Patronsuz Medya

Sık Sık Sorulan Sorular 2

Büdütör - 27 Nisan 2004  


Derkenar hakkında

Derkenar ne demek?

Farsça kökenli bir sözcük. Sayfanın -ya da evrakın- kenarına iliştirilmiş ek bilgi ya da açıklama anlamına geliyor. Yani dipnotun alta değil de yan tarafa, sınırın dışındaki o daracık boş alana yazılanı da denebilir. Bir bakıma "marjinal" (yani "sınırda") anlamında da algılanabilir.

Bu sitenin adı neden Derkenar?

Bu site, davulcu zotturuğu gibi gürültüye giden, sınırın dışına doğru iteklenen, üstü örtülmeye çalışılan fikirlere ezberden daha fazla rağbet ettiği için.

Büdütör kim?

Bu siteyi yapıp eden muhterem zatın hüviyetini merak ettik.

Sorduğunuz bu zat, ordinaryüs, astronot, vantrilog, maharaja, guru, koreograf, kompozitör, lâparoskop, malta şövalyesi, brunei sultanı, mütekait nevada ranceri ve son ütücü olup, en yakın arkadaşları Doktor Salloso ve Profesör Oklitüs'dür. Biraz Kinova gibidir; reklamcıları, magazincileri, faşistleri ve jakoben kemalistleri gördüğü her yerde kafa derisi kaşınır. Hâkeza, uyuz olduğu kişilerin alnına kılıcıyla N harfi çiziktirmesiyle ve ustaca kement atmasıyla ünlüdür. Kripton elementini hissedince halsiz düşmesine rağmen, bir kepçe ıspanak yediği an bu halsizliğinden eser kalmaz. Zamanında Kimmeryalı Konan'a yan bakmış adamdır! Korkulur!

En beğendiği kadınlar Dalton Ana, Kalamiti Ceyn, Suzi, Safinaz, Bayırgülü, Tansu Çiller ve Rahşan Ecevit olup, Tommiks ile Zagor'u da dünya ahiret kızkardeşleri olarak görür.

Notalardan en çok la minör'ü -yazılışındaki güzellikten dolayı- beğenir. Rivayet edilir ki, gitarının sapındaki ilk perdeler la minöre çok basmaktan aşınmıştır.

Daha kurumsal bir cevap rica etsek?

Tabii ki. Falan şehirde doğmuş, filân hocalardan feyz almıştır. Boy boylamış soy soylamış, çayda çıra oynamış, şu şu şu okullardan en birincilikle mezun olup falan tarihte kılıç kuşanmış, filân tarihte kep giymiş, fişmekân ödüllerin hepsini toplayıp sehpa üstlerine dizmiştir.

Bu web dergisini ve daha nicesini "Sokak Kedisi" müstear adıyla yapıp eden söz konusu şahsiyetin aldığı madalya, berat, plaket, altın anahtar, fahrî doktora ve takdirnamenin ve dahî doğradığı Bizanslının, fethettiği kalenin, geceleyin penceresinden içeriye atladığı dilberlerin, bastığı la minörün, çizdiği kestanenin ve indirdiği ayetin haddi hesabı belli olmamakla birlikte, kendisi pek bir mütevazı olduğundan, bunları sayıp dökme gereği duymaz.

Kısacası, bu internet mecmuası onun insanlığa bir hizmetidir.

Hakikaten takdirlere şayan. Fakat hâlâ anlayamadık. Nasıl biridir bu siteyi yapan zat?

Dedik ya, mükemmeldir. Asıl adı "Necdettin Hüdavendigâr Brando" olup, halk arasında kısaca necdettin şençizer namıyla maruf gözü kara gönlü gani bahadurun bizzat kendisidir. At biner, kılıç kuşanır, boy boylar soy soylar, aynı anda hem Bağdat'ta hem Basra'da görünebilir, takla ve perende atar, ağzında ateş söndürür, yanağına şiş saplar, ebru yapar, gergef işler, defterinin arasında papatya kurutur, 62'den tavşan çizer, soyar, ayıklar, ince işlemden geçirir, tencerede pişirip kapağında yer.

Namlı bir perendebaz, içli bir mevlithan, derin bir hocadır; suya yazı yazar, bina okur, karnında trampet çalar, tencere diplerini parmağıyla sıyırıp kedilere yalatır, TRT4'den beraber ve solo şarkılar dinler, sokakta sara krizi geçirenlerden mendil satın alır, göbeğinde biriken pamukları biriktirip yastık yapar üzerinde uyur, güzeldir, incedir, tatlıdır, şendir.

Hepsi bu kadar mı?

