Patronsuz Medya

İnsan susunca güzel

Gökhan Akçiçek - 20 Aralık 2015  


Cahit Külebi'nin çağrısına uyup yolumu Niksar'a çevirmişliğim de oldu. Zaten hayat dediğin "İçi Sevda Dolu Yolculuk" değil miydi ki!

İnsanız, nerede, kiminle ne zaman karşılaşacağımız meçhuldür her daim. Planlı programlı yaşayanlardan olmadım, yaptığım planlar kimi kez hayatın akışına, kimi kez de yaratanın iznine pek uygun düşmedi gibi. İstikametim hep şiire, edebiyata, güzelliklere dahası insana oldu.

Niksar tipik bir Anadolu ilçesi, kasaba irisi desek daha doğru… Ama içi insana dair yürek atışları ile hayal kırıklıkları ile ve umudun hep var olacağına dair inanışlar ile dolu. 2015 Aralık ayının ortalarında sekiz ilkokulda yürüttüğüm "yazar/öğrenci" buluşmaları nihayet sonlandı. Bugün günlerden cuma ve ben birkaç saat sonra Ordu'ya doğru yola koyulacağım. Ağır aksak dolaşıyor, oturup çay kahve içeceğim farklı bir atmosfer arıyorum. Köpekler burada da belediyece sakinleştirilmişler, kulaklarında küpe uyuşuk uyuşuk geziniyorlar. Ama kediler öyle değil, canlı ve diriler. Hele sırtı samur bir renge çalan şişman bir kedi gördüm de azcık içim ısındı. Bu sokak kedisi bu kadar besili ise merhamet kol geziyordur buralarda.

İlk gözüme çarpan tarihi yapı, leylekli köprü oldu. Tarihi taş kemer köprü, bir derenin üstünden geçerek yedi sekiz metre sonra iki kıyıyı birbirine bağlıyor. Hemen önünde ise "Adalı Kahvehanesi". Gölgeli yerler hâlâ soğuk, güneşi gören yerler ise bir parça sıcaklık vaat ediyor. Balkonda sıralı küçük masaların birine oturdum ve orta şekerli bir Türk kahvesi söyledim kendime. Oturacak başka bir yer bulamayan zayıf ve sükûneti üzerinde bir amca oturdu yanıma. Gözlerimizle selâmlaştık. Bu kış gününün güneşini kaçırmak istemeyenler doluşmuş balkona. Diğerleri içeride kâğıt ve okey oynuyor, sohbet ediyorlar. Balkon daha çok sigara molası verenlerden oluşmuş sanki. Amca ile hiç konuşamadık, daha doğrusu konu kendiliğinden açılmadı. O, insanlardan daha çok sigarasına inanmış. Kelimelerini sıraya koymayı, istifleyip balya yaptığı dağarcığındaki sözcük balyasını açmaya üşeniyor. Parmaklarına sorsan onlar konuşacak gibi.

İnsanları gayrı ihtiyari izliyorum. Oralı olmadığım her halimden belli. Doğuştan beri onları takip eden bir efkâr yine yanlarında… Gölgeleri gibi takip ediyor onları. Çoğunun, dünyaya tekrar gelseler yine kaybedeceklerini bilmenin hüznü var yüzlerinde. Bir işe yaramamanın, nerede hata yaptıklarını bilmemenin, nedensiz yenilgilerin hep kendilerini bulmanın şaşkınlığı da. Cevizler bu yıl iyi ürün vermiş. Ocak ayının ilk haftasından sonra soğan ekimi başlayacakmış. Bu aralar dışarıdan çok soğan geliyormuş Niksar'a, şaşırıyorlar bu duruma.

İlk kahvemi içtim, yanında oranın meşhur Ayvaz suyunu da ikram ettiler. Yoldan gelip geçenleri seyrediyor ve konuşulanlara kulak kesiliyorum. Hemen hemen hepsi kapanmamış bir yaranın –soğukta sızlayan yaralar gibi- kendini ara ara hatırlatan sızısına artık alışmışlar. Şimdilik o bahsi hiç açmamak, tanımadıkları birinin önüne ulu orta o sızılarını dökmemek istiyorlar. Haklılar da. Biraz tanışalım, konuşalım, hal hatır edelim yavaş yavaş konu oralara da akacak. Ama kararlıyım kimseyi tekrar geçmişine, çaresizliklerine götürmeyeceğim. Farkında olmadan ya kendi sırlarımı da ağzımdan kaçırırsam…

Kadınlar sımsıkı giyinmişler, bir ellerinde çocukları ya da torunları, diğerinde ise pazar çantaları. Erkekler farklı bir hayatın mümkün olacağına dair inanışlarını yine başka bir ömre ertelemişler. Sıkı sıkı inanıyorlar buna. Kendilerinden duymadım ama gözleri öyle söylüyordu çoğunun.

İçtiğim kahvenin ücretini ödedim, kalktım yola koyuldum. Peşimden Külebi'nin "İstanbul" şiirinin mısraları sökün etti: "sonra âlem değişiverdi/ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak/mevsimler ne çabuk değişiverdi/unutmak, unutmak, unutmak…"

Yorumlar

Keyifle, bir solukta okuduğum, yüreğe dokunan bir yazı olmuş. Kaleminize ve yüreğinize sağlık Gökhan bey…

Semra Abalı - 25 Aralık 2015 (19:09)

diYorum

 

Gökhan Akçiçek neler yazdı?

508
Derkenar'da     Google'da   ARA