'i "C" ye gitmişse o zaman bariz bir hata var demektir. O konunun uzmanlarına tekrar gösteriyoruz. Benzer şekilde siz doğru cevaba "B" demişsiniz. Ama adayların yüzde 20'si "A" ya yüzde 20'si "B" ye yüzde 20'si "C" ye yüzde 20'si "D" ye böyle bir şey de olamaz, sıkıntı olur. Bütün bu analizler bize hatalarımızı da gösteriyor. Bunlara bağlı olarak biz de gerekiyorsa sorularımızı iptal ederiz."

Gördünüz mü? Ne kadar basit. Siz güzel kafanızı ne yoracaksınız? Bakar bu arkadaşlar, gerekirse iptal ederler. Kamuoyunu böyle lüzumsuz konularla ne meşgul edeceğiz canım. A aaa…

Konunun neresinden tutacağımı bilemiyorum ama, şurası öldürücü:

Röportajı yapan gazetecinin soruların tekrar sorulması ile ilgili konuyu biraz irdelemesi üzerine, başkan diyor ki (özetliyorum):

- "Sınav yapan bir kurum olarak bizim çok zengin bir soru havuzumuz var… Çok hızlı reaksiyon vermemiz gerek durumlar söz konusu olabiliyor. Soru havuzumuzu genişletmenin yollarından biri de sorularımızı sokağa dökmemek, tüm dünyada da bunun böyle olduğunu görüyoruz… Bir sorunun gerçekten kullanışlı bir hale gelebilmesi için 2-3 sene gerekiyor. Gerçek sınavda soruların denenmesi çok önemli. Eğer siz sorularınızı sınavdan sonra açıklarsanız deneme şansınız olmuyor. O zaman ölçme yeteneği belirsiz olan sorularla sınav yapmak durumunda kalıyorsunuz."

Buraya kadarını da tartışabiliriz de hani, velev ki kabul edelim. Bundan sonrasında akıl tutulmasına uğradım arkadaş. Bu nedir?

- "ÖSYM havuzu genişletme, ölçme niteliğini iyileştirme gayreti içerisinde çalışırken önümüzdeki tek zorlayan konu bilgi edinme yayasıydı. Meclis'ten sorularımızın bilgi edinme yasası kapsamı dışında olmasını sağladık."

Yaa, ne zorluklarla uğraşmışlar gördünüz mü? Bilgi edinme yasasını değiştirmek zorunda kalmışlar yazık!

- "Efendim, ben bilgi edinecektim"

- "Ne bilgisi be! Biz biliyoruz sana ne?"

- "Ehem, şey… Hani, merak etmiştimdiydi de…"

- "Merak etme. Düşünme. Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür. Büyüklerimiz her şeyi bizden iyi düşünür. Gerekirse onlar düşünür, taşınır, yapar, eder. Sana ne?"

Yaa…

Bir de Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ı eleştirirler. Adamcağız ne demiş, komünizm propagandası yaptığı gerekçesi ile polis tarafından nezarete alınan öğrenci gençlere?

- "Komünizm gelecekse, onu da biz getiririz, kardeşim. Size ne oluyor?"

Vallahi, adam 65 yıl önce geçmiş meğerse ileri demokrasiye. Pes doğrusu.

Biz hâlâ adam olmadık. Yok "soruları görelim", yok "bakalım yanlışınız var mı", yok "bilgi edinme hakkı…"

Ne çektirdik be bu yöneticilerimize… Bi rahat yüzü görmedi adamlar ha!

Ooof, of!

(Bu arada, bizim mahdum önümüzdeki yıl üniversite sınavına girecek. Sizce endişelenmeli miyim?)

Yorumlar

Gizli oy, açık tasnif badiresinden bile daha zor atlatılacak bir durum. Aslında eskiden tanışlar vardı senin oğlanı dershanelerine yollasak ücretsiz okuturlar, soru falan bulmaya da yardımcı olurlardı. Şimdilerde onlara paralel deniyor. Geçen bastım itirazı. Ne paraleli kardeşim, ne paraleli giderek birbirinden uzaklaşan iki doğru deseniz neyse diye. Neyse dağılmayalım. ÖSYM nin bu açıklamalarını öyle dangalakça buldum ki, halen gözlerim fincan fincan bakıyor.

Ahmet Faruk Yağcı - 18 Mart 2014 (15:02)

Çok zor bir soru sormuşsunuz Melih Bey: Bizce endişelenmeli misiniz?

A) Babası olarak onun için hep endişeleneceksinizdir zaten;

B) Geçirdiğimiz füme günlerin ardından kara zamanlar gelecek, ama onlar da geçecek, endişelenmemelisiniz;

C) Geçirdiğimiz füme günlerin ardından kara zamanlar gelecek, bu kara zamanlar kalıcı olacak, sonra cümbürcemaat küsküyü yiyeceğiz, endişelenmelisiniz;

D) Seveceği bir işi yapmasına imkân tanıyan bir disiplini okur inşallah, yoksa ömür boyu yavrucak endişeli olacaktır, sizi de endişelendirecektir ara ara;

E) ÖSYM bu şık üzerinde çalışıyormuş, şu an taslak haldeymiş ama bilgi alamadığımızdan son halini dahi bilemeyeceğiz.

Herkes hak ettiği gibi umarım. Çocuğunuza bol şanslar, zihin açıklığı dilerim. Saygılar.