Devamı var: Boyu posu bilmem kaç santim, ayakları bilmem kaç numara, ensesi bilmem kaç karış olup, bir oturuşta bir danayı yediği ve müteakiben "ben şu ilerideki çalılığı bir ziyaret eyleyeyüm" deyip art arda bilmem kaç kez def-i hacet tensip buyurduğu rivayet olunursa da, bu mevzu farklı kaynaklar tarafından farklı biçimlerde tefsir edilmiştir. Hatta bu fiili bir meditasyon ulviyeti ve titizliği içinde yaptığı, fakat bilâhare uyuşan bacaklarından mütevellit kısa süreli yürüme zorluğu çektiği de söylentiler arasındadır.

Hâlâ "o kimdir?" diye sual eden olursa, biliniz ki bu insan, çok müstesna birisidir.

Derkenar'da yazma koşulları

Bu asude elektronik mecmuaya biz de yazı yazabilir miyiz?

Tabii ki. Mutlaka yazmalısınız. Yalnız, yazdığınızı göndermeden evvel daha önce yazılmış bulunan yazılara biraz göz atsanız iyi olur:

Şiir yollasak yayınlar mısınız?

Asla! Okumaktan azap duyduğum şeyi niye yayınlayayım?

Yayınlamak için değil de fikrinizi almak için yazılar yollasak, okuyup görüş bildirir misiniz?

Bu sitedeki yazıların tümünü okumanızı istesem, zatıalîniz okur muydunuz?

Ama çok fazla yazı var bu sitedeee!

O zaman hedef daraltalım. Sadece Necdet Şen imzalı yazıları okumanızı istesem?

Offff! Onlar da çok fazla! Bizim o kadar zamanımız yok kiii!

Seksten hoşlanır mısınız? Ya da seyahatten?

Hım, anladım, "bastir git" mi demek istiyorsunuz?

Yazarı olmak istediği sitedeki yazıları okumayan kişiye söyleyecek daha uygun bir varsa siz söyleyin.

Yazılarımızı e posta kanalıyla (Word dosyası halinde) yollasak uyar mı?

Siz en iyisi yazılarınızı sitedeki Yazar Formu'nu kullanarak gönderin. Ama unutmayın, yazarı olduğu/olacağı siteyi okumayan kişiler burada pek hoş karşılanmaz. Yani, asıl marifet, Derkenar'da yazı yayınlatmak değil, Derkenar'da yazar kalmaktır.

Derkenar'ı nasıl tanıtmalı?

Peki! Derkenar'da çıkan yazıları e postayla falan arkadaşlarımıza göndermek ya da kendi web sitemizde yayınlamak istesek sorun olur mu?

Olabilir de olmayabilir de. Eğer arkadaşlarınız da okusun istiyorsanız, sayfaların kısayolunu göndererek yapabilirsiniz bu katkıyı. Web sitenize de -kaynak belirtmek kaydıyla- sadece bir iki paragraf almanızı hoş karşılarım. Fazlası hırsızlık olur.

Bir-iki paragraf neye yeter ki ayol?

"Başkasının maslahatıyla gerdeğe girmek" diye bir söz duydunuz mu hiç?

Ne alâka?

Eğer Derkenar'daki herhangi bir yazıyı kişisel ya da kurumsal web sitenizde yayınlamak isterseniz, önerim, bizim Pano bölümünde yaptığımız gibi yapmanız. Yani kısa bir tanıtım yazısı ya da yazının içeriği hakkında fikir verebilecek bir iki paragraflık alıntı ile -yazının tamamını okumak isteyenler için- o yazının olduğu kaynağa, esas sayfaya link vermenizdir. Emeğe saygı bunu gerektirir.

Resmiyeti kaldıralım mı?

Büdütör Bey, ben bu resmiyetten sıkıldım; "siz", "biz", "zatıalîniz" … Size direkman "nejdet" diyebilir miyim?

Tabii, neden olmasın? Zaten adım bu. Yalnız, c ile yazılır.

Şimdi, nejdetçiğim, sadede gelelim. Ben seninle buluşmak, tanışmak, kitabını imzalatmak, hayatın anlamını tartışmak, bakışmak, didişmek, çayda çıra oynamak falan istiyorum.

Ben istemiyorum.

İmza ve söyleşi günü falan yapmıyor musun nejocuğum? Hani, gelsem, sonra bir bara gitsek… Sonra da…

Pederinizin adı Jon Voight olsaydı sizi kıramaz, bir iyilik düşünürdüm. Ama madem değil, kusura bakmayın; terliyim, saçlarım yağlı, çorabım kokuyor, vücudumun her yerini mantar frengi verem cüzzam sarmış durumda, başımda bitler sonumda pireler cirit atıyor, buluşmasak daha iyi olur.