Nato Kafa - 18 Mart 2014 (15:09)

Biz de bu ileri demokrasiden kullandık lisede ve üniversitede. Sınav kağıdına itiraz etmek hocaya hakaret manası taşırdı. O niyet hocayla paylaşıldığı zaman kağıda bakılsa da baktırılmasa da mimlenirdi öğrenci.

Dragut - 18 Mart 2014 (21:14)

"Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür" tek cümleye sığdırılmış geçmiş ve günümüzde yaşadığımız önemli bir mesele. Toplumda bu konu ile ilgili söyleyecek sözü olan çok birey vardır. Sizin cümleniz, bu derin meseleyi incelikle ifade ediyor.

Doğu ve Batı yarı küre diye bir ayrım yapmak istemesem de dünyamda, ne yazık ki Maya medeniyetinde bile var bu meridyen. Geçmişten geliyor bu hayali çizgi. Yapılan incelemeler sonucunda doğu toplumlarında atasözlerinin sayısının çok fazla olduğu sonucuna varılmış. Benim buradan çıkarımım, "birey" kavramının bu toplumda olmadığıdır. Birey susmuş ve yerine büyük olan konuşmuş.

Bir atasözü: "Su küçüğün, söz büyüğün" diyor mesela.

"Endişe etmeli miyim" diye sormuşsunuz ya, kanımca yanıtım hayır. Bu sınavlara öğrenci hazırlayan bir eğitimci olarak söylüyorum bunu. Nazarımda bu sınavlar, hiçbir zaman kriter olmadı.

Züleyha Ekici - 19 Mart 2014 (11:55)

"Soru havuzumuzu genişletmenin yollarından biri de sorularımızı sokağa dökmemek, tüm dünyada da bunun böyle olduğunu görüyoruz… Bir sorunun gerçekten kullanışlı bir hale gelebilmesi için 2-3 sene gerekiyor. Gerçek sınavda soruların denenmesi çok önemli. Eğer siz sorularınızı sınavdan sonra açıklarsanız deneme şansınız olmuyor."

Biz mukallid bir ulkeyiz. Demokrasimiz gibi, herseyi disardan ithal etmeye alisigiz. OSYM sinavi ve sinav sistemi, tamamiyla dis kokenli. Ne bekliyordunuz?

ABD de yasiyorum ve burada da SAT denen sinav var. Uc cocugum bu sinavlara ikiser kez girdi hic birinde, OSYM gibi ve imtihandan sonra sinav kitapciginin alimina musade edilmedi. Hem de imtihan Ozel bir sirket tarafindan hazirlaniyor.

Gökçe - 19 Mart 2014 (20:26)

Amerika'daki SAT sınavı ile ilgili benzetme, benim eleştirdiğim ÖSYM uygulamasına uymuyor, yazık ki!

Eleştirim sınav kağıtları ve soru kitapçıklarının dışarı çıkarılmasına değil, sınav sorularının sınavdan sonra kamuoyu ile paylaşılmıyor olmasına yönelik.

Kimse ÖSYM'den sınavda adaylara dağıtılan kitapçıkların dışarı çıkarılmasına izin vermesini istemiyor. İtiraz, sınav sorularının saklanmaya çalışılıyor olmasına.

İnternette biraz zaman geçirin ya da her hangi bir Barnes&Noble mağazasına uğrayın, geçmiş yıllara ait SAT sorularının tamamını bulabilirsiniz. Geçen yıla kadar ülkemizde de bu mümkündü. Bu uygulama sayesinde de yanlış soruların saptanıp iptal edilmesi, böylelikle hak kaybına uğramış adayların kayıplarının önlenmesi mümkün olabiliyordu.

Ayrıca ABD'deki uygulamalarla Türkiye'yi karşılaştırmak bence hiç doğru değil. Siz hiç önceden SAT sorularını ele geçirmeyi başaran aday gördünüz, duydunuz mu ABD'de?

Bırakın bunu gerçekleştirmeyi, teşebbüs etmeye kalkan adamı davul zarı gibi gerip, Nazilli basması gibi yayarlar.

ÖSYM, rahmetli Altan Günalp gibi karizmatik, aydın, çalışkan bir bilim insanının hayata geçirdiği bir kuruluş olan ÖSYM'nin son zamandaki hali doğrusu içler acısı.

Size katılmıyorum. Her şeyi dışarıdan almaya alışkın olmamıza rağmen, üniversite sınavları bu ülkede yıllarca belli bir özgünlük ve kaliteyi koruyabilmişti. ÖSYM'nin son yıllarda neden olduğu tartışmaların temelinde basiretsizlik ve buna prim verilmesi yatıyor.

Kamuoyu baskısını ortadan kaldırabilmek için de işte böyle, "aaa cambaza bak!" numaraları çekiliyor. "Soru havuzunu genişletebilmek için soruların sokağa dökülmemesi gerekiyormuş!"

Külahıma anlatsınlar.

Ayrıca, işi ne ÖSYM'nin? O sınavlar için alınan dünyanın parası sınav harçları neden alınıyor? 40 yıldır yapılan bu sınavlarda eskiden sorulmuş olan sorular sanki hiç tekrar sorulmamış mıydı?

Bari zekamıza, anlayışımıza hakaret edilmesin.

Melih Özel - 20 Mart 2014 (23:20)

diYorum

 

329
Derkenar'da     Google'da   ARA