Tamam, buluşmayalım. Ama ben sizin çok acaip müthiş hayranınızım. Bana kitaplarınızı imzalayıp gönderir misiniz?

Ben de şu çeroki cipleri yapıp satan şahsın hayranıyım; ama bana bir cip imzalayıp göndermedi şimdiye kadar.

Çizgi Roman konusu

Yeni çizgi romanlarınızı okumak istiyoruz. Teklif gelse çizer misiniz?

Teklifin şekline bağlı.

O da ne demek?

"Pekmeze bandırdım, gönlün varsa buyur yala" demek. Bilmem anladın mı?

Yahu ne oluyor? Bir soru sorduk sadece!

Peki, bu seferlik de sakin sakin anlatayım. Çocukluk aşkımdı aslında çizgi roman. Hayatla aramdaki köprülerden biriydi. Fakat şu sıralar pek gönüllü olduğumu söyleyemem. Yeteneğimi nadasa bıraktım. Sebebini de muhtelif yazılarımda dile getirdim. Merak eden arar bulur okur.

Gene de orta dereceli okullar düzeyinde kısa bir özet istesem?

Tabii. Ne zaman bir şeyler çizmek için kâğıt kalemi elime alsam, içime nedenini tam olarak anlayamadığım bir keder, karmaşa, hayatımı boşa harcamışlık duygusu gelip oturuyor. Sanki dışarıda gürül gürül akıp giden bir dünya varmış da ben onu ıskalıyormuşum gibi. O güne kadar yaşadığım tüm kalp kırıklıkları, haksızlıklar, uğradığım iftiralar, yediğim dirsekler, çelmeler, maruz kaldığım suratsızlıklar, kaba ve hoyrat tavırlar, gücenip de içime atmalar "film şeridi gibi" gözümün önünden geçiyor. Kendime acımaktan oturup bir şeyler çizemiyorum. Sonunda "başlarım lan çizgi romanından da…" diyor ve kalemi elimden bırakıyorum.

Peki, cazip bir teklif gelse gene de çizmez misiniz?

Teklifin cazibesine bağlı. Terazinin bir kefesine yukarıda anlattığım durumu, diğerine de o cazibeyi koyar, bakarım.

Sinema - Televizyon

Çizgili eseriniz Hızlı Gazeteci'yi sinema filmi ya da televizyon dizisi yapmayı düşünmüyor musunuz?

Benim yerime birileri düşünüyor zaman zaman. Arayıp teklif getirenler, araya adam sokanlar, usulünce kakışlamaya çalışanlar oluyor. İşin başında "fanatik hayranınızım, ayağınızın turabıyım, mükemmel bir eser bu, son derece sinematografik, tek bir virgülünü bile değiştirmeye gerek yok, adeta çekim senaryosu gibi, koy önüne kare kare çek, bla bla bla" diye nağme yapanlar, bu yağlama yıkama ameliyesini müteakiben, ikna olduğumu görününce "sen anlamazsın, kenarda dur, seyret" ya da "her şeyi sen yap ama para-mara isteme" gibi haysiyet timsali davranışlar sergileyebiliyorlar.

Haddim olmayarak bir öneride bulunsam… Ne gerekiyorsa onlar yapsa meselâ, senaryoları da onlar yazsa, onlar çekse, satsa etse, size sadece yapılana göz atıp "tamam" demek ve cukkayı cebe indirmek düşse, gene de olmaz mı dersiniz?

Beceremezler. Kafaları basmaz. Çizgi romanın adındaki "hızlı" sıfatına aldanıp, James Bond'la ya da Jackie Chan'le karıştıranlar da oluyor. Bana sormadan birilerine öyle gerzek senaryolar yazdırıyorlar ki, okuyunca gözlerim yuvalarından fırlıyor. "Bu olmaz" dediğimde, gene "sen anlamazsın, dizi film böyle olur" diyenler çıkıyor.

Kibar biriyim ya, "ulan dingil, madem bu işi o kadar iyi biliyorsun, neden bu güne kadar bir tane bile tutan dizi yapmadın?" diyemiyorum. Dahası, "madem işin uzmanısın, neden bana geldin, oturup kendin yazsaydın ya" da diyemiyorum. Arkamdan "huysuz" diye çekiştirmesinler diye kibarca suyu yokuşa sürüyorum. Ama gene de anlamıyorlar. Nevrim dönüyor haliyle.

O zaman da bu nevî insanlara Hızlı Gazeteci yerine zarif bir kol saati takdim ediyorum. Tabii ki bu vesileyle gıyabında "huysuzun tekidir" diyen insan kitlesine birkaç iyi huylu kişi daha eklenmiş oluyor.

Durum budur. Artık bu hakirin peşin ödemeyi görmeden babasına bile "peki" demeyeceğine kanî olduğunuzu zannederim.

Bu bağlamda, şu alttaki cümleyi matbu olarak kartvizitime basılmış addedebilirsiniz:

"Hızlı'yı mı istiyorsunuz? Ne demek, dükkân sizin. Banka hesap numaram şudur, yatıracağınız rakam da budur. Dekontu gönderdiğinizde asistanım size adresi tarif eder. İyi günler."

Tafsilâtlı bilgi için şu makaleler dizisine başvurulabilir…

İmza Günü ve Söyleşi

Derneğimizde ya da mektebimizde bir söyleşi veya imza gününe davet etsek gelir misiniz?

Bak bakalım gelir miymişim: Ünlü yazar Filânca'dan İmza Günü ve Söyleşi

Derkenar'ın güncellenme periyodu

Peki, konuyu değiştirelim. Bu site hangi sıklıkta güncellenir?

Daha evvelki bir yazıda anlattık ya arkadaşım!

Olsun, gene anlat.

Pekala. Yayıncının (benim) eşref saatine ya da yayınlanacak yazı olup olmadığına ya da paşa gönlümüzün yazı yazma ve güncelleme ya da bazı arıza tiplerin tepemin tasını attırma sıklığına bağlı olarak. Daha sık ya da daha seyrek. İbibikler öter ötmez diyelim şuna.

Mail List

Bu sitenin bir e posta listesi var mı? Hani, güncellendiğinizi falan haber vermek için.

Çok eskiden bir ara vardı, artık yok. Sanırım artık hiç olmayacak. Çünkü insanlar e posta adreslerini kendi elleriyle yazıp veritabanımıza girmiş bile olsalar, sonuçta onlara gönderilen şey yine spam posta tanımına girer. Kul yapısı bu, bazen kazaen bir kişiye aynı mailden dört tane falan gittiği olabiliyor. Bunlar sevimsiz işler, yapmak istemem. Meraklısı vakit buldukça tıklayıp yeni yazıları okuyor zaten. Neredeyse her gün güncellenen bir sitede millete "güncelledik" diye haber göndermek anlamsız kaçmaz mı? Sevdinse her gün bir kez olsun uğrarsın, değil mi?

RSS

Ayrıca, (epeyce) bir süreden beri bu sitede hem yazılar için hem de yorumlar için RSS desteği olduğunu fark etmişsindir. Bir siteyi uzaktan izlemek için RSS oldukça uygun bir teknik.

RSS nedir?

RSS ("Really Simple Syndication" ya da "Rich Site Summary" diyorlar) siteye eklenen yeni içeriği o siteye girmeden izlemenize olanak sağlayan XML ("Extensible Markup Language") tabanlı bir uygulamadır.

Bu nasıl olur?

Şöyle olur. RSS desteği veren sitelerin bir yerinde gördüğün minik turuncu RSS ikonunun üstüne farenin sağ tuşuyla tıklayıp açılan menüden "Sık Kullanılanlara Ekle" şıkkını seçtiğinde sitenin RSS linki artık elinin altındadır. Ondan sonra yapman gereken, arada sırada Sık Kullanılanlar menüsündeki o ikonun üstüne gelip "yeni yazı var mı?" diye bakmak olacaktır.

Çok iyi anladığımdan pek emin değilim.

O zaman üşenmeyip Google'a yaz ve ara. Daha uzun anlatamam, sıkılırım. Hem bunlar teknik konular. Eğer tasarımcı ya da kod yazarı olmayacaksan, daha fazlasını bilmeye ihtiyacın yok. Olacaksan da bunları öğreneceğin yer burası değil.

Tamam, anladım. Başka soru: Bu sitenin renkleri niye böyle atık kâğıt gibi?

Bütçem bu kadarına yetti. Ha ha haaa! Şaka şaka.

Birincisi: Göz yormasın diye. Malum, sitedeki yazılar çok uzun. Okuyucuyu uzun süre bembeyaz ekrana baktırmak, gözlerini haşat etmek istemem.

Üçüncüsü: Beyaz ekran daha fazla elektrik harcatır. Faturalarını kabartmak istemem.

Beşincisi: Derkenar, kendisini kuşe kâğıda basılan plaza dergilerinden daha çok, atık kâğıda basılan ucuz dergilere daha yakın hissediyor.

Sekizincisi: Bu renkler bendeniz muhtereme çok manalı görünüyor.

Derkenar'ı açıyorum, günler önceki sayfa değişmemiş görünüyor. Ama arkadaşımın bilgisayarına bakıyorum, orada anasayfa değişik. Bu nasıl oluyor?

Muhtemelen bilgisayarının (ya da vekil sunucunun) geçici belleğindeki eski sayfayı görüyorsundur. F5 tuşuna bas ya da tarayıcının "Refresh" ikonunu tıkla, sorun çözülür. Yine de çözülemediyse, pek olmaz ama sorun bilgisayarındadır belki.

Hatta, daha da iyisi, eğer kullandığın tarayıcı (browser) programı eski bir sürümse mutlaka en yenisini indir. Ve şefin tavsiyesi: Hâlâ tanışmadınsa behemehal Mozilla Firefox ile tanışın ve bu ücretsiz tarayıcıyı bilgisayarınıza indirip kurun. Çok kolaydır, herkes becerebilir. Bir kez deneyiniz, size garanti veriyorum, bir daha Internet Explorer kullanmazsınız.

Bu resmiyet nedir böyle? "Yapınız… Ediniz…"

İsterseniz enseye tokat kulağa parmak da atabilirim.

Bi de şöyle bi şey var, Derkenar'ın takvimi geçen yılın Aralık ayını gösteriyor. Yoksa mazide takılıp kalma durumu mu?

İnternetteki web sitelerinde gördüğünüz takvim ve saat gibi zaman gösteren şeyler, aslında zatıalînizin kişisel bilgisayarınızdaki takvim ve saat ayarlarını sayfaya yazdıran minik uygulamalardır. Yani, basit bir anlatımla, sayfa bilgisayara "bugün ayın kaçı olduğunu şuraya yazar mısın?" diye ricada bulunur, bilgisayar da bu ricayı kırmayıp oraya tarih ve saat yazar. Cihazınızın takvimi neyi gösteriyorsa sayfada da onu görürsünüz. Denemek için farklı farklı sitelere göz atın, eğer sizin bilgisayarın saat ayarı bozuksa hepsinin aynı "yanlış" zamanı gösterdiğini görüreceksiniz.

Peki, ne yapacağız bu durumda?

Ekranın sağ alt köşesindeki zamanı gösteren yere çift tık yapacaksınız, açılan dalgametrenin üzerinden saatin bozuk olan ayarını değiştireceksiniz, her şey yoluna girecek.

Aaa, hakikaten! Kendi kendime epeyce güldüm. Şimdi kalkıp "hayır, tarih doğru, sen öyle görüyorsun" dersen ne halt edeceğim ben? Biri benim bilgisayarın tarihini değiştirmiş. Çok özür diliyorum vaktini aldığım için.

Estağfurullah. Bir işe yarıyorsak ne mutlu bize. Saat ayarını başka biri değiştirmemiştir. Bilgisayarların da zaman zaman kafası karışabilir. Kul yapısı nihayetinde.

Bilgisayarda ekran ayarları

Niçin Derkenar'ı okumak için bu kadar çok ayar gerekiyor?

Tam tersine. Hiç bir ayar gerekmiyor. Derkenar, öğünmek gibi olmasın (ya da olsun) her çeşit işletim sisteminde ve her türlü tarayıcıda ve de her çözünürlükteki ekranda kusursuz görüntülenebilecek, ziyaretçisine hiç bir sorun yaşatmayacak bir biçimde tasarlanıp kodlanmıştır. Bu kertede kaliteli bir işçiliği Microsoft'un sitesinde bile belki bulur belki bulamazsın.

Ayrıca kullanıcıların büyük bölümü bu siteyi -ve diğer düzgün siteleri- sorunsuz görüyor zaten. Derkenar, tasarımının kusursuzluğuyla gurur duyuyor, kasım kasım kasılıyor. Siz eğer yukarıdaki soruyu soran üç beş kişiden biriysen, bilgisayarının ayarları kaymış olabilir ve bunun farkında olmayabilirsin. Nihayetinde, bu bilgisayar denen cihaz, içinde yüzlerce irili ufaklı programcık bulunan karmaşık ve arıza yapmaya pek mütemail bir nesne olup, teklemesi, şeşi beş görmesi sık sık rastlanan durumlardandır.

Hatırlatmak isterim ki, bu tarz "siteyi bozuk görüyorum" uyarılarından birkaç gün sonra "yav, araştırdımda, meğer acaiplik benim bilgisayarımdaymış, format attım, şimdi her şey yolunda, kusura bakma, seni meşgul ettim" diye özür e postası gönderen arkadaşlarımız da oluyor.

Ama bu tarz "bozuk görüntü" açıklamaları en çok Derkenar'da var. Niye?

Demek ki şu koskoca internetteki en saydam, en özenli, muhatabına en çok değer veren, iyiyle yetinmeyip mükemmeli bulmak için inat eden web sitesi Derkenar imiş. Ortalık bozuk görüntüden, açılmayan sayfadan ve resimden, dil ve yazım yanlışından, asparagastan, kıpraşıp duran reklamlardan, süflîlikten, çapaçulluktan, sakaletten geçilmiyor. Bunu yapıp internete yestehleyenlerden hiç biri "hey insanlık, keyfin yerinde mi, hizmetimizden memnun musun?" diye sormuyorsa, kabahat Derkenar'ın mı?

Ne mutlu size ki, böyle şefkat dolu, memelerinden süt damlayan anaç bir elektronik mecmuanız var.

Samimiyete davet

Sıkıldım ayol! Şu "sizli-bizli" protokolü aradan kaldıralım artık?

Olur…

Aaaah! Arkam! Nooluyor be? Ne bu samimiyet?

Söylemiştim, parmak da atabilirim.

Kediler ve Flört

Ah! Of! Öyle olsun! Çok şakacısınız! Şimdi de biraz özel bir sorum olacak. Kedileri iğdiş ettirmek bana gaddarlık gibi geliyor, size de öyle geliyor mu?

Hayır. Kediye soracaksın da ne olacak? En fazla "miyav" diyecek. Bu kelimenin ne anlama geldiğini sadece kendisi biliyor. Hem, ameliyat edilince huzur çöküyor üzerlerine. Üstelik ömürleri de uzuyormuş. Veterinerler öyle diyor.

İnanamıyorum! Bu kadar gaddar olamazsınız. Ya aynı şey size yapılsa?

Sünnet olacağım zaman fikrimi alan olmamıştı zaten. Hatta arkamdan koşup yakaladılar ve kurbanlık koyun gibi yatırdılar baltanın altına. Ne oldu, hayatım mı kaydı? Yooo. Ha bir metre ha yarım metre, ne değişir? Adam olana üç arşın da yeter pekalâ.

Vahşisiniz siz! Hunharsınız! O zavallı hayvancıklara! Ahhh, vahşi adam! Sizinle sevişmek ne güzel olurdu kim bilir! Şey! Müsait misin?

Sait kim?

"Müsait misin" dedim.

Müteahhitim.

Peki. Ne tür kadınlardan hoşlanırsın?

Musallat olmayanlardan.

Derkenar'ın getirisi

Peki, konuyu değiştirelim. Bu siteyi niye yapıyorsun? Para falan kazandırıyor mu?

Para kazandırmak şöyle dursun, cebimdekini de harcatıyor.

Peki siteden para kazanmak için reklam almayı, sponsor falan bulmayı düşünmez misin?

Reklam sempatiyle baktığım bir şey değil. Hem de hiç değil. Ama ciddiye alınacak bir getirisi olacağını ve sitenin yayın çizgisi üzerinde hiç bir denetim girişiminde bulunulmayacağını bilsem, sponsorlu yayın konusunu dikkate alabilirdim. En azından, Derkenar yazarlarına telif ödeyebilme düşümü gerçekleştirmek adına.

Fakat, internet ortamı henüz kimin ne kadarlık hükmünün olduğu pek sağlıklı tespit edilemediği ve reklam pastasından pay kapmak için olmadık hokkabazlıkların yapıldığı bir alan olduğu için, o uyanık kalabalığının arasına karışmak, onlar gibi kapı kapı dolanıp "bize reklam verin" diye teklifler götürmek, tahmin edeceğiniz gibi, asla kalkışmayacağım bir iş.

Bu reklam konusu nasıl işliyor?

Çok iyi bilmiyorum. Galiba sayfa görüntüleme sayısı (page view) ile, belki reklamın tıklanma sayısı ile önceden belirlenmiş bir rakamın (diyelim 1 sent) çarpılması gibi basit bir yöntem izleniyormuş.

Bu mantıklı mı peki?

Salakça. Fazlasıyla düz bir mantık. Sayfa -veya reklam- milyonlarca kez görüntülense ne olur? Çok para kapmak için tek paragraflık çalıntı haberi okutana kadar 44 tane sayfa açtıran ve o hantal sayfalar açılırken üç beş dakika bekleten ve sonra hayal kırıklığı yaşatan sitenin bir ürünün sevilebilirliğine olan katkısı nedir? Ya da her tarafı kıpraşan, yanıp sönen, açılan kapanan yılışık ve yorucu reklamlarla dolu sayfalarda markanın öne çıkma şansı nedir? Sadece çıplak kadın resmi arayarak internette dolanan sivilceli oğlanların açtığı sayfa sayısının ve o sayfalarda görüntülenecek olan reklamın kıymeti harbiyesi var mıdır?

Bunları konu açıldı diye anlattım. Yoksa ne şamın şekeri, ne kapitalistin ianesi. İstemem, eksik olsun. Derkenar şunca yıldan beri reklamsız, sponsorsuz, başı dik, alnı açık yayın yapıyor. Bundan sonra da böyle var olabilir. Oluyor da.

Peki, para kazanmıyorsan niye uğraşıyorsun bu kadar?

Bu tarz sorular şiir öykü roman yazan ya da başka insanların mutluluğu için kendi rahatından feragat eden, başını kanunla, devletle, bağnazla, densizle derde sokanlara da sorulabilecek bir soru. Herkesin farklı yanıtları olabilir. Benimkini bilmiyorum. Kendiliğinden gelişti ve bu işi yaparken güzel vakit geçirdiğimi fark ettim.

Sadece güzel vakit geçirmek için mi? Para kazanmayacağın bir işe bu kadar emek verdiğine inanalım mı istiyorsun?

Neye inanmak istiyorsan ona inan. Ben peşin hükümlü olmayanlara hitaben konuşuyorum. Farzet ki emekli bir memurum ve taşındığım sayfiye kentinde bahçemdeki güllerle sardunyalarla falan uğraşıyorum. Öyle birine "neden para kazanmadığın halde bu bitkileri sulayıp toprağı çapalıyorsun" diye sorar mıydın?

Geçimini internetten sağlayamazsan günün birinde çekip gitmez ve bizi Derkenar'dan yoksun bırakmaz mısın?

"Asla olmaz" diyemem. Belki giderim. Ama şimdilik buradayım.

Derkenar'ı neden yapıyorum?

Neden yüz binlerce tirajı olan gazeteleri bırakıp bu birkaç bin okurla sınırlı web sitesine adadın kendini?

Dedim ya, güzel vakit geçiriyorum. Biçimiyle ve içeriğiyle her şeyini kendim belirlediğim bir yayın organını yapmakla başkasının gazetesinde reklamla bulmacanın yanına bir şeyler çiziktirmek arasındaki manevî doyum farkı kıyas bile götürmez. Kaldı ki, 500 bin satan bir gazetede yazıp çizmek, o sayıda okurun var anlamına da gelmez. İnternette yapılan yayın, ömrü bir günle sınırlı olmayan, eskimeyen, her yerden kolayca ulaşılabilen ve er geç çok sayıda insana ulaşma şansını hep koruyan bir yayın. Oysa gazete ve televizyon, yumurta kadar dayanıksız bir ürün olup, oralarda kalem oynatmak suya yazı yazmak gibi, o sütundan kaybolduğun an dünya yüzünden de kaybolacağın uçucu bir maddede yazmak gibidir.

Daha açık konuşayım. Bu siteyi -şu an itibariyle- her gün 20 bin cıvarında kişi ziyaret ediyor. Haftada -herhalde- 140 binin üzerinde sayfa açılıyor. O çok satan gazetelerin reklam kampanyalarıyla şişirilmiş o anlı şanlı yazarları da "oralarına" güveniyorlarsa, ayrılsınlar çalıştıkları gazetelerden ve beş-on yıl inzivaya çekilip adlarını adam akıllı unutturduktan sonra bir internet sitesi yapsınlar. Görelim biz de boylarının ölçüsünü. Sözlerinin gramajı kaç "tık" edermiş.

Özetle, ben Derkenar'dan çok memnunum. Sitede yazısı ya da mektubu yayınlanan diğer arkadaşlarımın da memnun olduklarını gözlemleyebiliyorum. Göcek koyunda bağlı yatımız olmasa da olur. Biz yarın da buradayız. Plaza mankenlerinin nerede olacaklarını da kimse bilemez.

Derkenar'ın bekası

Yazılarını daha fazla insanın okuması gerekmez mi?

Çok iyi olur. Yap o zaman bir efendilik, okuduğun yazıların linklerini tanıdığın başka insanlara da gönder, okusunlar.

Ben onu kastetmedim, gazetede yazmak istemez misin?

Biz zaten yazıyoruz, basmak isteyene de bir e posta mesafesindeyiz. Ama sen hâlâ anlayamadın galiba, bu matbuat bizim gibilere değil yer vermek, mümkün olsa yeryüzünden kazır. Şu mütevazı site bile bazılarının huzurlarını kaçırmaya yetiyor.

Onlar seni yok saydığı halde sen neden onların yazılarına link veriyorsun?

Ben kişiye değil, yazıya link veriyorum. Yarası olan gocunsun.

Haber Portalı

Derkenar'da neden Haber bölümü yok?

Olsaydı fena olmazdı, ama bunun için muhabir, editör, vs çalıştırmak ya da bazı "haber" portallarının yaptığı gibi, internetteki mevcut içeriği hortumlamak gerek. Her ikisi de benim için tercih edilebilir bir şey değil.

Ama Derkenar'da güncel konulara ilişkin sıcak yorumlar olsa iyi olmaz mıydı?

Her sayfası tek tek ve titizlikle yapılan bir sitede bunu gerçekleştirmek için bir kişi yetmez. Ona rağmen, bu tek çalışanlı web sitesinin ö/zen ve içerik konusunda trilyonluk bütçelerle çıkarılmaya çalışılan gazete ve dergilere ve onların web sitelerine attığı fark da ortada.

Keza, güncel olanı anlayabilmek ve sağlıklı yorumlar yapabilmek, sanırım biraz da kadim olanı kuru gürültüden ayırabilmekten geçiyor. Bunun en kestirme yolu da bana kalırsa, "güncel" diye sunulan kakofoninin dışında ve uzağında durup, kuyumcu titizliğiyle verileri elemek ve bu yolla dirhem dirhem inci biriktirmek. Derkenar'ın güncel olanla arasına koyduğu dikkatli mesafenin ardında bunu aramak yerinde olabilir.

Bu siteyi paralı yapsanız da, biz de bir gün başka iş bulup bizi yüz üstü bırakmanız ihtimaline karşı kendimizi sağlama alsak olmaz mı?

Bu yöntem gerçekçi değil. Paralı siteye ben şahsen girmek istemem

Kitaplar

Kitaplarını kitapçılarda bulamıyorum ama, ne yapmalıyım?

Bitince bir daha getirtmemişlerdir. Söyle getirsinler. Yayıncının deposunda da bitmişse, başka yayıncılara baskı yap, yeniden bassınlar. Bununla da mı ben uğraşayım yani?

Aaa, şimdi uyandım! Siz bir vakitler Cumhuriyet'te Hızlı Gazeteci'yi çizen Necdet Şen değil misiniz?

Kısmen.

Bacı

Bacı hikâyenizden sonra bacılar sizi dövmüş, doğru mu?

Yanlış.

Nasıl öyleyse?

Niyetleri öyleydi sanırım. Gazeteyi bastılar. Ama o iş gerçekleşemedi, bağıra çağıra gittiler. Hele elebaşıları olan bir muhterem hanımefendi -ki ben bile onun yanında narin ve feminen kalırım- "silüetini cızacağız senin!" diye, yekpare Red Kit külliyatına bedel bir tehdit savurup, bu hakiri güldürmüş idi o gün.

Reklamlar

Bir reklamda oynama teklifi gelse kabul eder miydiniz?

İnanmayacaksın ama 1980 yılından beri birçok kez reklam kuşağında göründüm. Hepsi de çalıştığım gazete ve dergilerin reklamıydı ve benim orada işe başladığımı duyuruyordu. Yani aslında bugüne kadar yalnızca "kendi reklamlarımda" oynadım. Banka ya da bilmem ne kart reklamında rol almadım. Almam da. Ama alanı da çok fazla hakir görmem, "metres köşe yazarı" olmaktan daha pespaye bir iş değildir neticeten.

Televizyon

Neden sizi televizyonda ve basında sık sık göremiyoruz?

Uygun bir konu mankeni değilim.

Matbu Derkenar

Derkenar'ı kâğıda basılmış dergi olarak da yayınlamayı düşünüyor musunuz?

Düşünmedim desem yalan olur. Ama gözüm yemedi. Zaten -ben görmedim ama duyduğuma göre- bu isimde bir dergi çıkarmışlar bile. Vaktiyle birileri Mimoza adını kapmıştı, şimdi de Derkenar kapılmış. Hayırlı olsun. (Not: Sonradan ikisi de kapandı.)

Özel konular

Çoluk çocuğunuz var mı?

Birkaç tane kedim var.

Tanrıya inanır mısınız?

Bu konuların ortalık yerde saygısızca konu edilmemesi gerektiğini düşünürüm.

Aşka inanır mısınız?

Zarafete inanırım.

Doğum gününüz?

Cumartesi galiba.

Burcunuz?

Beni tanımak istiyorsan, yazılarım orada duruyor, onlara göz atabilirsin.

Sorularımla sizi sıkıyor muyum?

Aaa, ne demek şekerim, sor ki öğrenesin.

diYorum

 

546
Derkenar'da     Google'da   ARA